Sevgili geekler, sevgili geekyapanlar. Selametle benim Jessica Jones‘a dair tüm saygımı yitirdiğim bölüme geldik. Bundan sonra olaylar çok hız alır, Oscar’lık aksiyon sahneleri çekerler, Sundance’lik diyaloglar koyarlar; Dostoyevski’yi utandıracak karakter çözümlemeleri yazarlar; yine de benim için Jessica Jones’un 10. bölümü 1,000 Cuts’ın Marvel tarihinde gördüğüm en saçma elli dakika olduğu gerçeği değişmez. Çok net konuşuyorum, çok beylik konuşuyorum, çok efeleniyorum; ama gerçek bu.
Gelin tane tane açıklayayım. Evveliyatla, Will Simpson evladımızın başına gelenler var bu bölümde. Spoiler vermeden, şöyle anlatıyorum. Bu arkadaşımızın gözü dönüyor. Çünkü kendisi Nuke. Haplanınca çizgi romanlarda kafayı sıyıran bir karakter. Burada da öyle oluyor. Tamam, okey. Yalnız bir anda baya polisliğin de, efendiliğin de, şu dakikaya kadar gördüğümüz karakter gelişminin de kalıplarına sığmayan bir iğrençlik yapıyor. Pişmanlık yok. Sonra ikinci iğrençliğine doğru koşarken yanlışlıkla manitasını duvara itti diye böyle kız onu kovarken melül melül bakıyor. Neden? Nasıl? Ya bu herifin geriye dönülmeyecek oranda gözü döndü ki akıl almaz şeyler yapıyor; ya da organik bir şekilde “sonuca giden her yol mübah” kafasına geldi ki akıl almaz şeyler yapıyor. İkisinde de “kız arkadaşım üzüldü lan Allah lanet yağdırsın bana” diye bir hissiyata yer var mı? Yok.
Sonra. Bu bölüm bir yirmi dakikasını Jeri Hogarth’ın bitmek tükenmek bilmeyen on bölümlük boşanma girdabına ayırıyor. Ne oldu, ana hikayeye bir katkısı var mı bunun? Yok. Nihayetinde bağlandığı nokta ne? Sizin ilgilenemediğiniz, dikkatinizi toplamanızın mümkün olmadığı bayrımbayık diyaloglardan sonra Jeri Hogarth’ın ne kadar orospu çocuğu olduğuna getiriyor lafı dizi. Peki. O zaman kendisini Iron Fist’te görmeyeceğimizi varsayıyorum? Göreceksek de böylesine götüm bir karakteri sevdirtmeye çalışmayacaksınız herhalde? Yani Iron Fist’in dengeleriyle oynanmış oldu bu bölüm. Niye? Neden? Çok mu gerekliydi? Hayır. Yani ne bileyim; Man of Steel’da Alfred‘i böyle itin kopuğun önde gideni bir karakter olarak resmettiklerini düşünün. “Ulan Batman’den niye çaldınız karakteri?” demez misiniz? Dizi dememiş belli ki. Şu saatten sonra Hogarth’ı Iron Fist’e soksalar bile sevemeyeceğiz karakteri, elinde çok kan, kafasında çok hinlik gördük.
Daha bitmedi. Biter mi? Ortada bir Ruben meselesi var. Yine spoiler’a kaçmadan izah edeyim. Ruben’in başına bir olaylar geliyor. Tövbe estağfurullah bir şeyler. Kardeşi bu olayın peşine düşüyor. Ortada inanılmaz çarpık bir şey var gizlenen. Bunu gizleyen, sanki çaktırmadan ev arkadaşının şampuanını çalmış tavırlarında. Jessica Jones bu olayın peşine düşen kız kardeşe neredeyse “ya bi sus hıamına” çekecek. Halbuki arkadaş yani gizlenen şeyi ben omzumda sır diye taşıyor olsam, birincisi, iyi bir insansam saklamam; ikincisi, saklayacak olsam da ne bileyim, kıza ekstra iyi davranırım, mahçup olurum yani? Peki dizi ne yapıyor? Çok garip bir şekilde kız kardeş üzerinden mizah çıkartmaya çalışıyor hâlâ. Ya siz sapkın mısınız? Gerizekalı mısınız? Kardeşim olanı görmedik mi biz? Bunun esprisinin, mevzuya uymayacağını anlayamıyor muyuz? Göremiyor muyuz? Siz nasıl göremiyorsunuz?
Ha sonra, bu kız kardeş gidiyor, “Kilgrave mağdurları grubu” toplantısında milleti Jessica’ya karşı gazlıyor. Ulan. Yani. Orada Kilgrave’in ceketini aldığı adam var lan. Sadece ceketini almış yani. Sen hâlâ ona “biz hepimiz kurbanız” falan dedirttirerek mizah ekmeği yemeye çalışıyorsun. Sonra yetmiyor, bir de bu herifin Jessica Jones’u dövmek için cidden yeterli motivasyonu olabileceğine bizi ikna etmeye çalışıyorsun! Hayır işin acıklısı ne biliyor musunuz? Bir züppe, bir amca ve bir kütüklü kız Jessica’yı baya dövüyorlar yani. Baya ya! Bar kavgasında sekiz kişiye direnen; marijuana serasında bilmem kaç kişiyi peltek eden Jessica’yı ne nakavt ediyor? Kütüklü hippi bir kız. Kütük Kriptonit’i mi Jessica’nın? Ya da çirkin bilekte biten taytları görünce mi zayıflıyor? Hayır, sadece senaristin aklına Kilgrave’i oradan çıkarmak için daha yaratıcı bir şey gelmedi. O kadar. Dahası yok.
Yani çok affedersiniz, gerçekten yazdıkça bir kez daha ikna oldum. On birinci bölüm güzel çıkar, on ikinci bölüm beni can evimden vurur, on üçüncü bölümde saçlarımı yolarım falan bilemem. Jessica Jones’un onuncu bölümü berbat. Berbat yani. Artık ben buna son bir örnek vereyim, sonra da on birinci bölüme geçeyim: Kilgrave’in etkilerine bağışıklık kazandıracak bir aşı üzerinde çalışıyorlar, bu aşıyı bir gün içerisinde bir otelde, “İlk Kimya Setim” kıvamında teçhizatla yapıyorlar, sonra çıkartılıyor, tam kullanılacak… Bir öğreniyoruz ki, aşı fıs fıs! Böcek savar gibi yani! Adam üzerine sıkıyor ya!
Tövbe tövbe…