Kişileştirme telaşımız garip şey. Tarihin henüz takvime tutuklu olmadığı çağlardan beri, elimize geçen soyut kavramları rahat bırakmamış ve onları insansı bedenlere tıkıştırmaya çalışmışız. Sevgiyi Eros’ta kalıba dökmüşüz mesela, bereketi etine dolgun bir tanrıçada. Kaderin hırçın iplerini üç kadının eğirmesini ummuşuz- ki kendilerine şu ara bizim ipliklerle ne yaptıklarını sormak lazım. Rüzgarlara, uykuya ve özleme tek tek insan kılıklı tanrı ve tanrıçalar atamışız. Bir kaplumbağanın bu denli isteğinin olduğunu sanmıyorum, belleğine kattığı her bir kavramı kaplumbağa kabuğuna doldursun. Neticede burnumuzun ucundaki yüzyılın süper kahramanları dahi, balmumunda kahramanlık teması saklı bizim heykellerimiz değil mi?

Daha da garip olanı ise bu çabanın belli ki her dönemde ve mekânda, ak sakallı dedelere karşı elektriksel bir çekim yaratması. Tabii bunu en iyi, fantastik evrenlerin “You Shall Not Pass” sembollü geçitlerini tutan biz geekler biliriz. Ama dışımızdaki camia da uzun, beyaz sakalda bir hikmet görmüş ki literatürde bir arketip olarak sağlam bir hacim kaplamış aksakallı bilge tipi. Bildiğiniz gibi arketipler kültürümüzü oluştururken yaslandığımız kıtalar arası şablonları temsil eder ve duruma göre kullanışlı ağır taşlara evrilir. Bu minvalde yaratılmış Zeus, Odin, Dedem Korkut ve Noel Baba ak sakal klanının birkaç ünlü üyesi mesela. Diğerlerinde aşağı yukarı hemfikirizdir de soruyorum size, anne babaların iyi çocuk konseyinin ürünü olan tonton adamı, bir arketip olarak düşünmüş müydünüz hiç?

Artık biliyorum ki yılbaşı ruhunun bedeninde şişelendiği Noel Baba, her zaman hediye dağıtım vardiyasına ve kırmızı tuluma sıkışmış endüstriyel bir ürün değildi. Ben bu yazıda onun kökenine, ak sakallılarla dolu kadim geçmişe yaramaz bir ışık tutmaya geldim. Sadece şu aziz hikâyesinden bahsetmiyorum üstelik. Ama tabii ilk olarak ondan başlayacağım.

Aziz Nikolaos, eksenleri bizimle memleket dâhilinde kesişen bir Hristiyan din insanı. MS. 280 civarında bugünkü Antalya civarında ya Myra ya da Patara antik kentinde doğduğu tahmin ediliyor. Kimse azizin popüler kültürdeki yükselişini zamanında öngörememiş olacak, hakkındaki kayıtlar ölümünden sonraki yıllarda tutulmuş ve oldukça şaibeli. Ancak zaten bize gerçeklerden çok, kişiliği etrafında şekillenen efsanevi aurası lazım. Çünkü elbette, azizlik mertebesine çıkmak için çoğu zaman kaynağı belirsiz hayranlıklar yeterlidir. Örneğin kökeni zengin bir aileye atfedilen Nikolaos, ebeveynleri bir salgında hayatını kaybedince servetini yoksullara dağıtmayı seçmesiyle biliniyor. Hemen her şeyin sınıfsal hayatta kalım mücadelesine perçinli olduğunu düşünürsek, halkın bu hikâyeye sevgi ve saygı biriktirmesi epey mantıklı.

Bir sonraki hikâyemiz daha da ikonik ve kulağımıza tanıdık motifler çalıyor. Sıradaki macerasında servetini kaybeden bir adamın kızlarını evlendiremediğini duyuyor azizimiz. Kızlara o devirde evlenmek zorunluluğuyla çeyiz biriktirme ya da fuhuş yapmaktan başka seçenek bırakılmaması, antik dünyanın insan hakları kavramını oturup düşünmesi gereken bir durummuş açıkçası. Neticede sorunu çözmek için el atan Nikolaos, adamı da mahcup etmemek için gizlice, üç gece üst üste pencereden altın kesesi atmayı uygun buluyor. Biraz dolambaçlı ve şüphe çeken bir yöntemmiş ki adam son gece azizi yakalıyor ve olayın aralarında sır kalması için anlaşıyorlar. Tabii görünen o ki iki kişi sırrı taşımak için fazla bir sayı. Bu olay Hristiyan dünyası tarafından ikonalara ve fresklere bezenip nesilden nesile aktarılmış. Ve buraya dikkat, olayın betimlenişinde kızlar genelde uyuyor halde gösteriliyor. Noel Babanın hediyeleri herkes uykudayken verip bacasına geri kaçma takıntısının kaynağı burada yatıyor olabilir mi?

The dowry for the three virgins-Gentile da Fabriano 1425

Bir noktada Myra’da başpiskoposluğa getirilen Aziz Nicholas’ ın söz etmeye değer daha pek çok efsanesi var. Bunlar Filistin’ e giderken bindiği gemiyi batmaktan kurtarması, 303 yılındaki hararetli işkence döneminde hapse atılması, 325 yılındaki İznik Konsilinde bir kafiri tokatlaması ve kıtlık sebebiyle üç çocuğunu salamura yapan kasabı cezalandırıp çocukları tekrar diriltmesi gibi korku gerilim tadında şeyler. Anlayacağınız neşeli hohoların ardında çileli bir hayat saklıymış Noel adamımızın.

Saint Nicholas resurrecting the three butchered children- 1503- 1508

Arkeolojik olarak kanıtlarından bir tık emin olduğumuz kısımsa imparator Justinaus I tarafından yaptırılan Aziz Nikolaos Kilisesi ve bu kilisede gömülü Nikolaos’un kemiklerinin, Türkiye Selçukluları hakimiyetine girmesine razı olmayan Bari halkınca gizli bir operasyonla İtalya’ ya kaçırılması. Ve onların da Haçlı Seferi sırasında Venedik’e götürülmesi. Biraz farklı bir biçimi olmakla birlikte azizin dünya seyahatine başladığı nokta buralar anlayacağınız.

Aziz Nikolaos, Avrupa’da sayısız kültüre uğramış. Bunlardan en bilinenleri piskopos kılığını nispeten koruyan Hollandalıların ağırbaşlı Sinterklaas’ı ve Almanların tekinsiz Belsnickel’ı mesela. En harikasını ise sona bıraktım: Bugünkü Noel Baba ile hiç alakası olmayan, başında yapraklı tacı, kucağında içki kasesi ile yabani bir at veya keçi süren, İngiltere’nin delişmen bakışlı Father Christmas’ı. Evet arkadaşlar, tanımı evirdim çevirdim ve aşağı yukarı budur.

Tarihin gördüğü en havalı Noel Baba’ yı yüzyıllık farklarla kaçırmışız, ne diyelim.

           -Old Christmas 1836-

Father Christmas’ın başlangıçta yetişkinlere yönelik ziyafetler verdiği, ancak Viktorya döneminde çocuklara hediye veren rolüne kaydığı biliniyor. Yetişkinlere özel pagan Noel Baba fikri, beni bir heyecanlandırdı, siz de istemez miydiniz? Paganik diyorum çünkü Yule kelimesinin Noel ile değiş tokuşu 11. yüzyıla rastlıyor ve bana kalırsa yukarıdaki tasviri şüpheye yer bırakmıyor.

Amerika’ nın Santa Claus’ u olmaya 1700’ lü yıllarda, Hollanda kolonilerinin Sinterklaas şölenlerini yanlarında taşımasıyla başlıyor. Bize kukuleta başlıklı, hoholarıyla meşhur Noel Baba’yı hediye edense, New York’ ta yayınlanan çocuk kitabındaki bir şiir. Old Santeclaus with Much Delight isimli şiirde, Noel Baba her işine henüz kendi koşturuyor olacak ki kürdan kadar ince resmedilmiş. Bunun dışında şiirde kimler ve neler yok ki: Geyik, kızak, bacalar, uyuyan çocuklar ve hediyeler…

Ancak bu çocuk şiiri arınma gecesi tatlılığında bir sona sahip. Ortaçağ zihniyetinden kopamamış Noel Baba, iyi çocuklara yığınla oyuncak dağıtırken kötü davranışlar sergileyenlere acımasız bir tehdit ve huş ağacından sopa bırakır. Çocuk hakları her devre lazım. Cidden.

Bu şiirden daha çok bilinen ve yazarı olarak Clement Clarke Moore ya da Henry Livingston isimlerinin öne çıktığı diğer şiirse, Aziz Nikolaos’un Ziyareti’dir. Noel’den Önceki Geceydi diye de bilinen şiir 1823 yılında yazılmış. Burada ren geyiklerinin sekize çıkartılmasıyla aranan klişeler yerini almış gibidir.

Fit Santa Claus’a dev fiziğini ekleyen ve onu yaygınlaştıran 1863 yılından itibaren Harper’s Weekly adlı dergide karikatürlerini yapan Thomas Nast diyebiliriz. Üstelik Amerikan İç Savaşına denk gelen yıllar olduğu için çizdiklerini propaganda amaçlı da kullanmış. Yani anlayacağınız pamuk sakal, her masada varmış. Yalnız politika yıpratmış olacak ki Nast’ ın 1869’ da çıkarttığı karikatür kitabında bir yazı yazan George Webster, Noel Baba’nın Kuzey Kutbu’na yerleştiğini açıklamış.

Kısa dönem politika kariyeri.

Meşhur 1881 yılında çizdiği karikatüründeyse pek çok ilginç obje var; devasa pipo, iç savaşa göndermeler barındıran kucak dolusu oyuncak, ordu çantasını andıran paket… Ama benim ilgimi en çok başındaki yapraklar çekiyor. İngiltere’nin paganik Father Christmas’ının mirasını görüyorum onda.

Sonuçta ona kırmızı tulumlarını ve ikonik göbeğini bağışlayan yaygın bilinenin aksine, Coca Cola reklamları değil yani. Hatta 1900’ lerin başında yine bir içecek markası olan White Rock Beverages ve Puck dergisi de Noel Baba görsellerini kullanmış.

Çapkın Noel Baba görmek isteyen?

Ancak tabii ki popüler kültüre damga vuruşu Haddon Sundblom tarafından çizilen Coca Cola reklamları sayesinde olmuş. Sundblom’un 1931’de The Saturday Evening Post’ta bastığı reklamlardaki endüstriyel gülüşlü fazla allıklı hâli bana kalırsa en itici versiyonu. Ben her türlü keçisine binen serseri Noel Baba’yı tercih ederim.

Ama durun, modern versiyona ulaşmış olsak da yazı daha bitmedi! Size Aziz Nikolaos’la başlattığım serüvende, kızak tepesine neden yerleştiğimizi hâlâ anlatmadım. Cevap basit: Aziz Nikolaos Likya’nın bereketli topraklarına henüz doğmamışken dünyanın zaten bir Noel Babası vardı. Aralarındaki fark eskisinin fazla aksi, kuzey fırtınaları kadar hiddetli ve insafı tek gözüyle yitip gitmiş bir ihtiyar olmasıydı. Elbette, Odin’ den bahsediyorum. Viking diyarının huysuz ana tanrısıyla elma yanaklının ne alakası var diyorsanız pek çok bağlantıyı önünüze sermeye hazırım.

The Wild Hunt of Odin (1872) Peter Nicolai Arbo

Örneğin Odin vahşi avların yöneticisi olarak, geceleri gökyüzünde sekiz bacaklı atıyla kötücül varlıklara karşı bir orduyu peşi sıra sürüklüyordu. Vahşi av gökyüzünde kış fırtınasını kabartırken yeryüzündeki insanların av boyunca Odin’in  ordusuna rastlamaması can sağlıkları açısından kritik öneme sahipti.  

Ve sözlü geleneğe göre avdan sonra acıkan Sleipnir için çizmelere saman ve havuç doldurmak çocukların borcuymuş. Tabii cömert tanrı, atını doyuranların çizmelerini boş bırakmıyormuş. Zaten sık sık etrafına dağıttığı altın ve savaş araç gereçleriyle hediye veren bir tanrı olarak biliniyor Odin. Elfler ve hediye yapan maharetli cüceler de İskandinav mitolojisinin ayrılmaz bir parçası değil mi? Üstelik Vikingler karda rahat hareket edebilmek için kızak kullanmalarıyla öne çıkan bir topluluk. Bir de ren geyiklerinin hangi coğrafyalarda bol olduğunu düşününce…

Savunmam bitmiştir sayın geekler, takdir sizlerin.

August Malmström’ ün vahşi av illüstrasyonu

Aslında Noel Baba’ nın kökenini Odin’ den bile önceye, neolitik çağın ev tanrılarına dek götürebilirim. Neticede insanlar evlerindeki ilk sunaklarını önce kendi atalarının anısına yaptılar. Bu sunaklara yiyecek içecek bağışlamak da ev halkının huzuru için gereklilikti.

Yalnız son bir şeyden daha bahsetmezsem elflerin gece uykumu basıp yatağımın yanına huş ağacı bırakmaları işten değil!

Biraz bilinmeyen diyarlar biraz da gizemli elfler deyince içi giden, katatonik maceralarıyla fırtınalı diyarları kıyamet sonrasına taşıyan o adamdan bahsetmeliyim! Evet, en umulmadık zamanlarda fantastik diyarların bacalarından atlayıp gelen JRR Tolkien; karşıma araştırmamın ortasında, çocuklarına yazdığı Noel Baba mektuplarıyla çıkarak sıcacık gülümsetmeyi başardı. Sonuçta bir ak sakallı ve yaramaz maceraları söz konusuysa işin sonunda Tolkien’ i beklemek olağan, değil mi?

İlkini 1920 yılında en küçük çocuğu üç yaşındayken yazmaya başlamış ve kaleminin hakkını vererek Noel Baba’ nın elfler, cüceler, goblinler ve kutup ayılarıyla dolu serüvenlerini, sadık okuyucu kitlesine 20 yıl boyunca sunmuş. Noel’in muzipliğine hakkını veren ve fantastik macera iştahımı kabartan efsanelerle bezeliler belli ki.

Mektupların ilki ölümünden üç sene sonra kamuya açılmış ve hepsi 1999 yılında Noel Babaya Mektuplar ismini alarak kitaplaştırılmış. Öyleyse yazının sonunu 1943’ te en küçük kızının Noel Baba’yı unuttuğu tarihte yazdıklarıyla, bu sevgi dolu babanın dilinden kapatalım. Neticede Noel Babanın ak sakalının arkasında çoğunlukla fedakar bir baba vardır.

Sevgili Priscilla,

Çok mutlu bir Noel! Sanırım bir kez daha çorabını asacaksın: Umarım öyledir çünkü hâlâ sana verecek birkaç şeyim var. Bundan sonra az çok “elveda” demek zorunda kalacağım: Demek istediğim seni unutmayacağım. Eski dostlarımızın eski numaralarını, mektuplarını her zaman saklarız ve daha sonra büyüyünce, kendilerine ait evleri ve çocukları olduğunda geri gelmeyi umuyoruz.

Author

Alternatif evreninde voleybolcu olamayan versiyon. Düşünce satıcısı, hikaye koleksiyoncusu. Ayrıca yanaklı birey. Bence dünyanın hayallere, hayallerin kelimelere ihtiyacı var.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.