Zor bir inceleme yazısı olacak, başlarken belli oldu. İlk büyük zorluğu normal bir animasyon işi olarak mı değerlendirmeliyim, yoksa bizden çıkma bir iş olarak mı? İlk haberini yaptığımda tarafsız bakamayacağımı söylemiştim ama bunun okuyanlara haksızlık olabileceğini, insanlarda yanlış beklenti yaratabileceğini düşündüğüm için deneyeceğim sanırım. Buyurunuz.

Şimdi bütün yazıyı okumak istemeyenlere hemen genel bir değerlendirme yapayım. Baştan uyarayım, film 13 yaş ve üzeri kitleye geliyor. Argo, şiddet, cinsel çağrışım gırla. Karşımızdaki film Türkiye’nin en başarılı animasyon işi, ona şüphe yok. Sırf bu deneyimi yaşamak için bile gidilip görülmesi lazım, onu bir not edelim. Teknik olarak -animasyon kalitesi, seslendirme falan- dünyadaki örneklerden hiç geri kalmıyor, bu da koskocaman bir artı. Ama içerik olarak ne sapına kadar Şero hayranlarını, ne de kahkaha dozu yüksek yetişkin işi bir animasyon izlemek isteyenleri tam olarak tatmin edebiliyor. Yani sonuç olarak kötü değil ama tam olarak da süper diyebileceğimiz bir iş olmamış. Detaylarla açıklayınca daha iyi olacak sanırım.

12400801_1546356629012631_7503336086343952126_n

Teknik olarak kusursuza yakın evet. Özellikle Cihangir’in ekrana aktarılışı, buradaki kalite, detaylara gösterilen özen, inanılmaz. Pixar falan da değil, daha iyi, cidden. Bunu öylesine söylemiyorum, gerçekten gidip görmeniz lazım. Karakter modellemeleri ise Pixar kalitesinde. Ne eksik ne fazla. Burada evet Bülent Üstün’ün çizimlerine göre olması gerekenden daha “sevimli” durduklarını söyleyebilirim ama daha iyisinin bu teknikle yapılabilir olduğunu düşünmüyorum. Belki 2D olsa daha özüne sadık olurdu ama o zaman da bu görsel şölenden mahrum kalırdık. Yani bu kısımda on üzerinden on bir alıyor Anima İstanbul.

Animasyonlarda seslendirme önemlidir, çoğu film pazarlamasını bunun üzerinden yapar. Filmimiz bu noktada da kadrodaki isimlerle artı puanı hanesine yazdırıyorUğur Yücel (Şerafettin), Demet Evgar (Misket), Güven Kıraç (Fare Rıza), Okan Yalabık (Çizer & Adnan), Gökçe Özyol (Martı Rıfkı), Ayşen Gruda (Ev sahibi Hasene), Cezmi Baskın (Bakkal Şemistan), Yekta Kopan (Cemil) ve Ahmet Mümtaz Taylan’dan (Tonguç) oluşan kadro güzel iş çıkartmış. Belki eksi olarak bu kadar ünlü isimlerin olmasının dezavantaj yarattığını, bazı karakterlerin seslerinin fazla tanıdık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Cemil ve Şemistan karakterleri her konuştuğunda gözümde canlandılar ve bu da karakterlere adapte olmamda zorluk yarattı.

12548912_1548632352118392_2846598637172565125_n

Seslendirmeye girmişken, bir başka eksiye geçmek istiyorum, o da filmdeki argo kullanımı. Hayır çok kullanıyorlar diye bir şey söylemeyeceğim, Şerafettin bu sonuçta, az bile kullanıldığını söyleyebilirim ama sanki azıcık yapmacık, belki bazen yersiz  kullanılmış diyebilirim. Belki de yukarıdaki bahsettiğim ünlü ses-karakter senkronundan dolayı bana öyle gelmiş de olabilir. Ya da belki de tonlamadan kaynaklı da olabilir, bir rahatsız etti. Tekrar etme ihtiyacı duyuyorum “Çok küfrediyolar, olmamış” değil dediğim, gereksiz ediyorlar, yerinde etmiyorlar ya da ettiklerinde hakkını veremiyorlar daha ziyade. Çok büyük bir sorun mudur, değildir bence.

Esas beni tatmin etmeyen yere gelelim; hikaye. Şimdi film Şero’nun L-Manyak’taki maceralarını biraz törpüleyerek alıyor. Yani Çizer’le olan husumeti mesela, kendisinin kedisini öldürmeleriyle başlıyor ama içinden -bir takipçimizin söylediği şekilde- tecavüz gibi fazla uçlarda olan ve benim de gösterilmesine, değinilmesine karşı olduğum kısmı çıkarılarak aktarılmış. Bu normal ve beklenen bir şey ama bu durum Şero’nun hikayelerini biraz yavanlaştırmış. Yani karakteri çekici kılan unsurlardan biri o uçlarmış demek ki. Ha bu arada film tertemiz değil, küfür, şiddet, vahşet gırla, yanlış olmasın.

10294265_1548633322118295_218386629150110326_n

Neyse peki o zaman komik yetişkin animasyonu olarak bakalım dersek, maalesef film o noktada da sınıfta kalıyor. Film eğlenceli sayılabilir bir yere kadar ama mizah dozajı kesinlikle çok düşük olmuş. Yani şöyle kahkaha atacak bir kısım yoktu ne yazık ki. Bazı noktalarda tebessümü yakalıyor ama genel olarak kötü bir tabi ama küfürle güldürmeyi deniyor. Salondaki 13’ünü geçeli çok olmamış gençler bu tip sahnelerde güldüler ama ne yazık ki ben pek keyif almadım. Biraz basit kaçmış espri anlayışı.

Hadi mizahı da geçtik diyelim, ana hikayeye girişelim. Aslında bir iki güzel hikaye başlangıcı yapıyor film. Yani mesela ana kötü Çizer vs Şero hikayesi keyifli aslında. Ama bir süre sonra bu hikaye tamamen tekrara giriyor. Hep aynı şekilde gelişiyor, aynı şekilde sonuçlanıyor. Bu da sizi bu hikayeden soğutuyor. Diğer hikayeler de biraz acele geçiliyor, derinlik sunmuyor. Aksiyon kısımları başarılı ama. Araba kovalamacaları, soygun kısmı falan eğlenceli geçiyor ve görsel olarak da güzel tasarlandığı ve yönetildiği belli. Bir de Tacettin’e hasta oldum. Hakikaten çok kısa sürede kendini sevdirip etki bırakıcı bir karakter haline geliyor.

Evet tarafsız görüşlerim bu şekilde. Taraflı olarak ise şunları söylemek istiyorum. Ortada çok ciddi bir emek olduğu belli. Uluslararası arenadaki rakiplerini teknik olarak yakalamış, hatta yer yer geçmiş bir örnek var, hem de bizim topraklarımızda yapılmış. Pepe gibi kültürümüzü yansıtıcam diye karaktere halay çektirmiyor, son derece içten, sert, bizden bir iş olduğu da belli. Eğer bu tip alternatif denemelerin devam etmesini istiyorsanız sinemada izleyip destek olmalısınız.

Siz ne diyorsunuz filmle ilgili? İzlemeye değer mi?

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.