Eğer bir ülkenin sinema sektörünü yakından takip ederseniz aynı yıllarda çıkan filmlerin neredeyse birbirinin kopyası olacak kadar benzediğini görürsünüz. Bir noktadan sonra işler öyle bir hale gelir ki filmler klişeleşmez, klişeler filmleşir. Bu kadar tekrara düşen bir ülke sineması, ülkedeki komedyenler için eşi bulunmaz bir dalga geçme malzemesidir. Onlar da güldürürken eleştirmek için yakaladıkları bu fırsatları kaçırmaz ve bizlere mükemmel komedi filmleri hazırlarlar. Nasıl ki Hollywood için bu eleştiriler The Naked Gun, Top Secret, Monty Python and the Holy Grail gibi filmler ise bizim Yeşilçam’ımız için Arabesk filmidir.
Ertem Eğilmez’in son filmi olarak tarihe geçen Arabesk filmi, bir Twitch yayınında Yiğitcan abinin de söylediği gibi aslında Yeşilçam’ın kapanış filmidir. Özellikle çekildiği 1989 yılından önceki yirmi yılı etkisine alan türkücü, şarkıcı filmlerine bir tepki olarak çekilen Arabesk bana göre Yeşilçam’ın en kıymetli işlerinden biridir.
1950’li yıllarda çıkan Avare filminin Türkiye’de 1965 yılında vizyona girmesinin ardından Türkiye’de Arabesk diye bir terim ortaya çıktı. Yeşilçam’ın bu filmden ilham alıp kendi arabesk filmlerini yapması ise dokuz ila on seneyi buldu. Orhan Gencebay’ın 1974 yılında çıkarttığı Dertler Benim Olsun filmi ile Yeşilçam geri dönülemez şekilde değişti ve Arabesk, sonraki yirmi yılı etkisi altına aldı.
Arabesk filmi tam olarak bu yirmi yıla yapılan eleştirinin, verilen tepkinin mükemmel bir ürünü. Yeşilçam’ın en büyük ustaları bir araya geldiler ve gözlerinin nuru sinemalarını ele geçiren bu filmlere en büyük cevabı yine yaptıkları en iyi iş olan sinema ile verdiler. Şener Şen, Müjde Ar, Uğur Yücel, Kadir Savun gibi yıldızlar adeta parlarken Rasim Öztekin, Tarık Pabuçcuoğlu, Necati Bilgiç gibi yetenekli oyuncular da geleceğe göz kırpıyorlardı.
Arabesk filmini neresinden anlatsam bilmiyorum. Başlangıcı Ferdi Tayfur filmidir, çöl sahnesi Sabuha’ya göndermedir, Şener Şen’in bir anda saçlarının beyazlaması Kadir İnanır’a atıftır… Hani o kadar fazla şeyle dalga geçmiştir ki Arabesk, adeta “Sizin yirmi yıldır tekrarladığınız şeyler aslında bir filme sığar” meydan okumasıdır. Hatta filmde Şener Şen ve Müjde Ar’ın gerçek isimlerini kullanması bile bu filmlere bir göndermedir.
Filmin başlangıcından itibaren Yeşilçam eleştirilerine başlanır. Müjde Ar kaçıp İstanbul’a gelmiş ve her gittiği yerde erkeklerin tacizine, tecavüzüne uğramıştır. En son İstanbul’a kaçıp geldiğinde ise ilk sığındığı ev tabii ki bir genelev olacaktır. Burada hayat kadını olarak çalışırken Tarık Pabuçcuoğlu’nun oynadığı İsmail karakteri ile tanışır ve İsmail sayesinde bu hayattan kurtulur. İsmail’in evindeyken annesi Müjde’yi aramaya gelir ve kızının başına neler geldiğini ima eder. Müjde Ar tam da bu noktada Yeşilçam’ın son yirmi senesinde çekilen filmlerdeki kadınların düşürüldüğü konumla dalga geçer “Ne yapalım, biz kadınların kaderi bu…”
Çünkü Yeşilçam’daki kadın, 1960’lı yılların güçlü kadın rol modelinden 1970’lerin seks objesi haline gelmiş ve arabesk türündeki filmler başladığında ise artık erkeklerin sevdiği kadına ya da kız kardeşine dönüşmüştür. Kadınlar güçsüz, erkeğe bağımlı ve kendi ayakları üzerinde duramayan bireyler haline gelmiştir. Filmi her izlediğimde, kadınların sinemada düşürüldüğü bu durumdan belki de en çeken Müjde Ar’ın ilk eline geçirdiği fırsatta dalga geçmesi inanılmaz hoşuma gider.
Müjde’nin ve annesinin köyden İstanbul’a gelirken yaşadığı felaketler bir yana dursun baş rolümüz Şener tabii ki köyden göçerken ıssız bir sokakta gazinocular kralı ile karşılaşacaktır. Böylece büyük kariyeri başlayacak ve herkesin aradığı eşsiz bir ses sanatçısına dönecektir. Diyorum ya, bu o kadar iyi bir eleştiridir ki, Arabesk belki de bütün arabesk filmleriyle tek bir sahnede dalga geçmeyi başarabilmiştir.
Şener hapishaneye girer ama tek bir şarkı ile bütün hapishanedeki suçluları yufka yürekli insanlara çevirir. Müjde Sürtük filmindeki Hülya Koçyiğit’e bir gönderme olarak derme çatma gazinolara düşer. Tam kavuştular derken Şener ölümcül hastalığa yakalanır ama sonradan anlaşılır ki aslında sadece raporlar karışmıştır. Bunu söylemek için Müjde’yi ararken onu Ekrem’in kollarında görür ve kendini çöllere atıp Sabuha ile dalga geçer. “Allah’ım kör et beni!” der kör olur araba çarpar gözleri açılır. Aslına bakarsanız Arabesk’in dalga geçtiği klişeleri ben bir paragrafa sığdırmaya çalışsam sığdıramam. Ama her saniyesi ve her sahnesinin Yeşilçam’da bir karşılığı bir göndermesi var, size bunu temin edebilirim.
Arabesk’te Şener ve Müjde’nin ölümsüz aşkı konu alınır. Öyle bir aşktır ki bu Şener bunun için şarkı söyleyerek dayak yer, vazgeçmez; bir tabak dolusu kurşun yer, yine vazgeçmez. Ameliyat esnasında doktor artık kendini tutamaz “Bu kadar mermi yiyip yaşaması mucize. Bu mucizeyi neye borçluyuz?” der ama Şener’in cevabı basittir; “Neye olacak, aşkıma!” Yeşilçam’ın her şeyi kurtaran aşkı yine hayatını kurtarır Şener’in.
Arabesk’ten bahsetmişken müziklerinden bahsetmemek olmaz. Absürt komedi yapan bir filmin müziklerine odaklanmadığını düşünürsünüz ama “Allah’ım Kör Et Beni”, “Terkedildim”, “Aşk Olsun” gibi şarkılar hala dillere pelesenk olacak kadar güzellerdir. Ayrıca filmdeki “Salla” şarkısının ise daha sonra Sezen Aksu’nun “Rakkas” şarkısına ilham olduğunu söylemek de fayda var. Benim favorim ise her zaman Şener’in hastanede iki de bir “Terkedildim” deyip Rasim Öztekin’i delirtmesi yüzünden Terkedildim şarkısıdır.
İzninizle filmi övmeye devam ederken Uğur Yücel’e bir parantez açmak istiyorum. Bakın, Arabesk filmi aslında belli başlı bir senaryosu olmadan, çekilmesi planlanan sahnenin diyaloglarının yine aynı gün yazıldığı bir film. Yeşilçam filmleri ile dalga geçilmek için hazırlanan böylesi bir filmde bile Uğur Yücel’in oyunculuğu, dalga geçtiği filmlerin tamamındaki oyunculuklardan çok daha büyük, çok daha muhteşem. Ya her konuşmada cebinden çıkarttığı kart ile Marlon Brando tiplemesi ile benim gönlümde taht kurmuştur. Özellikle Müjde’yi özgür bıraktığı zaman cebinden kart çıkartıp vermesi ile başlayan, daha sonra yollarda ağlayarak kart yırtması ile biten sahneyi öve öve bitiremem ben. Bazen keşke American Psycho filmindeki malum kart sahnesinde Christian Bale’in karşısında Uğur Yücel de olsaymış demekten alamıyorum kendimi.
Arabesk’in sonu da arka arkaya klişelerle dalga geçmeye devam ediyor. Önce “Durun siz kardeşsiniz!” sahnesi daha sonra “Bu dünyada kavuşamadık artık öteki dünyada kavuşuruz.” sahnesiyle Yeşilçam’ı son saniyesine kadar eleştiriyor. Ama ne yazık ki Yeşilçam filmlerinden farklı olarak iyilerin amansız düşmanı Kaya, onların öteki dünyada da kavuşmalarına izin vermez.
Ertem Eğilmez’in kamera arkasında başlayıp son montajını görmeden öldüğü, Gani Müjde’nin senaryolarının güzel; oyunculukların muhteşem, müziklerin birbirinden şahane olduğu Arabesk, hem bu kadar iyi bir absürd komedi örneği olduğu için hem de bu kadar fazla yanlış ile tek başına dalga geçtiği için benim en sevdiğim Yeşilçam filmlerinden biri.
Eğer Arabesk’i izlemediyseniz hemen bu yazıdan sonra açıp izleyin. Yok, eğer izlediyseniz hatırım için bugün açıp bir kez daha izleyin. Daha sonra da Geekyapar’ın Sinema Günlükleri videosunu izleyin. Eğer hala doymazsanız beni bulun beraber biraz daha Arabesk övelim. İyi ki varsın absürt komedi, iyi ki varsın Arabesk!