The Newsroom’un son sezonunun, sondan bir önceki bölümüydü S03E05 – “Oh Shenandoah”. Dolayısıyla bir sonraki bölüm için taşıması gereken fazlasıyla yük vardı omuzlarında. Neticesinde komple bir diziyi nihayete erdirecekseniz, kocaman bir havai fişek gösterisi yapmanız gerekir. E siz o fişekleri patlatacaksanız da, birilerinin onları yerine yerleştirmesi lazımdır. The Newsroom S03E05 bu görevi üstlendi. Başardı mı? İşte sorun orada.
Dizinin üç farklı fay hattı vardı bu bölümde. Bir tarafta Will’in hapishane günleri; öteki tarafta Maggie ve Jim’in hikayesi, diğer tarafta ise Mackenzie, Don ve diğerlerinin yeni patronlarıyla -ve o patronun çizgisine fazlasıyla yaklaşmış olan Charlie ile- münakaşa süreci. Sondan söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; iki hikaye çizgisinden de büyük beklentilere sahipseniz buruşturup bir çöp kutusuna atabilirsiniz. İkisi de kendi içerisinde çılgın problemlere sahipti ve ikisi de tatmin edici olmaktan uzak hikayelerdi.
Will’in mevzusunu kısa tutmak gerek, zira bütün olay netice kısmında açık edilen bir plot twist üzerinden kıymet kazanmakta. İzlemeyenler varsa söyleyip tadını kaçırmayalım, ama altını da çizmemizde fayda var; zaten seyrederken neyin ne olduğunu beş dakika içerisinde kavrayacaksınız. Zayıf olmasının sebeplerinden biri de bu tahmin edilebilirlik zaten. Diğeri ise şüphesiz Will ve diğer mahkum arasında geçen diyalogların %99’unun dizide daha önce geçen diyaloglar olması.
Dizi devamlı kendisini “biz size tepeden bakmıyoruz, gerçekten, halkı cahil görmüyoruz” diye açıklamaya mı çalışıyor, yoksa Sorkin bu tip diyaloglarla geleneksel medyayı ateşe mi atıyor bilemiyorum. Dizinin devamlı tutunduğu tavrı görünce ilki olması daha makul geliyor. Ama her neyse, bu nanenin artık kabak tadı verdiği aşikar. Üstelik dizi boyundan büyük denizlere girip, bir türlü de sonunda hoş bir şekilde de çıkış yapamıyor.
Çünkü sen baş karakterine “bazı insanlara tepeden bakılır, çünkü aşağıdalardır” dedirtiyorsan, sonra da tutup kötü olsun diye koyduğun karakterlerinden bir tanesine “niye insanların istediği şeylerin yayınını yapmıyorsunuz” dedirttiğinde, “insanların ne istediğine biz karar veririz” diyenlerle aynı tarafta olmamızı bekleyemezsin. Dizide birileri devamlı halkın yerine kararlar vermenin erdemini, onurunu savunuyor. Üç sezondur Mackenzie, Charlie ve Will’in yaptığı şey bu, kendi deyimleriyle “uygarlaştırma görevi”.
Gelin görün ki bu uygarlaştırma seferine çıkan ekip, bu son sezonda çılgınlar gibi ezdikleri “vatandaş gazetecilik” konseptine hiç şans vermeme sebeplerini de “çünkü doğruluğu test edilmiyor bilgilerin” diyerek açıklıyor, bu da tepemi attırıyor. Daha geçen sezon siz ABD’yi savunmasız bir köyün üzerine kimyasal gaz atmakla suçlamadınız mı yanlış bir şekilde? Ondan bir önceki sezon geleneksel medyanın pek çok mensubuna vur ha babam vur nidalarıyla “bakın Gabrielle Giffords’ı ölü ilan ettiler, halbuki ikinci bir kaynak bile yoktu” diye ezmediniz mi?
E şimdi dönüp de “tamam da twitleri kimse kontrol etmiyor” demenin manası nedir? Bunu bir de date-rape gibi bir ciddi mevzu üzerinden anlatarak duruşa ek duruş katmaları gerçekten de apayrı bir şaheser üstelik. İlk sezon patronu dedi diye Casey Anthony davasını televize eden Don Keefer, şimdi Sorkin dedi diye date-rape mevzularında kadınlara bir ses katması için tasarlanmış siteye “ama bu işin yargısı var, yolu var, yordamı var; bu işler kamuoyu mahkemeleriyle olmaz” diyor.
Çok affedersiniz, nereden çıktı bu yargı saygısı kuzum? Madem yolu var, yordamı var; madem kamuoyu mahkemeleriyle olmaz senin orada vasfın nedir? İlk sezonda sarf ettiğin “haber odasını bir mahkeme salonuna çevirdik” şiarı nerede durmaktadır şimdi? Senatörlerin işlerini doğru yapıp yapmadığını sorgulamanın da bir yolu yordamı yok mu? Amerikan ordusunun kimyasal silah kullanıp kullanmadığını test etmeye bakan legal kurumlar ve kuruluşlar yok mu?
Ya üstelik böyle çıkarımlar yapmaya çalışırken, bir yandan da karakterlerini harcamıyor mu Sorkin; işte o zaman deliriyorum. Bu Don Keefer değil miydi daha geçtiğimiz sezonlarda haksız yere idam cezası yemiş bir adam için kendini paralayan? Şimdi tutup da “ben jüri beraat ettirdi diye O.J. Simpson’ı masum sayan adamım” diyor. Hayır değilsin kardeşim! Siz gazetecisiniz, böyle bir şey olamazsınız!
Eğer medya elitiyiz diyorsan, “halkı eğitmeliyiz” diyorsan, devletten bilgi sızdıranın kimliğini vermem ve haberini ben yaparım devletin kendi mekanizmalarının işe el atmasından önce diyorsan tutup da “en iyisini yargı bilir” diyemezsin! Bu kadar süre devletin yanlış yapıyor olduğu ve bunları birisinin halka -o halkın sağlıklı ve demokratik bir seçim yapabilmesi için- anlatması gerektiğine inanıyorsan, gerçekten derdin buysa halkla devlet arasına bir supap koyup bizden -yani bilgisiz halktan- o supabın elitliğine güvenmemizi koşulsuz şartsız isteyemezsin. Hele ki ilk sezonunu o supabın yapabildiği hatalara ayırmışken!
Üçüncü hikaye, Maggie ve Jim’e ise hiç girmiyorum. Üç sezondur bir yere varmayan, sakız gibi uzadıkça uzayan bir mesele bu. Artık ipini kopardı, son bölümde en azından ona vakit ayırmayacağımızı garantiledi. Bundan sonrası artık yokuş aşağı. Öyle gözüküyor ki, Newsroom’un harika tiradları ve güzel anılarını toplayıp, arkamıza bakmadan gideceğiz. Hakkımızda hayırlısı.
1 Comment
Isin ozeti, medya mercek altindadir, standartlari, kontrolleri, kontrol edenleri vardir. Isini yuzune gozune bulastirabilir (her insan evladinin yaptigi gibi) ama bulastirmamasi, bulastirdiginda ise “bulastirdim” demesi gerekir.
Sorkin’in laf sokmasina dayanamadigin Twitter’da ise herkes istedigi hatayi yapmaya, istedigini uydurmaya ozgurdur. ikinci kaynaga gerek yoktur cunku trending topic olmussa dogrudur.
Mackenzie, Charlie ve Will’in yaptığı şey hicbir zaman “halkı eğitmeliyiz” olmadi, tam tersine her zaman isimizi dogru yapmaliyiz oldu. Islerinin tanimini istedigin kadar tartisiriz.