Sizleri, derdini seveyim diye tepki verebileceğiniz ve benim de bunun için size katiyen kızamayacağım bir hikâye ile selamlıyorum!

Hikâyemiz, kıvırcık saçlı bir genç kadının, spor temalı dosya yazılarından ilkinin başına oturmasıyla başlıyor. Gayriihtiyarî bir biçimde aslında birbirinden farklı olan iki kavramı karşılayan iki farklı sözcüğü birbirinin yerine kullandığını fark eden kadın, başlangıçta bilinç düzeyinde bu durumun farkına varmıyor ve yazısını tamamlıyor. Başına geleceklerden haberdar olmayan genç kadın, ikinci yazısını yazmaya başlar başlamaz, bilinçaltındaki o melun düşünce bilinç düzeyine yükseliyor.

Yazı devam ettikçe bu birbirinden farklı kavramları ifade eden iki farklı kelimenin birbirini yerine kullanımının bir anlatım bozukluğuna yol açmadığını ve kulağa da mantıksız gelmediğini görüyor ve olaylar çığırından çıkmaya başlıyor. Bu noktada genç kadın bu iki kelimeyi de kullanmamak için kendi kendiyle inatlaşmaya başlıyor.

İkinci yazının sonuna yaklaşırken, bu saçma ama istikrarlı cebelleşmenin ardından genç kadın, fenalık geçirecek düzeye geliyor; sanki beyni kaskatı kesiliyor ve inanın yazıyı güç bela tamamlayabiliyor. Birdenbire kıvırcık saçları elektriklenen genç kadın, bu trajediden kurtulmanın tek yolunun, söz konusu kavramlar hakkında yazılacak üçüncü bir yazı olduğunu düşünerek işe koyuluyor ve hikâyemiz böylece sonunu beraber getirebilmek adına size ulaşıyor. O genç kadın, hâliyle benim ve beni bir süreliğine dengesiz bir manyağa çeviren bu iki kavram da okumakta olduğunuz yazının odak noktasını oluşturuyor: Oyun ve spor.

FBL-WC-2018-JPN-FEATURE

Eminim hiçbirinizi benim gibi katatonik bir hâle getirmeyecektir ancak bir giriş mahiyetinde sizleri, bu iki kelimeyle olan ilişkimi anlamaya davet ediyorum. Şimdi cümleyi kurmaya başlıyorum ve futbol sporu diyorum. Bu sporu icra edenlerden bahsederken ise futbol oyuncuları diyorum. Burada bana garip gelen bir durum oluyor. Peki, ne varmış yani, oyuncu demesem sorun çözülür mü diye merak ediyorum. Olur tabii; rahatlıkla oyuncu değil de sporcu diyebilirim. Demek ki bu iki kelime, birbiri yerine kullanılabiliyor. Öte yandan futbol oyuncuları yerine futbol sporcularını aynı rahatlıkla söyleyemem sanki? Burada da ikinci bir garip durum ortaya çıkmış oluyor. Durumun neden garip geldiğini sorgulamaya başlıyorum ve hâliyle oyun deyince başka bir şeyi, spor deyince de başka bir şeyi kastettiğimizi düşünüyorum. Evet, bu da neden futbol sporcuları ifadesinin kulağıma garip geldiğini açıklamış oluyor. Çünkü oyun ve spor farklı türden; futbol ve sporcu aynı türden olunca rahatsızlık verebilecek bir tekrara düşmüş oluyorum. Yok, gene olmadı, farklı şeyleri kullanarak tekrara düşmüyoruz ama bunlar hem birbiri yerine kullanılınca aynı anlama çıkıp hem de nasıl farklı şeyler olabiliyorlar? Bunu da düşünmemle birlikte işin içinden çıkamaz hâle geliyorum, hoş geldin katatoni.

Benim biraz geek insan düşüncesiyle, biraz da abartarak anlattığım bu durumun aslında çok basit bir açıklaması var. Hatta belki siz de şu an ekrana doğru bu açıklamayı haykırıyor olabilirsiniz; kişisel özgürlüğünüz, ben karışamam. Bu iki kavram, çok uzun bir zaman boyunca birbiriyle bağlantılı olarak kullanılmış olmalı. Hatta bu bağlantı öyle temel bir yerden geliyor olmalı ki insanı direkt olarak bu ikisinin aynı kökenden ayrıldığına yönlendirmeli.

Buraya kadar okuyup hala derdini seveyim demediyseniz teşekkür ediyorum. Buradan sonrasında ise söz konusu iki kavram arasındaki bağlantıları ve tam olarak ne civarlarda yahut ne noktada ayrıştıklarını araştıracağız.

Spor

1200px-Youth-soccer-indiana

İnsan yaşamında yüzyıllardır oldukça büyük bir yer kaplayan spor kavramı, ortaya çıkışından bu yana çeşitli devirlerde ve farklı toplumlarda farklı anlamlar ifade etmiş. Bu farklı anlamlardan bahsetmeden önce sorulması gereken ilk soru; sporun ortaya çıkışında yüklendiği anlamın, içinde bulunduğumuz zamandaki anlamıyla aynı olup olmadığı olsa gerek.

Kökeni sport olan kelime sözlükteki tanımıyla “Kişisel veya toplu halde oyunlar biçiminde yapılan, genellikle yarışmaya yol açan, bazı kurallara göre uygulanabilen beden hareketlerinin tümü”dür. Yapılan bu tanımda sporun öne çıkartılan özellikleri yarışmaya yol açması ve beden hareketlerine dayanmasıdır. Elbette ki farklı tanımlar mevcut ancak bu tanım yeterince kapsayıcı ve kullandığımız anlama en yakın olanı olduğu için, biz de bunu temel alabiliriz.

Sporun ortaya çıkışıyla ilgili olarak da araştırmacılar kesin ve net bir tarih verememektedirler; ancak, insanoğlunun tarih sahnesine çıktığından beri ismi veya kapsamı farklı olsa bile sporla uğraştığı konusunda çoğu araştırmacı hemfikirdir. Bedensel hareketlilik ve rekabet -yani kendini ya da kendini ait hissettiği bir topluluğu, diğerlerinden ayırma düşüncesi- en eski zamanlardan beri insanın yaşamında yer almaktadır. İnsanın olduğu her yerde kültürün de olduğu düşünüldüğünde; bu iki olgunun –bedensel hareket ve rekabet- merkezinde gelişen sporun da kültürün içinde büyük bir yerinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha dolaylı bir bakış açısıyla, insanın olduğu her yerde spor da bulunmaktadır.

Oyun

shutterstock_251518303

Tıpkı spor gibi insanlık tarihinin başlangıcından beri var olan oyunun da, neredeyse – eğer böyle bir şey mümkünse- kültürden bile eski olduğu düşünülmektedir. Oyunun sözlükteki tanımlarına baktığımızda, sporla pek çok ortak noktayı paylaştığını görebiliriz.

Bir tanımına göre oyun, “Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma” demektir. Spor tanımlarında öne çıkartılan özelliklerin –beden hareketi ve yarışmaya yol açma– oyun tanımı için de geçerli olduğunu fark edebiliyoruz. Bu tanımdan hareketle spor ve oyunun aynı şeyler olduğunu savunabiliriz. O yüzden bir başka tanıma bakalım, buna göre ise oyun, “Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence” anlamına gelir. Buradan da çok ayıramadık sanki. Spor da yeteneği ve zekâyı geliştirir, insanları salgılanan hormonların da aracılığıyla eğlendirir ve belirli kuralları vardır.

O hâlde biri insanlık tarihi boyunca var olduğu kabul edilen, biri de kültürden bile eski olduğu söylenen bu iki kavramı bahsedilen dönemlerden yola çıkarak ayıramıyorsak, kürkçü dükkânına geri dönmemiz gerekiyor.

Kürkçü Dükkânı

ritual-circle-ceremony-womens-sacred

Her ikisi de insanlığın var oluşundan beri ifadesiyle tarihlenen bu iki kavram, bu denli eski olmalarıyla din, dil, inanç ve ritüelleri incelemek için bir kaynak oluşturmuş ve araştırmacılar tarafından kültürel yayılmaları, göçleri incelemek ve kültür biçimlerini sınıflandırıp medeniyetlerin özelliklerini saptamak için bir araç olarak kullanılmışlar. İnsanlığın var oluşuna ve daha eskisine, en azından günümüzdeki fizik –veya metafizik- imkânları dâhilinde gidemediğimiz için, bu devire en yakın zamana, yani kürkçü dükkânına gitmişiz. Biri insanlığın var oluşu, din, dil, inanç ve ritüeller mi dedi? Doğru bildiniz, mitoloji.

Mitlerin oluştuğu zamanlarda, bugün bizim ayırdığımız pek çok kavram gibi din, dil, inanç ve ritüeller birbirinden ayrılmamışlardı. Yalnız burada dil derken, mit metinlerinin sözel dokusunu kastedecek şekilde gramer yapısı veya özel bir dil ismine göre biraz daha geniş; yansıma sesler ve mağara resimlerine göre de biraz daha dar düşünmemiz gerekiyor. Ne diyorduk? Din, dil, inanç ve ritüelleri biz bugün bazen çok da keskin olmayan çizgilerle bile olsa önemli noktalarıyla birbirinden ayırabiliyoruz ancak mitolojik düşüncenin hüküm sürdüğü zamanlarda bu kavramlar birbirine ayrılmayacak kadar sıkı bağlılardı.

Mitoloji, başlı başına bir yaşayış ve inanç sistemini ifade ediyor. Mitler, aynıyla ezberlendikleri için sözel dokuyu yani dili taşıyordu, aynı zamanda da birer kutsal metin olarak kabul ediliyorlardı. İnanç sisteminin bir parçası olmaları ve kutsallıkları sebebiyle tekrar ediliyorlardı, hâliyle ritüelleri de metinlerden ayırmak mümkün değildi. Veya tam tersi, mitleri ritüellerden ayırmak mümkün değildi. Son durumda bir mitin okunması, inancın şu veya bu unsuruna ibadet etmek anlamına geliyordu. Bu esnada yapılacak veya yapılamayacak şeyler vardı, inanç çerçevesinde düzenli olarak tekrarlanan ve kurallara bağlanan bu hareketler de ritüelleri oluşturuyordu.

Hem oyunların hem de sporların işte bu ritüellerden ortaya çıktığı düşünülüyor. Nitekim sporun mitolojiyle olan ilişkisine de futbol örneği üzerinden şuradan okuyabileceğiniz yazımızda ayrıntılı olarak değinmiştik.

Sonuç olarak kürkçü dükkânı bizi yine boş göndermedi ve spor ile oyunun aynı temelden kök aldığını bize göstermiş oldu diyebiliriz. Peki, ayrım nerede başladı? Bunun için de toplumun özüne gideceğiz sanırım.

Toplumun Özü

ChamorroCulture_MusicDanceArts_e56cd521-f509-421a-89f9-62cc415e477c

Toplumun özünün ne olduğuyla ilgili herkesin farklı bir fikri olabilir. Benim bu soruya cevabım, toplumun özünün kültür olduğu yönünde.

Oyunun, eğer böyle bir şey mümkünse, kültürden bile eski olduğu yönünde görüşler olduğunu ilgili başlıkta dile getirmiştim. Kültürden eski bir şey var mıdır veya kültür, insandan eski midir, bunları tartışabiliriz ama konuyla ilgili tartışamayacağımız tek bir nokta baki kalır; toplum varsa, kültür vardır.

Kültürü benim için harika bir şey hâline getiren özelliği ise sürekli bir değişim içerisinde oluşu. Bu değişim gelişme de olabilir, ilerleme de olabilir, geriye dönme de olabilir. Hangi şartlarda ve nasıl meydana geldiği bir yana dursun, kültür, toplumla birlikte değişir ve bu ikisine bağlı olan diğer her şey de eş zamanlı veya art zamanlı olarak değişecektir. Ritüeller, spor ve oyun için de söylediklerimiz geçerli.

Bu değişimlere sebep olan şeylerin başında, işlevsellik geliyor. Bir kurum ya da kavram toplumun işine artık eskisi gibi yaramıyorsa, değiştirilmek zorundadır. Zaman ilerledikçe değişim kaçınılmaz olur, genelde kültürü geleneksellik ile birlikte kullansak ve genelde bu kavramlar muhafazakârlık ile birlikte düşünülse de ironiye bakın ki değişime direnmek mümkün değildir.

İşlevsellik ve kültür ile ilgili çeşitli teoriler mevcut. Bunlardan biri, kültürün, insanın temel ihtiyaçlarından doğduğunu öne sürüyor. Buna göre insanın temel ya da bedensel ihtiyaçlarının nasıl giderildiği son derece açıktır ve bunlar her kültürü etkileyen temel unsurlardır. İnsanın beslenme, üreme ve sağlıkla ilgili sorunları çözülmelidir, çözüm yolu ise yeni veya ikinci yapay bir çevrenin, yani kültürün inşa edilmesidir.

Bu durumu spor için adım adım değerlendirelim. Hareket etmek, bedensel bir ihtiyaçtır. Bunun da ötesinde, doğada yaşayan insan çeşitli sebeplerle ama en önemlisi hayatta kalabilmek için hareket etmek zorundadır. İnsan, avını yakalayabilmek için koşmak zorundadır veya mevsim şartlarına göre yer değiştirmek zorundadır. Sporun doğuşu, hareket ihtiyacına verilen tepkilerdir.

Arts-and-Culture-e1529338445455

İnsan hayatta kalabilmek için ürettiği aletleri kullanmalıdır ki bu da yine ok atmak, kılıç kullanmak gibi bedensel bir hareketi doğurur. İçinde bulunduğu coğrafyaya göre insan tırmanabilmeli, su veya bataklıklar üzerinden zarar görmeden ve engellenmeden geçebilmek için yine birtakım harekete dayalı çözümler üretebilmelidir. Ayrıca ürettiği bu çözümlerde de iyi olmalıdır, yetenek ve beceri kazanmalıdır. Daha hızlı koşmalıdır ya da daha iyi ok atmalıdır ki aynı avın peşindeki diğerlerinden daha hızlı davranıp, avını onlardan önce yakalayabilmelidir. Daha iyi olma isteği ve zorunluluğu beraberinde bir yarışı ve elbette rekabeti getirmektedir.

Bedensel hareket, yetenek kazanmak, yarışa ve rekabete yol açmakla birlikte, sporun tanımına varmış oluyoruz. Zaman ilerliyor, toplum ihtiyaçları değişiyor. Yarış ve rekabet kendini en çok savaşlarda ve göçlerde göstermeye başlıyor. Mecburiyetin sebebi değişse de hareket etme zorunluluğu devam ediyor. İnsan bu sefer ata daha iyi binebilmek, daha iyi kılıç kullanabilmek zorunda.

İnsanlığın atladığı çağlar düşünüldüğünde, spor kavramının da tıpkı insanların kullandıkları alet edevatlar gibi yaşanılan koşullara göre değişiklik gösterdiği görülmektedir. Avını koşmadan da yakalayabileceği bir teknolojiye sahip olan insan için koşu konusunda beceri kazanmak ikinci planda kalabilir. Savaşlar için gerekli olan at binme, ok atma, kılıç kullanabilme gibi beceriler de zamanla en azından toplumun büyük bir kısmı için elzem olmaktan çıkabilir; toplumun belirli bir kısmının (askerler) bu konularda beceri sahibi olması yetebilir.

Buna rağmen harekete dayalı bu becerilere duyulan ihtiyaç azalsa da beceri göstermekten vazgeçilmez. Festivallerde ve düzenlenen yarışmalarda, eğlence ve güç gösterisi amacıyla insanlar spor yapmaya devam ederler.

Yazıyı daha fazla uzatmamak ve tekrarlara düşmemek için için,  oyun kavramının değişimini de bir başka silsile içerisinde yazmıyorum. Ancak bu değişimin tıpkı sporda olduğu gibi zaman içerisinde, toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendiğini ve oyun kavramının da yine spor gibi başlangıçtaki amacından farklı işlevlere bürünerek değiştiğini söyleyebiliriz. Böylece, kültürün değişimi ve işlevselliği içerisinde kaynağını aynı yerden alan spor ve oyun kavramının neden ve nasıl birbirinden ayrıldığını da açıklamış oluyoruz sanırım.

Hikâyemiz böylece bitiyor ama sanki hikâyede açıklanmayan bir şey kaldı. Kıvırcık saçlı genç kızın saçları neden elektriklenmişti? Bunun da açıklaması şöyle; ritüelleri başlatan devrin insanlarının belki hayal bile edemeyeceği bir şekilde ben, Geekyapar isimli bir internet sitesine spor temalı yazılar yazarken, spor ve oyun arasındaki ilişkiyi düşünüyorum. Ve aradan çağlar geçmiş olsa da dil ve kültürel bellek, bizleri bir şekilde bu ikisinin aynı olduğu zamanlara gönderiyor.

Kaynaklar
  • Atilla Erdemli, İnsan, Spor ve Olimpizm, Sarmal Yayınevi, İstanbul 1996
  • Ayhan Dever,  Spor Sosyolojisi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2015
  • Bronislaw Malinowski, Bilimsel Bir Kültür Teorisi, çev. Deniz Uludağ, Ankara, Doğu Batı Yayınları, 2016.
  • Metin And, Oyun ve Bügü: Türk Kültüründe Oyun Kavramı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1974.
Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.