Sinema ve TV dünyası uzun zamandır merkezine eski yapımların yeniden çevrimlerini, spin-off’larını ve devam hikâyelerini alıyor. Bu durum insanda zaman zaman bir kısır döngü hissi yaratsa da eski filmlerin hâlâ orada olduğunu bilmek içimizi rahatlatıyor.

Kayıp Rıhtım editörleri tarafından hazırlanan bu listede sizlere 1980’li yılların ruhunu yansıtan bazı harika filmlerden bahsedeceğiz. Bilimkurgudan drama, polisiyeden korkuya geniş bir yelpazeden oluşturduğumuz keyifli bir seçki sizleri bekliyor!

Fanny and Alexander

İsveçli yönetmen Ingmar Bergman’ın klasik filmleri çoğunlukla 1950’ler ve 1960’larda gösterime girdi. Ancak 1982 tarihli Fanny ve Alexander da yönetmenin zirve işleri arasında yer almayı biliyor.

Kısıtlı olsa da fantazi ve doğaüstü öğeler içeren bir aile draması olan Fanny ve Alexander; babalarının ani ölümü sonrasında annelerinin yeniden evlenmesinin ardından zorluklar yaşayan iki çocuğa odaklanıyor. İlk etapta bir mini dizi olarak planlanan yapım, sonradan 188 dakikalık bir filme dönüştürülüyor. 4 dalda Oscar Ödülü’ne layık görülen film daha sonra mini dizi formatında da izleyicilerle buluşturuluyor.

Tron

Hacker filmleri özellikle 90’larda yükselişe geçecek bilgisayar teknolojileriyle bambaşka bir seviyeye ulaşacak. The Matrix ile ise hikâye baştan yazılacak. Ancak 80’ler yapay zekâ ve sanal gerçeklik temalarını ele alan Steven Lisberger imzalı Tron filmiyle ilginç bir deneyime de ev sahipliği yapıyor.

1982 yılında vizyona giren Tron, video oyunları programlayan Kevin’ın bir yazılımın içine hapsolmasıyla başlıyor. Programcıların ve kullanıcıların tanrısal varlıklar gibi görüldüğü bu sanal gerçeklik dünyasında hayatta kalmaya çalışan Kevin kendisini zorlu bir mücadelenin ortasında buluyor.

Stand by Me

“En iyi Steven King’in uyarlaması hangisi?” sorusuna verilebilecek en dürüst cevap Stand by Me olabilir. King’in bugüne dek belki 70’ten fazla eseri beyaz perdeye ve TV’ye uyarlanmış olsa da Stand by Me birçok yönüyle Kral’ın diğer uyarlamalarından ayrılıyor.

“Yetişkinliğe adım atma” temasını King’in bakış açısıyla işleyen yapım, dört çocuğun duydukları bir ölüm olayının ardından cesedi görmek üzere çıktıkları yolculuğu konu alıyor.

King’in The Body adlı novellasından uyarlanan yapım 1986 yılında vizyona girdi. Eser Türkçede Ceset adıyla yayımlandı.

Blood Simple

Polisiye filmler Fargo, Se7en ve The Silence of the Lambs gibi yapımlarla 90’lara damga vursa da 80’li yıllarda da listeye yazabileceğimiz hazine değerinde bazı yapımlar bulunuyor.

1984 yılında vizyona giren ve Coen Kardeşler’in ilk filmi olma özelliğini taşıyan Blood Simple; “ucuz bir suç hikâyesinin” bütün unsurlarını bünyesinde barındırmasıyla dikkat çekiyor.

Polisiyenin hard-boiled alt türüne giren yapım, zengin ve kıskanç bir adam olan Julian Marty’nin karısı tarafından aldatıldığını düşünmesinin ardından özel bir dedektif tutmasıyla başlıyor.

Come and See

1980’lerde Isao Takahata’nın Grave of the Fireflies filminden daha üzücü bir savaş karşıtı yapım bulmamız gerekse bunun tek cevabı Come and See olabilirdi. II. Dünya Savaşı yıllarında Sovyet Rusya’da geçen yapım, genç bir çocuğun Alman kuvvetlerine karşı koyan bir grup direnişçiye katıldıktan sonra hayatının sonsuza dek nasıl değiştiğini konu alıyor.

Yaklaşık 2,5 saat süren bu yolculuk gergin ve rahatsız edici sahneler ve insanı umutsuzluğa sürükleyen atmosferiyle yapımı izlemesi oldukça zorlu bir deneyime dönüştürüyor. Yine de Come and See yapmak istediğini çok iyi yapan, zamansız filmler arasında yer alıyor.

An American Werewolf in London

Kurt adam filmleri listelerinde yıllar sonra bile zirveye yazılabilecek bir yapımla önerilerimize devam ediyoruz. Rick Baker’a dönüşüm sahneleri sayesinde En İyi Makyaj dalında Akademi Ödülü kazandıran An American Werewolf in London, 1981 yılında vizyona girmiş olmasına rağmen hâlâ eskimeyen bir macera.

Yönetmenliğini John Landis’in üstlendiği yapım, iki Amerikalı gencin Londra seyahatleri sırasında yaşadıkları ürpertici bir deneyimle değişen hayatlarını konu alıyor. Yapım korku unsurlarının yanı sıra, türünün birçok örneğinde olduğu gibi mizahtan da beslenmeyi ihmal etmiyor.

Cinema Paradiso

Giuseppe Tornatore imzalı Cinema Paradiso tüm zamanların en iyi İtalyan filmlerinden birisi olarak anılıyor. “Sinemaya yazılmış en tutkulu aşk mektubu” sözleriyle de tanımlayabileceğimiz yapım, yönetmen olma hayalleri kuran bir çocuğun erginleşme hikâyesini konu alıyor.

Ennio Morricone’nin müzikleriyle çıtayı farklı bir seviyeye çıkartan yapım Oscar’dan da En İyi Yabancı Film dalında ödülle dönmeyi biliyor.

1980’li yıllara nostaljik bir yolculuk yapmak amacıyla sizler için seçtiğimiz filmler işte bu şekildeydi. Sizin 80’ler denince aklınıza hangi yapımlar geliyor? Yorumlarda buluşalım!

Author

Ocak 2008 tarihinde yayın hayatına başlayan Kayıp Rıhtım; sinema, dizi, anime, geek kültürü, çizgi roman, manga, görsel sanatlar gibi kültür dünyasının bütün alanlarıyla; dahası bilimle, arkeolojiyle, tarihle… Kısacası evrenin nefes alınabilecek tüm noktalarıyla temas hâlinde. Her geçen saniye eksiklerini kapatarak dev bir kültür platformu olmak hedefiyle yoluna devam ediyor.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.