Lucifer geçen yılın televizyon sürprizlerinden biriydi. İlk önce gelişiyle şaşırmıştık sonra konuyu ele alışıyla. Kaynak aldığı çizgi romanlarında Lucifer karanlık bir işti. Sandman’den kopan hikayesiyle sarışın Şeytan’ın insanlıkla ağır felsefi çatışmasını okuyorduk. Fakat diziye baktığımızda Şeytan hem esmer hem de eğlenceliydi. Fakat biz Lucifer dizisini böyleyken de beğenmiştik. Birebir uyarlanma denense muhtemelen çuvallanacaktı. Lucifer çizgi romanlarda türe has bir dokuya sahipti çünkü. Bu yüzden fantastik ögeli hafif polisiye olan Lucifer dizisi pek bir yenilesi gelmişti ilk sezonuyla.
Dün Lucifer, 2. sezonunun ilk bölümüyle döndü aramıza. İlk sezonun Cehennem’e dönüş meselesi kapandığında yepyeni bir meseleye kapılar açılmıştı. Şeytan’ın annesi Cehennem’deki hücresinden kaçmıştı. Bir süre “Anne” sözünün lakap olduğu düşünüldü forumlarda. Tanrı’nın Şeytan’ın babası oluşu hem Anne’nin gerçekten ebeveyn oluşuna hem de tam aksine bir kanıttı. Tanrı çiftleşiyor muydu yani? Anlaşılan evet. Tanrı çiftleşiyormuş. Bununla kalmayıp bir aile kuruyor sonra ailesine ilgisini kaybediyor ve işkolik oluyormuş.
Lucifer’ın en güzel yanlarından biri de Tanrı katında olup bitenleri bir aile trajedisine dönüştürmesi. Böylece karakterlerle özdeşleşebiliyoruz. Şeytan’ın tavırları ve ünü zahmetsiz ama çok uygun bir nedene bağlanıyor. Sezonun ana konusunun Lucifer’ın annesinin kaçışı olunca dizinin bu sevdiğimiz yönünü daha sık görme imkanımız oluyor. 2. bölüm böyle olacağını kanıtlıyor. Bölüm sık sık aile metaforlarına yer veriyor.
Dizi ekibi ilk sezonun diğer sevilen noktalarını da ayırt edebilmeyi başarmışlar. Lucifer’ın kimliğini saklamadan insanlarla konuşması, hatta inatla onları ikna etmeye çalışması ilk sezonda çoğumuzun hoşuna giden diyaloglara sebebiyet veriyordu. İkinci sezon başlangıcında bu diyaloglar sıkça yaşanıyor. Hatta ilk sezonla tarza alışan seyirciler için espriler daha inceltilip diyalog kalitesi böylece arttırılmış. Ara sıra kabak tadı veren Chloe tripleri de bu bölümde yaşananlar itibariyle -en azından görünen kadarıyla- son bulmuş.
Diziye yeni katılan kişiler -spoiler olmaması için- bahsetmeyeceğim Anne haricinde şimdilik Aimee Garcia’nın Ella karakterinden ibaret. Ella açık görüşlü Katolik bir hristiyan. Bu özelliklere sahip bir karakterin diziye nasıl bir tat katacağını ilk sezonu izleyen okuyucularımız bilir. Ella tam da umduğumuz gibi Lucifer ve hatta Chloe’iyle inancı hakkında izlemesi zevkli diyaloglara giriyor. Karakter’in dizideki yeri elbette bir sohbet ögesi olmak değil. Ella deli dolu bir adli tıp görevlisi. Bundan sonraki vakalarda yeni bir bakış açısı sağlayacağı aşikar.
Başrolümüz Tom Ellis ilk sezondan bile daha başarılı bir Lucifer olmuş. Karakterini içselleştirdiği belli. Hiddetlendiği anlardan, kaypak tavırlar sergilediği ana kadar izlediğimizin yeryüzüne inmiş bir melek/şeytan olduğunu performansıyla bizlere hissettirebiliyor. Dizi ekibinin önceki sezonla ilgili farkındalığı Tom Ellis’in oyunculuğuna da yansımış. İnsanlar arasında göze batmayacak ama dikkatli bakıldığında bir insana ait olmayacak sinsilikteki sırıtışı, bir insanla konuşurken itaat beklentisiyle parlayan gözleri ve Chloe’nin yanında tüm bunlardan arınışı 2. sezon birinci bölüm itibariyle daha hissedilebilir ve yerinde performe edilmiş.
2. sezon başlangıcını spoilersız incelemenin daha doğru olacağını düşündüm. Çünkü dizinin ününü yeni duyan insan sayısı izleyicilerinden daha çok. Hem fikir edinmek isteyenler hem de dizinin hali hazırda sevenleri iççin ortak bir yazı olsun istedim. Lucifer’da su gayet güzel. Siz de gelin, izleyin. Bölümü izleyenler muhitimizde spoiler butonu eşliğinde fikirlerini paylaşsın. Bekliyoruz.