Yazan: Kemal Arslan
Kvothe’mizin arayışı ve bu arayış çevresinde gelişenleri konu alan Kralkatili Güncesi, hikayesinin yanında, idrak açıcı geçmiş zaman anlatısıyla da kahramanımızın yaşadığı her şeyi bir kat daha anlamlandıran bir yapıya sahip. Rothfuss’un kalemini ne kadar övsek gerçekten çok az kalır. Zira lore bilgilerini, ana hikayenin temposunu düşürmeden, büyük bir hikayecilik hüneriyle ince ince vermekte kendisi.
Bir sokak köşesinde çocukları eyleyen dilenciden veya bir han masasında tartışmaya tutuşan iki sarhoştan duyduklarımız hikayedeki birçok taşı yerine oturtabilmekte. Söylentiler halinde dolaşan bu hikayeler, genelde, Kvothe’nin köşe bucak aradığı Chandrialılar ve Chandrialılar’ı köşe bucak arayan Amyrler hakkındalar ve işe bakın ki bu hikayelere kesinlikle kütüphane veya akademik bir ortamda rastlanamamakta. Günce’deki öyküleri bu kadar gizemli yapan en büyük etkenlerden biri de budur.
Amyrler’e Günce’de her rastladığımda, içimi istemsizce bir merak kaplıyor, annesinden masal dinleyen bir çocuk gibi her yeni cümle ve bilgi kırıntısı için Rothfuss abimizin ağzının içine bakıyordum. Anladığım kadarıyla ‘aydınlık taraf’ yani iyi abiler/ablalardı bu Amyrler. Bir de Chandrialılar vardı ki bunlar isimleri her destur edildiğinde ortaya çıkıp intikam peşinde koşan tiplerdi. Ancak Chandrialılar’ın korktukları tek şey Amyrler’di. Resmen köşe bucak bir kaçış halindelerdi.
Yazarın kaleminin gücü sayesinde bu kısa özet bile benim için yeterince karanlık ve havalıydı. Peki bu iki grubun arasındaki husumet nereden kaynaklanıyordu? Bunu bir eksiklik olarak söylemiyorum ama motivasyonları bilemiyordum. Aradığım cevaplar, güncede bahsi çok çok az geçen bir şehir olan Myr Tariniel’in öyküsündeydi.
Sıradan bir şehir olarak düşünüldüğünde, etrafındakilerden pek de bir farkı yoktur aslında; hemen hemen aynı taş sokaklar, genel teması savaş olan mimariler ve belli bir standartta yaşamaya devam eden halk. Sokakta, herhangi birini yoldan çevirip hikayesini dinlemek ilginç gelmeyecektir; muhtemelen aynı sokaktaki çoğu insanınkine benzeyecektir onunki de. Tarbean gibi yaşanmışlıklarla dolu değildir anlayacağınız. Selitos’un kanatları altındayken, hayatta kalma kaygısına sahip insanlara bile rastlanmaz. Savaşın getirdiği keşmekeş de uzaktır bu şehirden. Hatta; dünyadaki çoğu yere benzeyecek şekilde umursamazdır buranın insanı da; zira sonsuz ordular, komşu şehirleri dümdüz ederken, üç maymunun üçü de rollerini fazlasıyla oynamaktadır. Gel gelelim; Myr Tariniel’in ömrünün son günlerinde şahit oldukları, bu şehri efsane yapmaya yetip artmıştır.
Aşağıda yazacaklarım muhtemelen, hikayenin epikliğinin getirdiği gazla yazacağım şeyler olacaktır. Fütursuzcadır ama hükümsüz değildir. Zira Tarbean’ın ara sokaklarında bir handa, Kvothe’yle birlikte Skarpi’den bu şehrin öyküsünü ilk defa dinlediğimde, böyle bir orijin hikayesine tanık olacağım aklımın ucundan dahi geçmiyordu. Güncedeki varlığı bile kesin olmayan bu şehir, cımbızla çekilip irdelenmeyi kesinlikte hak etmeydi.
Myr Tariniel; Lanre’nin lanetini doğuran, Selitos’un gözünün nuru, muhafazası dağlar, örtüsü sonsuz yeşillikler, çatısı bulutlar, elinin altı geniş araziler olan şehir. Chandrialıların mavi alevini kıvılcımlandıran, Amyrler’in intikam ateşini harlayan, Belen’i, Antus’u, Vaeret’i, Tinusa’yı, Elmen’i, Murilla’yı, Murella’yı erişilmezliğiyle kıskandıran, her şeyin adını bilen Lyra’nın düşüşüne şahit, Yaradılış Savaşı’nın dokunamadığı tek şehir.
Myr Tariniel’in insanları her daim huzur içindedir. Çünkü bilirler; en yüksek dağlardan da yükseklerde durduklarını, bilirler; cesur askerlerinin tüm Ergen’in en cesurları olduklarını ve bilirler; efendileri Selitos’un, kalplerini gördüğü gibi, binlerce fersah uzaktaki düşmanların akıllarını da gördüğünü. Her şeyi görüp, her şeye isim verendir Selitos ve gözünü kör eden tek şey olsa olsa memleket sevgisidir.
Yaradılış Savaşı bütün Ergen’i yakmaktadır. Myr Tariniel dışındaki yedi şehir alevler içinde, Selitos’un güçlerinden yoksun durumdadır. Bu şehirlerin koruması çeliktir, taş duvarlardır, kas gücüdür. Savaşçıların hası Lanre’dir buradaki insanlara umut veren. Onun komutasında yıllarca direnir buradaki güçler. Hatta direniş öyle bir noktaya varır ki bir süre sonra umut galip gelmeye başlar.
Ancak tam o anda, muharebenin en çetin yaşandığı yerde bir canavar Lanre’nin canını alır. Lyra sevdiceğini savaş alanında kanlar içinde bulduğunda her şey çok geçtir. Ama Lyra her şeyin adını bilendir ve hayatta en iyi bildiği ad olsa olsa Lanre’ninkidir. Adını bağırır Lanre’nin, bütün arzusuyla. Lanre de cevapsız bırakmaz onu. Zafer ve aşk sarhoşudur her ikisi de artık. Ama Lyra çok önceden bilmektedir yaptığının bedelini. Hastalanır ve kayıplara karışır. Lanre’nin gerçek öfkesi bununla birlikte ortaya çıkar ve artık gözü hiçbir şey görmez.
Myr Tariniel’in tepesinde, Selitos’un karşısına dikilir Lanre. Selitos eski dostunu gördüğüne hem şaşırır hem sevinir. Ancak anlamıştır karşısında duranın artık eski dostu olmadığını. Büyük bir hiddetle Selitos’u oracıkta hareketsiz bırakır Lanre ve sonsuz orduların gücünü Myr Tariniel’in üzerine salar. Selitos gücünü geri kazanıp kendine geldiğinde hiçbir şeyi idrak edemeyecek durumdadır.
Tüm kainattaki en değerlisi olan Myr Tariniel’i o halde görmek Selitos’a daha önce hiç hissetmediği şeyler hissettirir ve en büyük silahları olan gözlerinden birini feda ederek Lanre’nin adını haykırır. O andan sonra o tepede duran iki adam artık başka kişilerdir: Biri Amyrler’in kurucusu ve hayatını Myr Tariniel’in intikamına adamış Tek Gözlü Selitos, diğeri de; varlığı tamamen nefret ve öfkeden oluşan Chandria yedilisinin lideri Haliax.
Böyle başlar Kvothe’nin çözmek için ömrünü adadığı bilmece.
___________
DEV YAZI ÇAĞRISI 30 Ağustos’a kadar yazılarınızı kabul edecek. Detaylar burada.