Bir düşünün: Hackersınız, gidip büyük Amerikan TV stüdyolarının taşeron iş yaptığı prodüksiyon şirketlerinden birine sızıyorsunuz. Elinizde en büyüğü Orange is the New Black’in yeni sezonu olan bir grup dizi var. Yerel prodüksiyon şirketine şantaja durma kararı alıyorsunuz. Şirket oralı olmuyor, çünkü taşeron şirket, ona ne? Sonra tam vazgeçeceksiniz, Netflix’i direkt şantajlamaya karar veriyorsunuz.
The Dark Overlord isimli güzide hacker’cığımız bu şekilde hareket etmiş. Geçtiğimiz haftasonu İngiltere’de faaliyet gösteren Larson Studios‘u hackleyen TDO, “paramı vermezseniz torrente koyarım” demiş. Larson’dan beklediği randımanı alamayınca da Netflix’e yüklenmiş. Netflix de elbette şantaja boyun eğecek değil, direkt olarak FBI’a paslamış topu. Anlaşılan FBI zaten Ocak başından beri takip ediyormuş TDO’yu. İşlemlere başlamış.
Şimdi burada vuku bulan şey düpedüz dangalaklık. Onu netleştirelim. Tutup taşeron şirketi hackledin, peki. Bundan para kazanmak istiyorsun, o da peki. E yani o kadar kod/lisan/bilgi edinecek aklını biraz daha öteye götürüp direkt kendin satmayı da düşünseydin ya. Elbet internette vardır o dosyaların alıcıları. İlla teker teker kişilere satmana da gerek yok. Torrent gruplarına falan sat, mesela? Gidip de Netflix’i darlarsan, ne yapacak Netflix, “abi pardon, buyur sana 2 milyon, rica ediyorum 1 ay önceden koyma yeni dizimizi” mi diyecek?
E demedi. Hacker da bu yüzden diziyi erkenden saldı zaten. Bir de “bizim gibi merhametli bir yapıyla çalışmayı tercih edecektiniz, yazıklar olsun, pragmatik bilirdim sizi, kaybettiğiniz para bizim mütevazı teklifimizden çok daha yüksek olacak” gibi bir metin paylaşmışlar. Son tahlilde kimse para kazanmadı yani, kazanmadığı gibi bir de işte adam bütün dünyaya reklam oldu.
O yüzden o tarafı geçelim. Burada sanki daha enteresan da bir şey var.
Her nesil kendi tecrübe ettiği kilometre taşının, tarih arenasındaki en önemlisi olduğunu düşünüyor muhakkak: Ama sanırım nesnel olarak değerlendirildiği zaman biz biraz daha anlamlı bir adayız insanlığın en önemli virajında duruyor olma konusunda. Tamam, Rönesans dönemi İtalya’sıdır, erken Orta Çağ dönemi Arap yarımadasıdır, keşifler dönemidir ve elbette Endüstriyel Devrim‘dir her biri çok büyük dönüm noktaları. Ama sanki hiçbir tanesi insanlığın dijitasyonu kadar çağkırıcı değil.
İnsanlığın dijitasyonu derken, Matrix-vari “artık hepimiz sanalda yaşıyoruz hadi” gibi değil. Farklı farklı konseptlerin dijital muadilleri çıkıyor artık hayatımızda. Sosyal ilişkileri dijitale yekten kaptıralı temiz beş sene oldu. Medya artık çılgınlarcasına dijital. Üretim araçlarının dijitasyonu yolda, geliyor. E bütün bunlarla birlikte bir de dijital alanda şahsi mülkiyet durumunun sağlam incelenmesi gerekiyor.
En yüksek volümüyle The Fappening civarı tartışılmaya başlayan bir şeydi bu. Her ne kadar pek çok kişi “fotoğraflarını cloud’a koymasaymış” dese de, bazı insanlar daha makul olan “evine girip çekmecesinden çalmasından ne farkı var” sorusunun üzerine yoğunlaşmayı tercih etti. Hukuk da tercihini oradan kullandı, Fappening’e sebep olan adam Amerikan federal hükümeti tarafından 18 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Şimdi Netflix abinin durumu da, vakti zamanında olan meşhur Sony hacklemesi de, Fappening olayı da aynı kapıya çıkıyor aslında. Dijitalde bir şahsi alan tanımlamak norm oluyor artık. Kendine ait dijital alanın, münhasırlığı artacak yavaş yavaş. Cezalar öncül, öncüller kanun olacak. Yakında buluttan yerler tapuyla bile muhafaza edilir normalliğe gelecek tümden.
Gibi geliyor bana. O tarafta hissiyat nasıl? Neler çağrışıyor? Aşağıya Muhit’i koyduk, yorumları bekliyoruz!