Neil Gaiman’ın yarattığı, 1988-1996 arasında 75 sayı ve 10 ciltten oluşan Sandman; çizgi romanların derinleşip daha karanlık hüviyetlere büründüğü modern döneminde açmış, nadide bir inci tanesidir. DC markası altında yayınlanmaya başlayan seri, 47. sayıdan itibaren daha sert ve karanlık hikâyeleri barındıran ve yine bir DC markası olan Vertigo’da devam etmiştir. Peki, hazır dizisi de taze çıkmışken nedir bu Sandman’in olayı?
Her ne kadar Neil Gaiman yarattı desek de onun öncesinde Sandman, 1939 ve 1974’te tekrar tekrar baştan yaratılan, telifi DC’de bulunan bir karakterdi. Gaiman’ın, zamanın DC editörü Karen Berger’e, Sandman karakterine ilgi duyduğundan bahsetmesinden bir müddet sonra Berger; “Sandman’den yeni bir seri oluştur, adı aynı kalsın, kalanını baştan yarat” demek suretiyle Gaiman’a yeteneklerini kullanabileceği bir teklif sunar. Gaiman teklifi değerlendirip Sandman’i, 7 ebedi kardeşten biri olan Dream’e dönüştürerek kendi evrenini kurar. Orijinal metinde hepsinin adı “D” ile başlayan kardeşlerin hepsi ölümsüz, tanrısal güçlere sahip ve kavramsal varlıklardır.
Kardeşler ölümsüzdür ama yenilmez değildir. Serinin ilk sayısı da Rüya Lordu’nun, okültist bir tarikat lideri tarafından esir edilmesiyle başlıyor. Lore’u bayağı kalabalık olan evrenin içinde Daimiler dışında faniler, mitoloji tanrıları, Habil ile Kabil, periler, cadılar, bazen diğer DC karakterleri ve hatta Şeytan’ın kendisi bile arada yüzünü gösteriyor. Metinlerarasılığın had safhada olduğu seri birçok dini öge barındırıyor ama semavi dinlerdeki “Tanrı”, hikâyelerde yer almıyor.
Sandman çizgi roman dünyasında kesinlikle el üstünde tutulan bir seri. Fantastik kurgusu, mitolojik temellendirmeleri, okuyucuyu panellerin arasından kendi dünyasına çeken hikâye anlatımı bir yana bu serinin bu kadar el üstünde tutulmasının sebebi –amiyane tabirle- felsefi arka planı. Fantastik evrenlerde alıştığımız şey kılıçların çekilmesi, ışıkların patlaması ve çeşitli aksiyonların anlatıyı zenginleştirmesidir ama Sandman’de sorunlar genellikle karşılıklı diyalogla çözülür. Kavramsal ve hâliyle insanüstü olan karakterler kendi doğrularını ifade eder ve bir şekilde haklı olduklarını kanıtlamaya çalışır. Tabii ki tehditler edilir, raconlar kesilir ve büyüler yapılır ama kitabı kapattığınızda aklınızda kalan az önce gördüğünüz büyük savaş değil, karamsarlık içindeki karakterin laf arasında sarf ettiği bir cümle olur. Her hikâyeden sonra; kendiniz, kararlarınız ve hayat üzerinde kafa yorarken bulursunuz kendinizi. O büyülü dünyanın içindeki karakterlerinin de asıl savaşı budur; kendilerini, kararlarını ve sonuçlarını sorgulamak.
Sandman’in “insanı” çevreleyen bir eser olmasının sebebi; bayağı spiritüel bir karakter olan Neil Gaiman’ın büyük hayal gücünden kaynaklanıyor ve bu eser sadece ona ait. Gaiman bu eseri yazıyorum diyerek yazdı ve bitiriyorum diyerek de bitirdi. Serinin yirmi beşinci yılında, yayınevinin isteği üzerine, on cildin üstüne The Sandman: Overture adında bir cilt daha ekledi ve ilk sayının öncesinde yaşananları anlatarak evreni daha da zenginleştirdi. Kendisinden sonra kimsenin Sandman yazmasını istemedi. Bir kişinin ürettiği karakterin üzerinden on kişinin geçmesine alışık olduğumuz çizgi roman dünyasına da bu sözünü dinletti.