Netflix’in bu zamana kadar aldığı birçok yanlış karar, yaptığı birçok hata var. Çoğu zaman bunları eleştiriyoruz hatta bazen biraz acımasız bile olabiliyoruz. Fakat yiğidi öldür hakkını yeme, son yıllarda Netflix’in, özellike animasyon işleri büyük bir övgüyü hak ediyor. Love, Death & Robots, The Dragon Prince, DOTA: Dragon’s Blood ve Castlevania gibi işlerin her biri izlenilmeye, övülmeye değer işler. Peki, bu övülmeye değer işleri yeterince övebiliyor muyuz? Gelin önce Castlevania’nın yeni sezonundan gelen fragmanı izleyelim hem de biraz bu bahane ile Castlevania övelim.
Hiç yalan söylemeyeceğim, Castlevania dizisini ilk duyduğumda yine başarısız bir uyarlama izleyeceğiz demiştim. Hatta yeni eski fark etmeksizin her şeyi uyarlamaya çalıştıkları bir dönem bunu kendimce çok eleştirmiştim. Fakat Castlevania’nın ilk sezonu izlediğimde, bu dizinin hiç de sandığım gibi öylesine yapılmış bir iş olmadığını anladım ve izlediğim her bölümüyle de diziye daha fazla coştum. Hem hikâyesi, hem muhteşem seslendirmeleri, hem animasyon kalitesi hem de birbirinden iyi sahneleriyle Castlevania, son yıllarda izlediğim en iyi animasyon işlerinden biri oldu.
İlk iki sezondaki Dracula hikâyesinin sona ermesinden sonra oluşan güç boşluğu üçüncü sezonda, cehennemin kapılarının açılmasına varan büyük bir savaşa neden olmuştu. Ama öyle gözüküyor ki bahsettiğimiz bu büyük savaş, gelecek olan savaşların yanında küçük kalacak. Bir önceki sezonda her biri inanılmaz acı dolu karakter gelişimleri yaşayan kahramanlarımızı, dördüncü sezon da büyük sınavlar bekliyor. Lenore’un evcil hayvanı olan Hector, eski ustasını hala onurlandırmaya çalışan Isaac, zorla babasının yoluna itilen Alucard ve yollarından sapmadan dünyamızı korumaya çalışan Trevor-Sypha ikilisi bize yine çok iyi hikâyeler vaat ediyor. Ben özellikle geçtiğimiz sezon Alucard’ın hikâyesinin kötü bir yerde bitmesinden dolayı çok üzülmüş ve kötü adam olarak karşımıza çıkmasından çok korkmuştum. Fakat görünen o ki dördüncü sezon ile birlikte Alucard’ımız, içine düştüğü bu kurtlar sofrasından yine alnının akıyla çıkıyor ve gece yaratıklarına karşı mücadele etmeye devam ediyor. Bu da beni mutlu ediyor tabii.
Öte yandan fragmanımızın en büyük olayı tabii ki Dracula’nın geri dönmesi. İkinci sezonda Alucard’ın büyük yardımıyla karanlıklar lordunu öldürmeyi başaran Sypha ve Trevor’ın, bir kez daha Vlad Ţepeş ile karşılaşacak olması beni heyecanlandırmıyor dersem yalan olur. Tek korkum, benim için oldukça güzel bir sona kavuşan Dracula’nın hikâyesinin, ölümden geri dönmesiyle birlikte kötüleşme ihtimali… Umarım bu kaygılarımda haksız çıkarım ve umarım bir kez daha Vlad Tepeş’i, Castlevania’da izlemenin hazzını yaşarım.
Castlevania dizisinin dördüncü sezonu Netflix’e 13 Mayıs’ta geliyor sevgili Geekler. Siz nasıl buldunuz fragmanı merak ediyorum ve eğer bu diziyi hiç duymadıysanız mutlaka ama mutlaka başlamanızı öneriyorum.
1 Comment
Ben de çok heyecanlıyım. Bu sezonda yine gotik çizimlerin, ses efektlerinin, diyalog ile esprilerin ve aksiyon sahnelerinin tatmin edici olacağını düşünüyorum, ama bir şeyden endişeliyim, o da senaryo yavaş yavaş mı işlenecek ve hikaye sıkıcı mı olacak. Umarım olmaz çünkü son sezonları olduğunu söylediler. Warren Ellis kaliteli bir yazar bu dizide de güzel bir iş çıkarmış ama önceki sezonlarda pek “Castlevania” anlattığını düşünmüyordum, bu çok büyük bir eksi değil ama adını taşıdığı eser için oyunlarını da seven bana sadece temasını kullanıp farklı bir hikaye anlattığını düşündürttü, ama 4. sezonda oyunlarla da bağlantı kurabildiğim detaylar bana bu sezon böyle olmayacağını düşündürttü o yüzden heyecanlıyım tekrar, 8 gün kala rewatch mı atsam acaba… Neyse güzel yazılarınız için teşekkür ederim umarım istediğimizi buluruz 😀