Kağıt üzerinde; hatta dürüst olmak gerekirse herhangi bir şeyin üzerinde Kong: Skull Island iyi duran bir fikir değil. Bir kere, King Kong dediğimiz şey zaten şu çağda, şu günde çok karşılığı olan bir hikaye değil. Arkasında bıraktığı ve çeşnileriyle birlikte etrafında bir hayran ordusu toplanmış bir hanedanı yok. Artı, yeniden yapımlar zaten genel olarak heyecan verici şeyler değiller; nerede kalmış ki dördüncüye yeniden yapımı çekilenler.
Ama işte buna rağmen, bugün buradayız. Kong: Skull Island’ın ilk fragmanı yayınlandı ve biz izlerken çenemizi yerlerden, küçük dilimizi de midemizden topladık. Dürüst konuşalım, fragmanla ilgili negatif zırnık eleştirimiz yok. Konu Pocahontas’tan Avatar’a pek çok kez işlenen “Beyaz adam gelip doğayı mahveder” meselesini ele alıyor, eyvallah, ama gerçekten, bazen klişe bir konuya diğer şeyler çok huşu verici olduğu için bir seferlik af çıkartırsınız ya? Biz Kong’a öyle yapacakmışız gibi hissediyoruz.
Bir kere fragmanı izleyince göreceksiniz, yönetmen Jordan Vogt-Roberts’ın aldığı tonla doğru karar var. Zaten bu kararların doğrusunu almaya, kadroyu seçerken başlamış. Tom Hiddleston, Brie Larson, John Goodman, John C. Reilly, Shea Whigam, Samuel L. Jackson gibi isimlerin her biri fragmanda insanı kendisine zaten hayran bırakıyor. Vogt-Roberts’ın aldığı ikinci doğru karar da, Kong’un boyutunu büyütmek olmuş.
Allah’ım! O nasıl muhteşem bir karar öyle? Zaten Apocalypse Now / Mad Max tarzı bir görsel dil yakalamışsın, zaten açıların falan fragmanda dahi nefes kesici; bir de o gorili almış gözü helikopter boyunda yapmışsın! Buraya yazıyorum, seyirlik zevkini en yükselten şeylerden bir tanesi kesinlikle Kong’un vücut boyutu olacak. Eğer herkes işini doğru yaparsa, büyüleyici bir biçimde boyanmış, muhteşem kavga sekansları izleyeceğiz bu filmde. Fragmandakiler bile insana yetiyor ya, nasıl bir başarı bu? Coştuk resmen coştuk!