Popüler kültür dediğimiz şey bir noktada her şeyi değiştiriyor. Çok daha kısıtlı bir kesime hitap eden ürünler bir kere popülerleşince, eski hâllerinden mutlaka bir şeyler kaybediyor. Bu duruma ister rap müzikten pay biçin, isterseniz de ne bileyim, iki yüz yıllık bir romanın aniden herkesin elinde gezmesinden. Mitoloji üzerine şekillenen eserler de bunların arasında. Bir yandan sevdiğimiz şeyleri insanlarla paylaşmak istiyoruz, üzerine konuşabileceğimiz arkadaşlarımız olsun istiyoruz ama işte, öbür yanında da küresele yayılan her şey bizim o sevdiğimiz hâliyle kalamıyor. İkiyüzlülüğe zorlanıyoruz.

Benim bu yazıdaki meselem, “Yahu ne kötü oldu, herkes bunu konuşuyor” veya “Al işte bunu da herkes izlesin diye mahvetmişler” gibi bir ketelik yapmak değil. Eğer öyle olsaydı giriş cümlemi “Popüler kültür dediğimiz şey bir noktada her şeyi bozuyor” yapardım. Ama bunun yerine nötr bir kelime tercih ettim; değişim. İyi yönde de olabilir değişim, kötü yönde de olabilir. Değişimin yaşanmasına engel olamayız ancak iyi yönde olması için veya bu değişimden doğru bir şekilde yararlanmak için çaba harcayabiliriz.

Popülizm

Bunun için de özellikle fantastik eserleri herkesin üretmeye ve tüketmeye yönelmesinin ardından gündemimize iyice yerleşen ve herkesin de ilgisini öyle veya böyle üzerinde toplayan mitolojiden bahsetmek istiyorum. Nasıl ki çevirmen olmak için ikinci bir dili konuşabilmek veya film eleştirmeni olmak için yeni çıkan filmleri izlemek yetmiyorsa; mitoloji biliyorum demek için de tarayıcıdan arama yapıp hikâye öğrenmek yetmez.

Ben bu yazımdakine benzer bir itirazı, yaratıcı yazarlık meselesi üzerinden şurada da yapmıştım. Etraf altı aylık sertifikalı yaratıcı yazarlık kursları ile doluydu, bir noktadan sonra bunların içeriğini gördükçe de insanın canı sıkılıyordu. Birebir aynıyla şimdi de etraf, mitoloji öğretiyoruz, mitoloji anlatıyoruz diyen yapımcılar, senaristler, sosyal medya siteleri ve youtube kanallarıyla doldu.

Mitlerin metinlerini yahut kahramanlarını bilmek, ikinci bir dili öğrenmiş olmak gibi bir şey. Akıcı konuşabilirsiniz, kural ve kalıpları öğrenebilirsiniz, bilmediğiniz bir kelime karşınıza çıkarsa tek tıkla bu kelimenin anlamını bulabilirsiniz, rahatlıkla başka bir dilde yazılmış bir kitabı okuyabilirsiniz. Çevirmenlik yapmak ise farklı bir şeydir, onun için en geniş anlamıyla kültürü de bilmeniz lazım. Bütün bunlar için bir diploma yeterli de demiyorum bakın, dört yıl gidip gelip az da ders notu ezberleyen herkes alıyor onu, tecrübeyle sabit. Mitler de böyle. Hikâyelere, olaylara, karakterlere çoğu zaman tek tıkla ulaşabilir, metinleri bir anda hatta en özet halleriyle de bulabilirsiniz. Öte yandan bunlar, mitoloji anlatıyorum demeye yetmez.

İyi bir başlangıçtır ama elimize bir mitoloji sözlüğü almak da yetmez. Ya da ne bileyim, sıklıkla karşılaştığımız üçgen göz sembolünü falan tanıyabilmek de yetmez. Bir sosyal medya kanalının sembolünü bunlardan biri yapmak hele, hiç yetmez. Bakın “Bilmemnenin mitolojisi hakkında altı nokta sekiz madde”ye falan hiç girmiyorum daha. Neden derseniz; mit, bir roman, bir hikâye veya bir senaryo değildir. Hâliyle, zaten bu türler için bile yeterli olmayan bir olay örgüsü özeti, mitler için hiç yeterli gelmez.

Buraya kadarki serzenişlerimi somutlaştırmak istiyorum, bu yüzden az çok aşina olduğunuz bir mitten bahsedeceğim.

Adonis

adonis-heykel

Farklı kaynakların hemfikir olduğu noktalardan yola çıkarak Adonis’in hikâyesini Kral Theias’ın kızı Myrrha (Smyrna) ile başlatabiliriz. Myrrha, çok güzel bir kadın olduğunun farkındadır ancak bir adım ileri gider; kendini aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit ile bir tutmak gibi bir hataya düşer. Bu kibri ve saygısızlığı sebebiyle Afrodit (Venüs), onu cezalandırır. Myrrha’yı babasına âşık eder.

Myrrha, babasına karşı şehvet duyduğu için bir süre kendini öldürmeyi bile düşünür ancak daha sonra gözü şehvetten başka bir şey görmez olur; dadısı Hippolyte’ın da yardımıyla babasını kandırır ve çoğu kaynakta yedi olarak geçen geceler boyunca onunla birlikte olur. Babası ise kızıyla birlikte olduğunu ancak yedinci gece fark eder. Bu eylemden tiksinti duyan kral, kızını öldürmek için kılıcına davranır ancak Tanrılar, Afrodit’in gazabına uğramış bu kıza acırlar ve onu babasından saklamak için bir ağaca dönüştürürler. Bir başka versiyona göre ise Myrrha, işlediği günah sebebiyle ağaca dönüşmektedir.

Myrra, ağaca dönüştürüldüğü sırada babasının çocuğunu taşımaktadır. Ağacın kabuğu gün geçtikçe kabarır, on ay sonunda da çatlar ve böylece çocuk doğar. Doğan çocuğa Adonis ismini verirler. Adonis de en az annesi kadar güzeldir. Öyle ki onun güzelliğinden etkilenen Afrodit’in, Adonis’i yetiştirmesi için verdiği Persephone da çocuğa görür görmez âşık olmuştur. Onu geri vermek istemez. İki tanrıça böylece Adonis için kavgaya tutuşurlar. İkisini yatıştırmak için Zeus devreye girer ve Adonis’in yılın dört ayında biri, dört ayında da diğeriyle kalmasını; geri kalan zamanda da istediği yere gitmesini emreder.

Ancak Adonis, yaz bitince Persephone için yer altına inmesine rağmen dört ayı dolar dolmaz yeryüzüne, Afrodit’in yanına çıkmakta ve kendi özgür zamanını da Afrodit ile geçirmektedir. İkisinin bu denli bir yakınlaşma yaşaması, Afrodit’in aşığı – bazı kaynaklara göre Ares; bazılarına göre Artemis’i rahatsız eder. Kıskançlıktan gözü dönen âşık, Adonis’in üzerine bir yaban domuzu gönderir. Domuz, Adonis’i kasığından ısırır ve böylelikle Adonis hayatını kaybeder.

Adonis’in çığlıklarını duyup yetişmek isteyen Afrodit’in ise ayağına bu esnada bir gülün dikeni batar. Böylelikle onun kanıyla sulanan beyaz güller kırmızıya döner. Adonis’in kaybından duyduğu üzüntü nedeniyle Afrodit’in güzelliği günden güne solar. Tanrılar bir kez daha duruma el koyarlar ve Adonis’i yeniden hayata döndürürler.

Mitoloji İçin Önemli Olan Nedir?

funerary-monument- dying- adonis

Mitoloji temalı iş yapıyoruz furyasının, benim serzenişime konu olan tayfaları için Adonis’in öyküsü, bir önceki başlıkta yer alıyor. Çok farklı vaatlerle de vermedim bu hikâyeyi, arama çubuğuna Adonis yazarsanız aynısını kırk farklı yerden bu şekilde okuyabilirsiniz. Hayırlı olsun, artık ortamlarda Yunan mitolojisi anlatabileceksiniz!

Biraz daha bakayım diyeni olduysa bu furyaya uyanlar tayfasından, belki İzmir isminin Adonis’in annesinin ismiyle bağlantılı olduğunu veya kasığımızdan pelvik bölgemize uzanan V şeklinde kasın isminin de literatüre domuzun ısırdığı yer olması sebebiyle Adonis’in isminden geçtiğini de söyleyeceklerdir. Gene güzel bir çabadır, ona lafım yok.

Ancak işin mitoloji bilme kısmı, birbirlerini kıskanan tanrıların laf dalaşlarını ve birilerini kurbağaya falan çevirmelerini ifade etmiyor, üzgünüm.  Daha en başından bu mit, hayatın nasıl gerçekleştiğini ve nasıl sürdüğünü anlatıyor bize, asıl işlevi de budur. Geri kalan hikâye kısımları bir nevi süslemedir; zamanla kahramanların ismi değişir, coğrafyaları değişir, hikâyeye yeni olaylar eklenir ve böylece devam eder.

Tanrılar ve İnsanlar

venüs and adonis - mitoloji

Adonis’in doğuşu, bir kızın babasından hamile kalması üzerinden anlatılan bir ensestin ürünüdür. Şuradaki yazıda yaratılış ve ensest ile ilgili daha detaylı olarak konuşmaya çalışmıştım, ilgilisi varsa bakabilir. Kurumsallaşmış dinler, yaratılışı ensestle başlatır. Bir inanç sisteminin metinleri olan mitler için de bu farklı değildir. Aynı zamanda tarihin en eski tabusu ensesttir, bütün dinler de bunu yasaklar. Ancak kutsal kitaplar çoğunlukla neden vermezler, uyulması gereken kurallar ve sonuçlardan bahsederler. Gerisi de hadis gibi bazı diğer kaynaklar veya işte önceki inanç sistemlerine göndermelerle tamamlanır. Yasakların nedenini isteyenler için, mitolojide cevaplar vardır. Adonis’in hikâyesi, Tanrıların entrikaları ve dramatik aşk maceraları için değil, bu tarz cevapları verdiği için kıymet görür.

İlerleyelim biraz daha, Adonis’in doğuşuna gelelim. Adonis, bir ağaçtan doğuyordu. Bu da furyaya uyan tayfa için olacağı gibi “Hehe, ağaç doğurmuş işte” demek değil. Mit bize insan için yaşamın topraktan büyüdüğünü anlatmaya çalışıyor. Miti doğuran toplum şartları için bugünden daha çok böyle bu durum, çünkü henüz avcılığa bile geçmediler. Nitekim bunu diğer pek çok mitolojiden ziyade yerleşik hayata özgü olan Yunan mitolojisi dışındaki sistemlerde de sıklıkla görüyoruz. Pagan Oğuznâme olarak bilinen destanda Oğuz Kağan’ın bir eşi, ağaç kavuğundan doğuyor veya Şamanist metinlerde ağaç gövdesinden doğan çocuklara baya rağbet var.

Mit, yaratılış ve hayatın başlangıcından sonra nasıl sürmesi gerektiğini anlatmaya geçiyor. Adonis’in iki aşığı Persephone ve Afrodit arasında kalması “Ay kadın değil mi işte, kıskançlık yapmışlar” basitliğinde bir şey değil. Persephone yer altının, Afrodit ise yer üstünün bir temsilcisi. Bir nevi iyi – kötü, karanlık – aydınlık mücadelesi verilmek isteniyor, amaç bu. Burada Adonis, paylaşılamayan bir erkek güzelinden ziyade iyiyle kötünün tam ortasında kalan, eşikteki insan. Yeryüzünde yaşayacak olan insan, iyiyi ve aydınlığı seçmeli diyor mit; tıpkı Adonis’in Afrodit (Venüs) ile daha çok vakit geçirmek istemesi gibi.

Eşikmitolojik -orman

Adonis’in eşikte olması çok önemli çünkü eşik tabusu diye bir şey var. Hâlâ eşikte kalanları sevmiyoruz. Hayvanlar ya bir türden olmalıdır, ya başka bir türden. Katır, hemen hiçbir toplumda sevilmez ve lanetli görülür çünkü ne erkektir, ne dişi. Adonis’i öldüren hayvanın bir yaban domuzu olması ve domuzun da birçok kültürde yenmemesi gereken bir hayvan olarak görülmesinin de arkasında, başlangıçta bu vardır. Domuz, tırnaklıdır ama geviş getirmez. Hâlbuki ya biri olmalıdır, ya öbürü.

Ya bir şey ya da başka bir şey olmak demek aynı zamanda şu anlama gelir: Ya bir şeyle beraber olmalısın, ya da başka bir şeyle. Bunu da alalım mesela ister “Başka kavme benzemeye çalışan onlardandır” diyen emirlerle birlikte yılbaşı kutlamaya karşı çıkmanın arkasına koyalım; istersek de homoseksüelliğe bu kadar tepki gösterilmesinin bir nedeni olarak sunalım. İnsan, söz gelimi bir peri kızıyla ilişkiye girerse – daha doğrusu yapmaması gereken bir şeyi yapıp kendi türünden başka bir türle cinsel münasebet kurarsa – Kiklop (Cyclops) veya Tepegöz gibi lanetli bir yaratığın doğması kaçınılmazdır. Bütün bu sınıflama merakımızın bir yanı da buraya dayanıyor.

İnsan ya bir şey olmalıdır, ya da başka bir şey. Doğum, yetişkinlik ve cenaze törenlerinin çıkış noktası da budur. Mesela sünnet olmak bir erişkinliğe geçiş törenidir. Evlenmek ve düğünler de keza, böyledir. Belli bir yaştan sonra evlenmen gerekir. Çocuksan, çocuksundur ama yetişkinsen de yetişkin gibi davranmak zorundasın. Hâlâ toplumlar olarak üzerimizde bu baskı var. Eşik için biraz daha az baskı oluşturan bir örnek daha verelim mi? Yaşlı akrabalarınızı ziyarete gidin ve evin kapısının eşiğinde oturmaya çalışın bakalım, ne yapıyorlar?

Adonis hakkındaki bu mitin, hayatın sürdürülmesini toprak ve ağaca bağladığını; bir de Adonis’in eşikteki insan oluşunu söyledik. Bu ikisini destekler bir şey daha var, bu mitin tüm önemli kahramanları ve olayları ormana bağlıdır. İlk olarak orman, bir eşiktir, pek çok mitolojik unsur taşıyan anlatıda bunu görürüz. Cadının kulübesi ormandadır, kötücül varlıklar ormanda yaşar, kahramanımızın bir ormana girmesi yasaklanır vb. Hâlâ çoğu korku filmi, ormandaki bir kulübede başlıyor. Orman, insan üretimi ile doğa arasında bir eşiktir her zaman. Bu iki dünya, ormanlarla birbirinden ayrılır. Ne zaman ki insan doğaya müdahale eder ve eşiğe gelir, başına kötü şeyler de gelmeye başlar. Adonis’in ormanda saldırıya açık hâle gelmesi ve burada ölmesi, bunu söylemek içindir.

Adonis bir ağaçtan doğdu, ağaçların arasında da öldü. Ama orman ve eşik bağlantısı bununla sınırlı değil. Adonis’in Afrodit’in yanına yani yeryüzüne gelmesi, yazın gelmesi yani çiçeklerin açması, etrafın yeşillenmesi demekti. Böylece Adonis, yazın gelmesinin, bereketin ve yeşilliğin temsilcisi oldu. Tıpkı İsa’nın doğuşu ve Paskalya gibi. Tıpkı, ismi yeşil kelimesinden gelen Hızır kültü gibi.

Adonis ile Afrodit’in ilişkisi de sadece şehvet dolu, sonu kanlı biten bir aşk hikâyesi değil. Adonis, Afrodit’in yanından gittiğinde mevsim değişiyor ve ölümünden sonra gördüğümüz şekliyle Afrodit’in güzelliği geçici bir şekilde aynı kış gelince doğada olduğu gibi soluyordu. Birebir aynı motifi Tammuz ile Astarte’de veya Mısır’ın meşhurları Osiris ile İsis arasında görüyoruz.

Sonuç170504-game-of-thrones- ormanın çocukları

Adonis üzerinden mitleri bilmenin aslında neleri bilmek olduğunu anlatmaya çalıştım, bunlar haricinde insanın Tanrılar karşısında konumunun nasıl olması gerektiğiyle ya da Tanrılar arasındaki hiyerarşi ile ilgili bilgiler de veriyor mit ama daha fazla da uzatmak istemiyorum. Sadece şunu söylemek istiyorum tekrar, mitoloji bilmek arama çubuğuna “Şu nedir” yazmak ve hikâyesel cevaplar almak demek değil. İki bin kelime yazdım ama hâlâ çok daha fazlası, daha farklı pek çok açıdan söylenebilir ve bu sadece Adonis’in macerasıydı. Bir eseri incelerken, mitoloji anlatıyoruz furyasındaki insanlar “Kitabı okudum burada da bu var” deyip geçebilirler ama mitoloji anlatmış olmazlar. Kitaplar üzerine konuşmayı yahut kendi yorumlarını dile getirmeyi kesinlikle ayrı tutuyorum, derdim “Mitolojisine indik” diyenlerle. Mitolojiden bahsetmek için en başından, mitin ne olduğunu anlamak gerekir.

Anlamayınca, hikâyelerin yettiğini düşündükçe yahut birileri bunlarla yetinip mitoloji anlatıyoruz dedikçe şu olur: Hikâyeleri, karakterleri biliriz ama mitolojinin ne olduğu veya mitlerin ne anlatmak istediği hakkında hiçbir fikrimiz olmaz. Sonra da “Neden aynı hikâyeyi otuz farklı yerden dinledim ben şimdi” diye düşünür dururuz. Ormanın Çocukları nedir mesela, neden bir insanın kalbine hançer saplayarak Akgezenler’i yaratmışlardır? Duvar’ın var oluşu, “Buraya da bir duvar dikmişler işte” diye geçilir veya “Ee düşman öldüyse neden hâlâ nöbete gidiyor bunlar” seviyesinde kalır bizim için; onun bir eşik olduğunu anlamayız. Eğer eşik mitini bilirsek bunu anlamak için kitaba da çok ihtiyaç duymayız, mit kendi kendini anlatır.

İşlevlerini ve asıl gayelerini ellerinden alırsanız bu metinlerin hepsi, affedersiniz, CW süper kahraman dizisine döner. Sonra hep beraber ağlayıp sızlarız, bize neden rezil şeyler izletiyorlar diye.  Neden Yüzüklerin Efendisi kalitesinde eserler ortaya çıkmıyor, neden hep aynı klişe hikâyeler anlatılıyor deriz. Neden işin bileni tarafından ortaya koyulmuş olan kaliteli eserler, dizinin sekizinci sezonunda yerin dibine batıyor diye dizlerimizi döveriz. Ne demek istediğim anlaşılmıştır sanırım.

Mitin ne olduğunu anlarsak sevdiğimiz türün kaliteli eserlerini rahatlıkla ayırt edebiliriz. Bunların sadece büyülü, ejderhalı birtakım hikâyeler olmadığını bilirsek yazarın mitolojiyi ne anlamda kullandığını, onu nasıl değiştirdiğini ve bunun iyi bir şekilde yapılıp yapılmadığını anlayabiliriz. Başka bir deyişle, içinde mitolojik kahraman ismi geçiren her yapıma elimizde tuzlukla koşmayız. Neden Yunan mitolojisinde insan benzeri; Mısır’da ise hayvan benzeri tanrılar olduğunu bilir; tükettiğimiz şeyin ilham kaynağını böylece anlarız. Sonra referansları veya ‘göndermeleri’ sevenlerimiz çoktur, bunları fark edebiliriz. Böylece mitolojik referanslar veren romanları ne “Çalıntı bu” diye suçlama gafletine düşeriz ne de oradan buradan toplama motifleri bir arada kullanarak iş yaptığını zannedenlere “Mitoloji demişler, emek var emek” diyerek prim verme hatasına düşeriz.

Mitolojiye yönelen bu popülist ilgiden doğru şekilde yararlanabilmek bir şeye daha yarar,  bence en önemlisi de budur; yaşadığımız dünyayı ve etkileşimde bulunduğumuz toplumları daha iyi anlayabiliriz. Belirli sembollerin neden belirli yerlerde öne çıktıklarını bilirsek “Nazi işareti özbeöz Türklere aittir” gibi cahilliklerden; bu sembollerin neden ve nasıl paylaşıldığını öğrenirsek de hoşgörüsüzlük ve ayrımcılıktan uzak durabiliriz.

Ortalıktaki mitoloji temalı iş yapma furyasına olan serzenişlerimle size içimi dökmüş oldum ama umarım derdimi doğru bir biçimde anlatabilmişimdir.  Sizler ne düşünüyorsunuz, benim gibi serzenişleriniz var mıdır? Yazmayı ihmal etmeyin, beraber konuşalım.

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

2 Comments

  1. Zekiye Kranda Reply

    Yazınızı çok beğendim kendi adıma aydınlatıcı buldum. Teşekkür ederim

    • Meltem Deniz Doğan Reply

      Ben de çok teşekkür ediyorum yorumunuz için <3

Zekiye Kranda için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.