Black Panther hayatına yüksek beklentiyle başlamış bir film. Bu beklentilerin bir bölümü kültürel; çünkü kendini popüler sinema ekranında temsil edilirken görme şansını bulamayan bir coğrafyayı konu ediyor. Bir bölümü markasal; çünkü Marvel Cinematic Universe’in Infinity War öncesi son çıkışında duruyor. Bir bölümü ise, ilginç bir şekilde, yönetmensel; zira filmin başında yirmi birinci yüzyılın en heyecan verici genç yönetmenlerinden Ryan Coogler duruyor.
Peki tüm bunların ışığında, film nasıl? İzledik, spoiler vermeden sevapları, spoiler vererek günahlarını anlatacağız.
Şimdi iyi yaptığı şeyleri anlatmak için buradayız. Buyurun.
1. Michael B. Jordan’ın Karizması
Ryan Coogler ilk uzun metraj filmini 26 yaşında çektiğinde, başrolde ondan sekiz ay küçük Michael B. Jordan‘ı oynatmıştı. Jordan o dönemlerde TV dünyasında adını duyurmuş, Chronicle ile birlikte de sinemaya göz kırpmış; bunlara rağmen çok ciddiye alınmayan bir adamdı. Coogler o filmde Jordan’ı hepimizi kör edecek kadar parlattı. Bazı yönetmenlerin bazı oyuncularla böyle ilişkileri vardır. Oyuncu, patronun setinde kendisini rahat hissedip deli dumrul oynar. Patron, oyuncusundan en fazla verimi nasıl alacağını bilir. O oyuncular, o yönetmenlerin filmlerinde her zaman daha iyilerdir.
Fruitvale Station‘ın ardından Creed, Jordan ve Coogler’ın ilişkisinin bu kategoriye dahil olduğu tezini ilerletmişti zaten ama ispatı Black Panther‘a nasip oldu. Jordan ekranda gözüktüğü her saniye inkâr edilemez bir enerjiyle çerçeveye hükmediyor. Kilmonger‘ın bakışları, replikleri, şakaları, kendini taşıması, arkasındaki izleri izleyiciye ufak mimiklerle hissettirmesi… Eğer senaryo müsaade etseymiş, MCU’nun en enteresan kötülerinden biri olacakmış. Ancak, şimdilik kötü taraflara girmeyelim. Sevapları konuşuyoruz. O yüzden de şimdi şunu övmeye geçmek istiyorum müsaadenizle:
2. Karakterizasyonun İstikrarı
Arkadaşlar vauv. Yani gerçekten vauv. Ben çok uzun zamandır Marvel Cinematic Universe’in bir filminde bu kadar düzgün karakterizasyon görmemiştim. Hele ki bu kadar çok yeni karaktere sahip bir MCU filminde. Coogler bütün yan karakterleri çok doğru yerlere konumlandırmış. Feige ve Marvel’ın casting ekibi her birini büyük bir titizlikle doğru oyuncularla buluşturmuş. Diğer her konuda izleyiciyi yüzüstü bırakan kurgu da her birinin tutarlılığını film boyunca korumayı başarmış.
Black Panther’ın karakterleri izlerken gerçekten etten kemikten geliyorlar insana. Benim şahsi favorim, T’Challa‘nın aklı zehir gibi çalışan küçük kız kardeşi Shuri oldu. Çok doğru noktalarda, çok istikrarlı bir çizgiden paslaşıyor Shuri abisiyle. Hadi “onu ileriki filmlerde kullanacaklar” diye özen gösterdiler diyelim; peki ya tam bir lokum olan Klaw? Durduğu yer, durabileceği tek yer olan M’Baku? Görmesek de ne düşündüğünü ikinci sahneden itibaren hep hissedebildiğimiz W’Kabi?
Herkesin acısı, tatlısı ile bir kişiliği var. Bu kişilik de film boyunca kaymak gibi gidiyor. Ki, kaymak demişken…
3. Soundtrack’ın Gülistanlığı
Bundan da bahsetmemiz gerek. Kendrick Lamar‘ı tutup soundtrack’in başına amir olarak getirmek muhteşem bir hareket. Sadece pazarlama bakımından değil; aynı zamanda müziğin karakteri bakımından da. Black Panther soundtrack’inin aynı anda hem geleneksel Afrika müziğine, hem de o geleneksel Afrika müziğinin ilham olduğu modern hip hop’a eşit mesafede durup aralarından yükseliyor olması bu kararın direkt bir sonucu. Bu konuda lafı çok uzatmaya gerek yok, albümün kendisi Spotify’da duruyor zaten. Vaktiniz olursa mutlaka dinleyin.
4. Wakanda’nın Karakteri
En önemli kısım buydu filmle ilgili ve dürüst olmak gerekirse, bunu kolaylıkla günahlar listesine de yazabilirdim. Wakanda’nın ne olduğu, nereden geldiği, memleketin genel itibariyle ne şekil olduğu açıklanıyor filmde. Çok da iyi açıklanıyor. Her tarafından açıklanıyor. Bu yüzden de sevaplar kısmına yazdım kanaat notu kullanılarak. Ama söylemezsem de içimde kalacak: Wakanda’nın izahı çok başarılı olmasına rağmen, ifşası iyi yapılmadığı için her şey biraz havada kalıyor.
Çok fazla “Wakanda şöyledir” duyuyor, ama Wakanda’yı bir dünya gözüyle şöyle olarak göremiyoruz. Bunun başka sorunları da var elbette, ama madem sevap listesindeyiz; Wakanda’nın durumuyla ilgili çok fazla şey söylüyor olmanın büyük bir artısı var, ondan bahsedelim:
5. Politik Altkonunun İnceliği
Filmi Twitter’da anlatırken, “Thor 1 ama Afrika’da” dedim; bu kısmen doğru. İki filmde de benzer noktalar var. Asgard / Wakanda çok yaklaşık noktalardan ele alınıp anlatılıyorlar. İkisinde de bir taht kavgası söz konusu. İkisinde de ana karakterimiz kraliyet ailesinden, ikisinde de “vatanın bekası için alınması gereken dersler” gibi temalar işleniyor. Aynı zamanda ikisi de benzer bir tempo dengesizliği ve gidişat heyecansızlığından muzdarip, ama madem iyi şeyleri konuştuğumuz taraftayız; Black Panther’ın uzaktan kuzenine kıyasla şu artısından da söz etmemiz gerekiyor: Filmin politik alt konusu çok ince.
Spoiler vermeden söyleyebileceğim tek şey, filmin kötüsü ve baş karakteri arasında Magneto/Xavier-vari bir ilişiklik olduğu. İlişiklik kelimesinin kullanımı da kastidir burada zira Killmonger ve T’Challa arasında çok ciddi bir ilişki dönmüyor, bu bir gerçek. Bu iki karakter ortak bir temaya çok uzaktan ilişerek birbirlerine değiyorlar ve bu ortak tema, filmin kurgusal hatalarından çıkartıp masaya yatırılınca epey düşündürücü aslında. Sinemaya sizi politik konularda tahrik edip, içebakışlara gark edecek bir film görmeyi bekleyerek gitmeyin. Ama enteresan bir biçimde film müdahalecilik ve tecritçilik arasında devlet mertebesinde yapılması gereken seçimlerden kendi dahil kimseyi utandırmadan bahsediyor, bunu da bilin!
Günah yazısı da şu anda sitede, onu da arayan bulur. Ancak genel bir kanaat de isteyen olur, olacaktır. Puanlama vermek çok çiğ, o yüzden de son cümleye şöyle gelmek lazım: Black Panther kötü bir Ryan Coogler filmi. Black Panther iyi bir Marvel filmi. Bu cümlelerin birbiriyle olan ilişkisinden bir mana çıkarttıysanız, filme çok coşmayacaksınız. Bu cümleler birbiriyle ilgisiz geldiyse, muhtemelen çok eğleneceksiniz. Durum budur.