Her daim filmlerinde hem yönetmenlik hem senaristlik yapan; bir taraftan da bu filmlerin yapımcılığını üstlenen Zeki Demirkubuz’un ikinci filmidir Masumiyet. Öncesinde Zeki Ökten ile aynı sette çalışmış hatta ara ara küçük sahnelerde rol almış olsa da ilk filmi C Blok ile 1999 yılında tam anlamıyla sinema dünyasına girmişti kendisi. Bu süreçten sonra Zeki Demirkubuz tarzını ince ince işlemeye başlamıştı sinema filmlerine. Onu diğerlerinden ayıran en önemli nokta da her zaman didaktik anlatımdan uzak fakat samimi ve etkileyici hikayeleri ile hemen her izleyicisinin içinde önemli bir yere sahip olmuştu.
1980 darbesinde tutuklanan, işkence gören, hapis yatan ve bu süreçte bolca Dostoyevski, Sartre, Camus gibi yazarlari okuyan Demirkubuz başta Dostoyevski ve Yer Altı Edebiyatı olmak üzere etkilendiği tüm edebiyat birikimini sinemaya aktarmaya başlamış.
Masumiyet’in hikayesi ise Zeki Demirkubuz’un tahliye olduktan sonraki işportacılık yaptığı yıllara dayanıyor. Kenar mahallelerden birinde çalışırken uzaktan izlediği bir kadından esinlenerek yazdığı bir tirad tüm hikayenin başlangıcı. Bu tiradın anlatıldığı sahne tahmin edeceğiniz gibi pek çoğumuz için filmin en etkileyici yeri olan Kır Sahnesi. Bu tirad okuyan herkes tarafından aldığı güzel ve farklı geri bildirimlerle önce bir hikayeye, sonra da senaryoya dönüşüyor.
“Suça aşık bir adam, adama aşık bir kadın ve kadına aşık başka bir adam’’
Zeki Demirkubuz kendi yorumuyla hikayesini böyle özetliyor. Çoğunluğu Basmane’de duvarında “100 kuruşa sıcak su ile banyo yapılır” yazan izbe bir otelde geçen rekor denilebilecek bir süreçte –sadece 19 günde- çekilen hemen hepimizin içinde ukteler bırakan baş yapıt Masumiyet.
Film namus davası yüzünden hapise düşmüş Yusuf’un (Güven Kıraç) “Dışarda tanıdığım kimse kalmadı, ben çıkmak istemiyorum eğer salıverilirsem bir suç işleyip tekrar mapushaneye geleceğim” ifadesi ile başlıyor. Cezaevi müdürünün telkini ile tahliye olan Yusuf, ablasının yaşadığı İzmir’e dönüp o izbe otele yerleşiyor. Fakir ve çoğunlukla yaşlı insanların kaldığı akşamları Türk filmi izlenen o otelde kesişiyor Yusuf, Uğur (Derya Alabora) ve Bekir (Haluk Bilginer)’in hayatları. Gündelik hayatın tüm sıkıcılığı ve buhranıyla geçen günlerde Uğur bir pavyonda şarkı söylüyor. Bekir de Uğur ile birlikte.
Tirad tam olay örgüsünü anlamaya ve parçaları birleştirmeye çalışırken Yusuf’un sorusu ile giriyor devreye.
“Çocuk neden sakat abi?“
https://www.youtube.com/watch?v=cDhG7GO2nAw
Bir an olsun sıkmayan ve derinden etkileyen bir tirad bu. Ağır başlıyor. Bekir’in Uğur’a olan aşkı Uğur’un Zagor’u betimlenemeyecek derecede sevmesi ve her zaman buluduğu yere gitmesi çocuğun sakat doğması derken, hikaye başladığı güzellikte sona eriyor
“Dedim oğlum Bekir yolu yok çekeceksin. Eğ başını usul usul yürü şimdi. O gün bügündür usul usul yürüyoruz işte.”
Farklı olmayan fakat yasak olan veyahut saklı olan hissiyatların dışavurumu; söyleyemediklerimizi haykıran her izlediğimizde hayatı bir kez daha sorgulamamızı sağlayan bu hikaye özveri çaba ve yoğun bir çalışma ile son halini almış. Kasvet ve keder yüklü fakat bir o kadar gerçek. Oyuncuların yetenekleri ve kimyalarının tutması diyalogların performansını kat be kat arttırmış. Ve büyük ölçüde bunun gibi, yıllar da geçse unutmadığımız o vurucu sahneler sayesinde Masumiyet hâlâ Türk sinemasının en özgün ve kaliteli yapımlarından biri…