Bu sayfalarda yaklaşık bir buçuk yıldır dilimiz döndüğünce bir şeyler anlatmaya çabalıyoruz. Genelde hepsi, dahil etmek üzerine. Çoğumuz dışlayıcı tutumların öteki tarafında olmanın ne demek olduğunu çok iyi bilerek geldik buralara. Bunların pek çoğu da kim olduğumuzla ilgili dışlamalardı. Geek olmanın hamurunda biraz bu vardı zaten; çizgi roman okuyoruz, FRP oynuyoruz, ağzımızdan tükürük saça saça Dune övüyoruz diye garipsendik. Artık böyle bir durum söz konusu değil, ana akım baya bizim kendi köşemizde ürettiğimiz kültürü büyük bir şevkle tüketiyor. O yüzden de, şimdi “içeride” olan bir güruh olarak, dışarıda olmanın ne olduğunu bildiğimizden, bu tutumu olabildiğince paylaşmaya çalışıyoruz.
Ama tabii yazılar, tavırlar ve tutumlar ancak bir yere kadar etkili olabiliyorlar. Olay gerçekten bir duyguyu kondanse edip aktarmaya bakıyorsa, ben hâlâ sinema kadar vurucu bir medyanın var olmadığını düşünüyorum. Freeheld’in fragmanı da bunu ispatlıyor. Aynı adı taşıyan 2007 tarihli belgeselden uyarlanan, Ron Nyswaner’ın yazıp Peter Sollett’in yönettiği Freeheld çok zor ve çok güzel bir hikaye anlatacağa benziyor. En azından fragmanının gösterdikleri bu yönde.
Başrollerinde Julianne Moore, Ellen Page, Steve Carell ve Michael Shannon’ın oynadığı film, gerçek bir hikayeden esinlenmiş. Yıllar boyunca Ocean County bölgesinde polislik yapan Laurel Hester’ın, 2005 senesinde akciğer kanseri geçirmesiyle tetikleniyor. Hester, pek çok heteroseksüel meslektaşı gibi öldükten sonra maaşının bir bölümünün eşine bağlanmasını istiyor. Her polis gibi, bu onun da hakkı. Ama bu hak, devlet tarafından reddediliyor, çünkü Hester heteroseksüel değil ve hayatını bir kadınla paylaşıyor.
İşte bizi Onur Haftasında gökkuşağı bayraklarına boyamaya iten şey de genelde böyle hikayeler zaten. Haksızlık edip abartmayalım, Sollett’in filmi tipik bir Amerikan ödül filmi olacağa benziyor; belli ki tüm notalara niyetli ve kasti bir şekilde basılacak, film pek çok biyografik eser gibi ilerleyecek. Ama yine de, ele aldığı konu o kadar açık ve çiğ bir yara ki, doğru işlenirse çok vurucu olacağını tahmin etmek de güç değil. 2 Ekim 2015’te Amerika’da vizyona girecek filmin müziklerini Hans Zimmer’ın yaptığını da ekleyelim, sizleri fragmanla baş başa bırakalım. İzleyin, yorumlarınızı yapın. Ne diyorsunuz?