Geçtiğimiz gün Ozan, müthiş bir yazı kaleme aldı site için. Yazı genel olarak sibernetik üzerineydi, bu kavram gittikçe daha ulaşılabilir oldukça sorulması gereken ama cevaplanması elzem olmayan sorular vardı orada. Bir tanesini de şöyle aktardı Ozan:

Girit’ten zaferle dönen Theseus’un gemisi Atina’da hatıra olarak uzun süre muhafaza edilir. Zamanla geminin tahtaları çürüdükçe yenileriyle değiştirilir. Bir gün kürekler yenilenir; öbür gün yelken direkleri; sonra güverte, pruva, dümen… Öyle ki, bir gün geminin değiştirilmedik hiçbir parçası kalmaz. Bu durumda gemi hala Theseus’un gemisi midir? Peki, değiştirilen tüm parçalar bir tarafta saklansa ve bunlar kullanılarak ikinci bir gemi yapılsa, o gemi Theseus’un gemisi mi olur? Birisi Theseus’un gemisi ise diğeri nedir?

Buradaki gidişat belli, varılmak istenen nokta bariz aslında. Şeylerin ve kişilerin bir özü varsa eğer, bu öz nerededir? Elimizle tutabileceğimiz, gözümüzle görebileceğimiz şeylerde mi? Koklayabilir miyiz yani varoluşu? Uzuvlarınız protez, gözünüz sibernetik, kulaklarınız anten, beyniniz bilgisayar, parmaklarınız sensör olsa eğer, gerçek kalır mısınız? Siz, siz olmaya devam eder misiniz?

Varoluş dediğimiz şey, bedene mi bağlıdır yani?

turritopsis dohrnii

Dünyada sadece Akdeniz‘de ve Japonya açıklarında bulunan bir denizanası türü var. Adına bilimadamları turritopsis dohrnii diyorlar. Nam-ı diğer, ölümsüz denizanası. Bu denizanası, larva fazında başlıyorlar hayatlarına. Larva yerleştikçe, okyanus tabanına polip bırakıyor. Polipler yükselip, birleşiyorlar ve bir form oluşturuyorlar. Bu nihai form, cinsel erişkinliğe ulaştıktan sonra bir noktada herhangi bir sebepten gerek görürse, hücrelerini transdiferasyon denilen bir sürece tabi tutup geri polip fazına dönebiliyor. Genetik olarak, aynı larvadan çıkan polip ve denizanaları birbirinin klonları. Yani kağıt üzerinde, denizanası genetik olarak başa dönmüş oluyor. Bu da teorik olarak, turritopsis dohrnii’nin biyolojik olarak ölümsüz olmasına sebebiyet veriyor.

Denizanası olduktan sonra, başı sıkışınca polipliğe dönen canlı, denizanası  hâliyle aynı canlı olduğu için biyolojik olarak ölümsüz diyoruz biz T. Dohrnii’ye. Peki larvadan polipliğe, poliplikten denizanalığına yaşadıklarını hatırlasaydı, bu yaşadıklarıyla ilgili yorumlamalar yapabilseydi, yaşadıklarıyla ilgili yorumlarını biriktirip başka denizanalarına aktarım yapabilseydi T. Dohrnii, geri polip fazına dönüp baştan başladıktan sonra, yine aynı canlı der miydik? T. Dohrnii, tekrar hayatın döngüsünü yaşarken, birebir aynı tecrübeleri yaşayacak mıydı? Aynı balıktan kaçacak mıydı, aynı yemi paylaşacak mıydı, aynı bağları kuracak mıydı yine?

Hayır. Biz T. Dohrnii’ye ölümsüz diyoruz, çünkü bilinci olmadığından mütevellit T. Dohrnii’nin varoluşunu sadece biyoloji üzerinden tanımlayabiliyoruz. Theseus’un gemisini de öyle. Bütün parçaları değiştikten sonra o gemi artık Theseus’un gemisi değil, sadece bir replika, bir anıt oldu. Theseus’un gemisi, çürümeye başladığı andan itibaren Thesesus’un gemisi olmayı bırakmıştı zaten. O geminin, dünyadaki diğer hemen hemen her fiziksel madde gibi, Atina’lıların onu tanıyıp, bilip, sevdiği hâliyle sonsuza dek var olması mümkün değildi.

Ama o gemi çürür ve replikası ile takas edilirken, kim var olmaya devam etti biliyor musunuz?

Theseus.

Theseus

Sene 2017. Theseus’un bedenen varolup olmadığından emin değiliz ama onun 6 görevini, Atina’nın kurucu kahramanı olarak üstlendiklerini, gemisinin paradoksunu nesilden nesile aktarmaya, bedenen varolduysa bunun vuku bulduğu tarihten binlerce yıl sonra hâlâ devam ediyoruz. Theseus’un materyal olarak bıraktığı izi takip etmemizin imkansızlaşmasının üzerinden binyıllar geçti. Ama kavramsal olarak bıraktığı iz dimdik ayakta. Onu anlamaya, anlatmaya devam ettikçe; onu kümülatif ve kolektif bilince dahil etmeye devam ettikçe de ayakta olacak.

Bu sabah eğer Chester Bennington’ın ölümüne üzülerek uyandıysanız eğer bunu hatırlayın. Hissettiğiniz hüznün ve yıkıntının, kaybın ve kalp ağrısının milyarlar tarafından paylaşıldığını hatırlayın. Bundan on yıllar sonra da insanların kendi can yaralarını onun sesiyle tedavi edeceğini hatırlayın. Kaç gencin Meteora‘yı dinleyip müzik grubu kurmaya karar verdiğini hesap etmeye çalışın kafanızda. O grupların da dönüp, kaç başka grubun filizleneceği toprak olduklarını hayal etmeyi deneyin.

Dindirmez hüznü elbette ama… Biraz olsun anlamlandırır.

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.