Acısıyla tatlısıyla, eğlencesiyle hüznüyle, öyle ya da böyle bir sezon daha bitti Agents of SHIELD için. Geçtiğimiz hafta 18 Mayıs günü beşinci sezon hayatını “The End” isimli bölümle sonlandıran dizimiz, çok kısa bir süre içinde altıncı sezon onayını da aldı; sizlere davul zurna çalarak duyurduk hatta. Bu bir haftalık süreç içerisinde biz de oturup bir karara varalım istedik. Bölüm bölüm yorumlamak için uygun olmasa da en azından genel bir değerlendirmeyi güzel dizimize çok görmeyelim diye sizlerle bir iki kelam edelim dedik.
Agents of SHIELD, şu vakte kadar sanmıyorum ki her bir bölümü parça pinçik edilerek izlenebilecek türden bir diziydi. Bu türe yalnızca American Gods’da rastladığımı belirtirsem, belki ne demek istediğimi daha rahat anlarsınız. Son derece muntazam devamlılığı ve akışı ile Agents of SHIELD, zaten kendi kendini açıklayan bir diziydi daima. Yeni bir sezona başlarken kafanız karışmış ya da önceki sezondan kalan her şeyi unutmuş olsanız dahi, kendi çapında minik bir özet ile günü kurtaran bir yapımdı. İnanıyorum ki altıncı sezonuyla da öyle olmaya devam edecek.
Onayı alana kadar, uzun bir süre boyunca herkes beşinci sezonu son bölümlere tabi olarak görüyordu. Hatta biz de bu güruha dahildik desek yeridir. E, sezon finalinin ismi de “The End” olunca, siz düşünün tüm hayran kitlesinin yarattığı teorileri, olasılıksal senaryolarını…
The End bölümü, eğer yeni sezon onayı almasaydı sahiden de bir dizinin sonu olmaya layık görülebilecek türden kırk dakikalık bir süreç yaşattı diyebilirim. Her zaman olduğu gibi AoS için kilit nokta olan gaz verme bölümlerinden biriydi sezon finali. Yine takım olmanın öneminin defalarca altı çizildi, her bir karaktere karşı olan duygularımız onlarca kez vurgulandı. Kısacası, öyle ya da böyle, daha fazlasını beklememek üzerine ama umutsuz bir son olmadığına dair acı-tatlı bir bitiş ile sezonu kapadı. Memnun muyuz? Eh değiliz dersek yalan olur.
Fakat burada bir problemimiz var ne yazık ki; o da biz hayranların beklentilerinden kaynaklanıyor büyük ölçüde. Daha ilk bölümlerinden bu yana MCU ile bağlantılı olacağı yönündeki her bir içeriği ile bizi daha da coşturan AoS, sanıyoruz ki Infinity War ile yumruğunu masaya daha sert vurmalıydı; ancak vurmadı.
Infinity War’dan çatır çatır bahsetmek zorundayım burada, hala izlemeyenler kaldıysa üzülerek yazıya sonra dönüş yapmalarını rica edeceğim. Çünkü büyük spoiler var, demedi demeyin.
Infinity War filminin sonu, sadece bizim kahramanlarımızın değil, tüm dünyanın; hatta ve hatta tüm evrenin kaderini etkileyen bir sondu hatırlarsanız. İnsanlığın yarısı, toza dönüşerek varlığnı yitirdiği için, herhangi bir nihai karar açıklanmadan bile tüm insanların kafasında “Şu da mı öldü? Ona ne oldu? E bunun yeni filmi geliyordu hani!?” şeklindeki garip sorulara sebep olmuştu bu son. Haliyle, böylesine büyük ve etkileyici bir problemin tüm evrendeki tesirini, insan ister istemez alt yapımlarda da görmeyi bekliyor. Bu New York Savaşı’nın ya da İç Savaş’ın etkisine benzemez çünkü. Bölgesel ya da dünyasal olmaktan da öte, evrensel bir dert bu. Herkes toz oldu ya, alo!
E hal böyle olunca, sezonlardır alıştığımız MCU-Marvel dizileri ilişkilerine karşı sırtımızı dikleştirip bir soru sormak geçti içimizden: Aynı dünyadasınız, nasıl etkilenmediniz?
İlla herkesin birebir etkilenmesi ya da dizilere bu büyük MCU olaylarını hiçbir sapma olmadan uyarlamaları gibi şeyler beklemiyoruz elbette. Ancak dediğimiz gibi, New York Savaşı ya da İç Savaş’ın gösterildiği kadar daha az kapsamdaki bir mücadele değildi Infinity War filminin konusu. Haliyle de izleyiciler olarak Agents of SHIELD kendi başına at koşturduğu alemlerinde bu koca olaydan yalnızca “Thanos diye bir uzaylı emmi varmış, o gelip herkesi öldürüyormuş, hebele hübele.” diyerek işin içinden çıkabilmeleri tat kaçırıyor.
AoS beşinci sezona genel olarak baktığımızda, her zamanki gibi SHIELD’ın ve birtakım insanların bu büyük olaylardan nasıl etkilendiği konusunda gayet tatmin edici sonuçlar var elimizde. Talbot’ın Thanos’a karşı gelmek için adeta bir kötü adam kılığına bürünmesi mesela. Dizinin kendi imkanları çerçevesinde yapılabilecek en doğru hareketlerden biri denebilirdi. Gravitonyumu bedenine alma süreci konusunda Ruby’nin ne kadar erken harcandığını söylememe gerek yoksa ve Talbot’ın bu husustaki adaptasyonunu da yalap şalap olsa da yediysek, ben devam ediyorum. Çünkü bu lanet maddenin, ta ilk sezonlardan bu yana bir haltlara yaraması gerekiyordu ve sonuç olarak birileri bunu bir yerde kullancaktı. O da Talbot’a kısmetmiş deyip çok da eşelemeden haklı görüyorum diyelim.
Ama gel gelelim Kree halkını bile tanıtacak kadar derinlemesine hikayelere girebilme potansiyeli olan Agents of SHIELD dizisinin, hiç ama hiç Thanos’un parmak şıklatmasından etkilenmiş bir sahnesi olmaması, küçük bir nebze de olsa “keşke” dedirtiyor maalesef. İlla ekipten birileri toza dönüşsün, herkes onun travmasıyla dünyasını şaşırsın, vuu etraf patlasın, orası uçsun, şurası inflak etsin demiyoruz elbette. Yalnızca küçk bir etki, sırf bahsedildiği için Thanos’un hareketlerinden ufak bir sonuç görebilmekti temennimiz.
Görememek ne denli üzdü bizi? Aslında pek de değil. Çünkü sezonlardır bu diziden beklemememiz gereken şeyi ve aldığımız sonucu biliyoruz sanki. Sürekli “MCU’ya dahil” denmesine rağmen büyük ölçüde hikayesel değişiklikleri görmesek de, uzaktan uzağa hep MCU filmlerinin çizgisini takip ederdi AoS. Haliyle bu sezon da öyle oldu. Özerk gibiydi yani; bir yandan bağlı gibi ama tamamen kendi içinde bağımsız. Agents of SHIELD’ı da sevdiğimiz ama ilerletmesini beklediğimiz şeylerden biriydi bu, yalan yok.
Ama size de soralım: Sizce gerçekten de altıncı sezon, bu noktadan sonra ne kadar elzem? Bize kalsa Agents of SHIELD kendi çizgisinde, bozmadığı sürece, devam edebilir. Ancak MCU aleminde bu kadar mühim fazlar yaşanırken, üstüne üstlük ciddi anlamda evreni sıfırlama seviyesindeki mühimmiyeti ile karşımıza çıkan Infinity War daha yeni olmuşken, Agents of SHIELD’ın kendi özerkliğini sürdürmesi de mantık çerçevesinde sıkıntıya girebilir.
Bu vakte kadar böylesine evrensel ölçüde bir problem yoktu, dolayısıyla ufak referanslar ile iş kotarılabiliyordu. Fakat ya şimdi? Coulson ve May’in Tahiti’deki tatili ya da Mack’in başına geçtiği yeni SHIELD kadrosunun başka bir zamandaki Fitz’i arama serüveni falan… Tamam hocam, hepsi çok güzel ama Thanos..? E bu adam bir şeyler yaptı? Artık şu şirketler arası telif olayı mıdır nedir, onu bir umursamadan bağlasanız? Ya da direkt en güzel seçenek olarak tadında bitirip hiç hayranları üzme riskine girmeden zirvede tamamlasanız? Çünkü altıncı sezondaki on üç bölüm boyunca da hala çok net bağlantılar olmayacaksa, sahiden bizim için çok da gereken bir sezon değilmiş gibi bir şey bu durum.
Agents of SHIELD’ı severek izleriz, ilgimiz vardır; ama kendi davasına ters düşecek türden bir dizi de olmamalı. Eğer bir daha izlemememiz gerekecekse, izlemeyiz. Sadece ya her şey harbiden bağlansın ya da unutulmaz duygusal bir sonla bitmesine rağmen bizi güzel anılarla bıraksın, hepsi bu.
Not: Yine de böyle Allahsızlık kitapsızlık olmaz ama… Fitz öyle ölmeye layık mıydı sayın senaristler?!