Ve üçüncü bölüme geçtiğimizde, artık bazı şeylerin daha yerli yerine oturduğunu görüyoruz. Jessica‘nın daraldıkça kendi kendini yok etmeye eğilimli davranışları; alaycı tavrı bir yanda. Purple Man‘in –gittikçe aşındığını kabul etmemiz gerektiği- ürkütücülüğü bir yanda. Patsy Walker‘ın geçmişini eşeleyip, biraz Hellcat‘leşme süreci bir yanda. Hope‘un masumiyetini kanıtlama süreci ve Hogarth‘ın buradaki rolü öte yanda. Luke Cage‘in reyizler reyizi oluşu ise bambaşka bir tarafta. Jessica Jones’un gidişatı az çok belli. Bu olumlu bir şey mi; işte ondan çok emin değilim.
Dizinin ilk üç bölümü itibariyle doğru yaptığı şeylerin bir listesini çıkartsak; muhtemelen en başa koskocaman harflerle bir Luke Cage yazmamız gerekiyor. Bakın, şurada şu kadar senedir süper kahraman dünyasıyla içli dışlıyım. Büyük ekranda çok başarılı Wolverine, Loki, Iron Man, Superman portreleri gördüm. Sırasıyla Hugh Jackman, Tom Hiddleston, Robert Downey ve Christopher Reeve çizgi romandaki muadillerine çok büyük bir zarafetle yakıştılar beyaz perdede. Ama Mike Colter’ın Cage performansı, kağıt üzerinde olanı, akışkan oyuna dönüştürme konusunda gerçekten rakipsiz. Çizgi romanları okurken, Luke Cage’i gerçek hayatta en ince mimiğne kadar nasıl hayal ettiysem, Colter her bir nüansı yakalayarak performansına yedirmiş. Bunda elbette, Krysten Ritter ile Mike Colter’ın kimyalarının çok tutmuş olmasının da payı büyük.
Jessica Jones’un doğru yaptığı bir başka şey ise, belli ki Netflix-Marvel dizilerinin yürüyen temalarından biri olacak: Renk. Daredevil’ı konuşurken, dizinin görsel olarak nasıl Daredevil’ın kostümünün tarihsel gelişimini (sarıdan kırmızıya) lisanına yedirdiğini uzun uzun anlatmıştık. Burada da aynı şey, Jessica Jones için yapılıyor. Çizgi romanlarda saçı pembe olan Jones ile, Purple Man’in moru çok sık beraber kullanılıyor; evin duvarlarından, Kilgrave’in kostümüne kadar. Luke Cage denince akla ilk gelen renklerden biri olan yeşil-sarıyı da inceden Cage’e yediriyorlar, onun da yolunu şimdiden yapıyorlar. Bütün bunların Marvel için efsane renk bazlı hikayeler yazan adamın başında olduğu bir departmandan çıkıyor olması tabii ki şaşırtıcı değil. Hakeza Sweet Christmas gibi tatlış referansların da öyle…
Biraz gömmeye hazır gibi konuşuyorum; farkındayım. Modum da öyle zaten. Ama aslında bu iki artının haricinde, çekici ve sürükleyici bir konu örgüsü de var. Gerçekten. Hope’un masumiyeti için verilen mücadele, hem yan karakterleri ana çizgide geçerli kılıyor; hem de diziye genel bir çerçeve katıyor. Jones’un geçmişinin, Cage ile çakışmış olması da, Cage’i Alias’ta olduğundan çok daha önemli bir pozisyonda sokuyor Jessica’nın hikayesine. Ama bütün bunları överken, bir hayal kırıklığının da altını çizmek gerek. Aynı James Spader’ın Ultron‘u gibi, Purple Man de çok daha ciddi ve ürkütücü kullanılabilecekken; etrafındaki zaten kendiliğinden gelen ürkütücülük dokunulmasa alıp başını yürüyecekken; saçma sapan komiklik anları uğruna o potansiyel harcanıyor. Sizi bilmiyorum, ama benim fragmanlardan hayal ettiğim Purple Man, çizgi romanlardaki gibi sırf restoranda milletin gürültüsünden rahatsız oldu diye kendisine yemek getirecek garson ve şef haricinde herkese “nefes almayı bırakın” diyecek kadar sapkın bir karakterdi. Futbol maçı seyrederken “hocam n’aptın ya, kırmızı o” demesi, bunu göstermeleri; benim modumu kırmakla kalmıyor, karakteri ciddiye almamı da engelliyor. Kimse kusura bakmasın.
Bu yetmiyormuş gibi, yani önceki diziyi yapanlar aynı ekip değilmişçesine utanç verici bir koreografi sunuyorlar üç bölümdür. Dizinin en yumuşak karnı bu. Eğer bu zayıf koreografi, bar kavgası gibi eğlenceli mizansenlere yedirilecekse, kabul. Ama bu bölümdeki gibi normal sunulacak ve böylesine peyderpey olmaya devam edecekse sorun büyük. Atılan yumruklar çocuksu, kamera açıları komik, aksiyon sürükleyici değil… Ya Allah aşkına, geçen dizinizde siz resmen ağzımızı iki buçuk metre açık bıraktınız koreografiyle. Nedir, aynı adam çalışmak için fazla para mı istedi, üşendiniz mi, yoruldunuz mu, izahı nedir?
Bunlar diziyi şimdilik baltalayan unsurlar. Böyle ele almaya devam ettikleri sürece de baltalamaya devam edecekler. Ben şu an “iş için üç bölüm Jessica Jones izledim, şimdi de biraz kendim için bir bölüm Blacklist izleyeyim” diyorsam, ortada bir problem var. Dizinin MCU’dan alabildiğine kopuk olmasının da bu probleme faydası yok, zararı var elbette. Daredevil en azından Battle of New York sonrası yeniden inşaat sürecine sürekli vurgu yaparak, o bağlantıyı canlı tutuyordu. Jessica Jones şu an MCU’dan da kopuk, kötü adamının büyüsünü de bozuyor, ilk iki bölüm parıldayan noir-dedektif özelliklerini de sürekli kullanmıyor ve aksiyon sekanslarıyla da etkileyici olamıyor. Sırtını yasladığı Cage-Jones ilişkisi, sağlam yan karakterler, etkileyici koreografi ve sürükleyici konu örgüsü; onu düpedüz kötü olmaktan alıkoyuyor. Ama şimdilik ortada onu düpedüz iyi yapan bir şeylerin de bulunduğunu söylemek zor.