Sene 1987. Aylardan Temmuz. Bir albüm düşüyor Amerikan semalarına. Listelerin çok bir yerinden kalkası yok, New York’ta bir arkadaş evinde kaydedilen bu albüm zorlasa da elli sekizinci sıradan girebiliyor ana Billboard listesine. O zamanlar Billboard’un felaket ırkçı bir de “Siyahi Albümleri” listesi var. Daha yapılan müziğin adı ana akım tarafından konmadığı için, yapanların deri rengiyle ayırmışlar. Sonradan o listenin adı Hip Hop Albümleri olacak, ama o zamanlar böyle ırkçı bir şey, ve bu albüm oraya dahi sekizinci sırada giriyor.
Bazı albümler böyledir. Velvet Underground‘un bir albümü vardır mesela, ilk albümleri. Kapağında dönemin mühür sanatçısı Andy Warhol’un çizdiği bir muz. Albümün adı ne, belli değil. Piyasaya çıkıyor, yorgan döşek otuz bin plak satıyor grup. Ancak Brian Eno’nun sonradan söylediği bir laf vardır durumla ilgili: “O albüm 30 bin sattı, ama o albümü satın alan otuz bin kişiden her biri gidip kendi grubunu kurdu“. O kadar damga bir albümdür çünkü Velvet Underground & Nico. Gerçekten de Venus in Furs’ü dinleyip ilhama kapılmamak mümkün değildir. 70’ler sonrası art rock şemsiyesi altına düşen hemen hemen tüm albümü bir veya öte şekilde Velvet Underground & Nico’ya bağlamak mümkündür.
Paid in Full da öyle işte. O sıralar bir radyoda turntable’da plak doğrayan Eric B isimli bir DJ’in, kendi çalışmalarına eküri olsun diye MC arayışına başlaması, bu arayışın sonunda da Rakim‘le tanışmasıyla başlar serüven. İkisi ilk karşılaştıklarında nasıl bir işe imza atacaklarını biliyorlar mıydı? Sanıyoruz. Çünkü 1986’da tanıştıktan kısa bir süre sonra Eric B. Is President isimli bir single çıkardılar ve o single tek başına ikiliyi Island Records’dan bir anlaşma koparmalarına yetti. Ama bir araya gelince anladıkları her neyse, biz eminiz, bu anlaşmanın ürünü albümü kaydederken iyice ayyuka çıktı.
Çünkü bütün albümü bir haftada bitirdi ikili. Eric B sample’ları uç uca ekleyip, birleştirip parçalıyor; Rakim de müziğin son hâlini dinlerken tüm sözleri bir saatte yazıyordu. 48 saatlik vardiyalar hâlinde çalışıp, bütçeyi aşmadan son hâline getirdiler projeyi. Sorarsanız, efsane bir albüm yapıyor olduklarını bilmiyorlar; sadece kendi kulaklarına iyi gelen şeyleri kayıt altına alıyorlardı. Ama bizce bir yerde, bir noktada, fikirleri vardı.
Çünkü ne Eric B, ne de Rakim’in yaptıklarını yapmıyordu kimse. Ve yaptıkları her şey, Doğu Yakası Hip Hop’ının karakterini belirledi. Eric B’nin sample’ları R&B ve dans müziğinin yadigarlarıydı. Turntable’daki mahareti gerçekten nefes kesiciydi. Bir DJ olarak vardı Eric B, oradaydı. Rakim ise yavaş rap yapıyordu, sakindi. The Washington Post’un incelemesinde Mark Jenkins “cazın sessiz fırtınasını hip hop formuna uyarlamaya çalışıyor” demişti Rakim için. Jenkins başarısız olduğunu da iddia etmişti New York’lu rapçinin, ama o kısma kadar söyledikleri doğruydu. Rakim’in bir caz geçmişi vardı, ve öykündüğü müzik türü oydu gerçekten.
Bu caz geçmişi, Rakim’in flow’unu yavaşlattı, daha oturaklı bir düzleme oturttu. Bunun üstüne kusursuz uyaklar, içeride kafiyesi yapılan dizeler de gelince, Rakim istese de istemese de, kendisinden sonra gelen Doğu Yakası rapçilerini o an eklemiş oldu. Ve istese de, istemese de, MC’nin bir eküri olarak görüldüğü hip hop çağını bitirip, ana yemek olmaya başlamasına da önayak oldu. Çok abes geldiyse bu dediğimiz, Rakim’i ilham kaynağı ve idol olarak veren rapçilerin bir listesine bakalım isterseniz: Wu-Tang Clan mesela, Jay-Z, Nas. Ortak noktaları ne bu insanların? 1990’lar ve 2000’ler de Doğu Yakaıs Hip Hop’ını tanımlıyor olmak olabilir mi?
Bu albümün çıkışının otuzuncu yılındayız şu an. Otuz yıl esnasında Paid In Full pek eskimedi. O yüzden de şu övgümüzün ucuna iliştirmek isteriz albümü. Dinleyin, ihya olun, sonra gelin konuşalım.