Bazı evrenler var ki ilk kez karşılaştığınız da bir şeyden adınız gibi eminsiniz: bu tadı çok az kişi duyacak. Çok az kişi okuyacak, küçük minik kendi halinde kemik bir kitleyle yola devam edecek. Kitapların sayfasını çevirirken, dizinin yeni bölümüne atlarken sizi bunu düşündürten az ama öz yapımlar elbette ki vardır ve ben bu cümleyi kurarken sizin aklınıza da elbet gelmişlerdir. Sebebi ise çok belli: Çünkü siz de tesadüf eseri rastlaştınız bu dünyayla.

Ki kalp kırıcı bir histir bu, eserin değeri popülaritesiyle ölçülmese, ölçülmemeli olsa bile biraz keyif kaçırıcıdır. “Kimse keşfetmesin bize kalsın” demek bence doğru tutum değil, bence bırakalım herkes konuşsun, herkes izlesin ve herkes okusun. Çoğu zaman mümkün olmuyor bu ama işte nadiren çıkıp gözle görünür şekilde de parladıkları oluyor bu yıldızların. Bugün bahsettiğim yıldız, size havadislerini sunacağım evren Grishaverse. Çünkü kitabı ilk okuduğumda, eğer yanılmıyorsam Netflix’in Amerika’da bile bu kadar kök salmış bir şirket olmadığı karanlık bir çağda “Netflix dizisi olsa ne güzel olur ha,” dedim, çevremdekilerle tartıştım, konuştum. Sonra bir gün çıktılar ve gerçekten biz bununla uğraşıyoruz dediler ve bir gün gerçekten biz o diziyi başına oturup izledik.

Kenarda köşede kalacağı fikriyle canınızın sıkıldığı bir evreni her köşede konuştuklarını duymak, insanların sevdikleri karakterleri sıralayışlarını izlemek, eleştirilerini dinlemek, videoların ve internet memelerinin etrafta uçuşmasını seyretmek inanılmaz keyifli. Bir de üstüne mesela Yağmur ve Ömercan’ın yaptığı gibi şöyle inanılmaz tatlı röportajları izlemek de üstüne bal kaymak. Peki bir de dizinin ikinci sezon onayını alması? Hayranlar olarak bulutlardayız yani!

Haberi oyuncular yukarıdaki şu video ile vermişler, onları hep birlikte daha tekrar tekrar ekranlarda görmek isteyenler için enfes bir haber bu. Genellikle diziler için sezon sayısı arttıkça bayır aşağı gider gibi genel geçer bir yargı vardır. Bence bu, konu Shadow and Bone’a geldiğinde ancak önyargı olabilir çünkü kitap serisi için bile yazarın gittikçe çıtayı yükselttiğini, kendini geliştirdiğini söyleyebiliriz. Doğal olarak ben dizinin ilerlemesini şevkle izliyorum, hatta öyle ki sezon onayı verilmeseydi şaşırırdım. Bir de öfkelenirdim tabii ama o yazıyı neyse ki paralel bir evrende yazıyorumdur, bu evrende değil.

Ben şahsen Alina’nın hikâyesine çok fazla coşmasam da zamanla evrenin daha farklı köşelerine gitme fikri inanılmaz harika. Zaten dizinin eleştirdiğimiz kısımlarından biri de ikinci sezona yaptığı bazı ekimleri, yatırımları biraz ölçüsüz ve göze batacak şekilde yapmasıydı. Bunları biçmeye bir fırsatları olması benim yüzüme kocaman bir gülümseme konduruyor açıkçası.

Benim özellikle Kargalar Meclisi ve Sahte Krallık konusunda ne kadar heyecanlı olduğum aşırı bariz ancak şu noktada ben o kadar açgözlü ve heyecanlıyım ki bırakın bizim Kargalar’ı, Nikolai’yı konu alan üçüncü seriye bile taşmasını bekliyorum ben bu dizinin. O noktaya varmamız ne kadar sürer, kaç sezon alır bilemiyorum ama ben bekleyeceğim. Sonsuza dek… Buz Sarayı’na girelim, geri dönelim, Ticaret Konsey’inin önemli üyelerine tuzak kuralım ama yetmez, Yara İzi Kralı’yla Ravka’ya da gidelim, çürümüş bir devleti yeniden ayakları üzerine kaldırmaya çalışalım istiyorum.

Siz ne diyorsunuz? İlerleyen sezonlarda neler görürüz, siz ne görmek istersiniz? Yoksa yeni sezona bile soğuk bakanlardan mısınız?

Author

İstanbul'da yaşıyor, buraya yazacak havalı bir şey de bulamadı. @charles_bourbaki

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.