Ateşin başına yaklaşın ve sessiz olmaya özen gösterin. Etrafımızda O‘nun gibi ürkek insanlar olabilir ve inanın onun gibileri kaçırmayı hiç istemezsiniz. Çünkü herkesin yüksek sesle konuştuğu bir dünyada bazen en anlamlı sözler birer fısıltı olarak çıkar. Bu yüzden kulak verin bana ve Auri hakkında anlatacağım hikayeyi dinleyin.
Sizlere daha önce anlatmıştım Kral Katili Kvothe’nin hikayesini. Onunla ilk tanıştığımda başına gelenlere o kadar odaklanmıştım ki neredeyse etrafımdaki dünyanın güzelliğini fark etmeyecektim. Yine de Kvothe ile gezmeye başladıkça bu dünyanın ne kadar güzel olduğunu da anlamaya başladım. Tarbean’da adeta nehir gibi hareket eden kalabalıkları, Ademre’nin güzelim doğasını, Fey Diyarı’nı akıl almaz yollarını, Yol Taşları’nı, Üniversite’yi gördükçe hayrete düşüyordum ve buradan ayrılmamak için dua ediyordum. Kvothe ise her seferinde elimden tutup beni başka yerlere sürüklüyor ama gittiğimiz her yer, bir öncekinden daha da güzel oluyordu.
Kvothe etrafımdaki güzelliklere iyice inceleyerek bakmamı öneriyordu. Her bir köşesini sindire sindire anlatıyordu bana, hem de en ufak ayrıntısına kadar. Bazen o denli dikkatli bakıyordum ki rüzgarın adı bile beliriveriyordu bir anda. Ama ne zaman elma ağacının olduğu avluya çıksak Kvothe sessizleşiyordu. Lavtasını çıkarıp çalmaya başlıyordu ve ben de onun yaptığı müziğe odaklanmaktan ötürü sesimi çıkartamıyordum. Sonra biraz yemek bırakıp avludan aşağı iniyorduk. Hiç anlam veremiyordum bu davranışa ama sanki Kvothe bir şeyler söylüyordu sessizliğinde. “Bütün güzellikleri görmek için dikkatli bakman gerekmez, bazı güzellikler sen tam da ona bakmadığında görünür.” diyordu. Ona inanıyordum, daha doğrusu inanmak istiyordum. Çünkü sessizliğe yöneltilen bu müziğin arkasında bir anlam olmasını istiyordum.
Ve bir gün öylece çıkageldi… Kvothe lavtasını kavrarken ismini fısıldadı ve O da adını ne kadar hak ettiğini kanıtlarcasına önümüzde belirdi; Auri. Ona güzel demem yanlış olur, hayır; o güzel değildi. Uzun saçları o hareket ettikçe süzülüyor, kolları ve bacaklarını açıkta bırakan çaputtan bozma elbise giyiyor ve neredeyse yıllardır bir şey yememiş kadar zayıf gözüküyordu. Hayır, güzel değildi. Ama onun yanında güzellik neydi ki?
O, denize karşı yazılmış bütün şiirler gibiydi; güzel anlatılmış bir hikayeye veya dağların arasında uzun bir yolculuktan sonra duyduğunuz nehrin sesine benziyordu. Sessizlik kadar huzur vericiydi ama sessiz kalırken hiç bilmediğiniz diyarların hikayesini anlatıyordu sanki. Hayır, O, güzel değildi. O, insanların gözlerini mutluluktan yaşartacak her güzel şeyin vücut bulmuş haliydi.
Kvothe, Auri ile buluşurken ben de onları dinliyordum. Hiç sesimi çıkarmadım, neredeyse orada yok gibiydim. Artık ne zaman Auri ile buluşsa ben Kvothe’den daha fazla heyecanla gidiyordum sanki. Hatta bazen Kvothe ile başka yerlerde gezerken aklım Auri’de oluyordu, bir an önce Kvothe’nin ona lavta çalmasını istiyordum.
Kvothe ile Auri benim oradaki varlığımı yok sayarak birbirlerine hediyeler getiriyorlardı. Benim buna pek itirazım yoktu zira Auri gibi birine nasıl bir hediye getirebilirim hiç bilmiyordum. Kvothe ise bana ders verir gibi bazen içinde balıkların düşlerini barındıran bir deniz tuzu, bazen kalbi yerine arp taşıyan bir balık, bazense içinde gün ışığı bulunduran bir ballı şarap getiriyordu. Auri ise Kvothe’nin bu hediyelerine bahar rüzgarı taşıyan bir tüy, sır saklayan bir yüzük ve marul olduğunu sanan bir marul gibi küçük hazineler ile karşılık veriyordu. Hatta inanır mısınız bir keresinde ona Ay’ın anahtarı olduğunu söyleyen bir anahtar bile verdi. İkisinin arasındaki bu hazine değiş tokuşu beni oldukça kıskandırsa da Auri’ye verebilecek kadar güzel bir hediye bulamıyordum, dolayısıyla ben de susuyordum.
Bazı günler Kvothe çok zor anlar yaşıyordu. Onun yanında olmak, acısını dindirmek, çektiği acıyı hafifletmek istiyordum. Ama ne ona söyleyecek kadar anlamlı sözlerim vardı ne de yaşadığı dertleri anlayabilme yeteneğim. Böyle zamanlarda Auri imdadıma yetişiyor, Kvothe’nin kafasını kucağına alıyor ve “Biliyorum,” diyordu “bazen çok kötü oluyor değil mi?” Ben onları izlerken Kvothe’nin bütün yaşadıkları sözcüklere dökülüyor, Auri ise sanki onu benim ve diğer bütün insanların bilmediği bir şekilde tedavi ediyordu. Kvothe’ye doğru “Yüreğinde bir taş var ve bu bazen çok ağır geliyor. Ama onun yükünü tek başına taşımak zorunda değilsin. Bana gel. Ben halinden anlarım” diyordu sürekli, sanki onun gibi olan başka insanları da davet eder gibi.
Auri ile tanıştıktan sonra Kvothe’nin yanından sık sık ayrılıp onun yanına gitmek istiyordum. Hatta Kvothe uzun bir yolculuğa çıktığında onunla beraber gitmeyip, Auri ile birlikte kaldım. Bana Üniversite’nin altında yaşadığı yer olan Şeyaltı’nı gezdirdi. Kvothe’yi beklerken yaptıklarına, onun için hediyeleri nasıl hazırladığına ve dünyanın düzenini tek başına nasıl koruduğuna şahitlik ettim.
Kvothe ona Auri ismini verirken pek düşünmemişti. Ona Auri derdi ama Kvothe için o hep bir “ay perisi” idi. Benim için ise o Kvothe’nin koruyucu meleği, Şeyaltı’nın düzenleyicisi, bilinmezlerin prensesi. Auri, tam olarak tanışmak isteyeceğiniz biri. Eğer Kral Katili Güncesi‘ni okuduysanız zaten tanışmışsınızdır, ama eğer okumadıysanız söylemeliyim ki Auri, tanıştıktan sonra hayatınızda eksikliğini hissedeceğiniz türden biri.
Şimdi daha da sessiz olun ve etrafınızdaki güzelliklere kulak verin. Çünkü her ne kadar karmaşık notalı şarkılarda istediğiniz melodiyi bulmak daha mümkün gibi görünse de bazen ihtiyacınız olan asıl şey Sessizliğin Müziği’nde saklıdır.