Hepimiz bir şeyler isteriz. Hatta hayatımız sonu gelmez istekleri karşılamak ya da karşılayamamak üzerinde geçer. Sevmek isteriz, sevilmek. Para isteriz, çok para. Şöhret, seks, tatil, geniş kollar, ince bir bel, yeni bir çift ayakkabı, daha çok çift ayakkabı… Kendimizi bunlarla boğmaktan hiç çekinmeyiz. Üstüne mazoşist bir inatçılık tuttururuz. İstemek alışkanlık haline gelir artık. Çoğumuz için elde edememek rutin bir sonuç olur. Bu bencil, bir o kadar da insancıl durum bizde geri çevirememe hastalığı oluşturur. Menüyü sadece 1,99 TL farkla büyütmeyi, ücretsiz dondurma sosunu, 3 alırsak yanında gelecek 1 bedavayı, şu sıkıntıyı görmezden gelirsek el altından cebimize konan 200 lirayı… Bunların kaçını, kaç kez geri çevirebiliyoruz? Hastalıklı derecede, her teklif edileni istediğimizi nasıl düşünebiliyoruz?
Tüm bunları yapıyoruz çünkü belli derecede kör olmayı seviyoruz. Ayağımıza dolanan bir fırsatı(!) aslında bizi kaldığımız yerde tuttuğu için tekmelemiyoruz. İnsanlara sadece kendi isteklerimizden bahsediyoruz çünkü onları dinlediğimiz zaman kendi kurduğumuzdan başka gerçekleri işitmek canımızı sıkıyor. Peki bu görmeyi, ilerlemeyi, işitmeyi reddettiğimiz şey ne? İnsan evladının tek gerçek isteği, bireyin öznel kızıl elması, Arthur’unun kendimiz olduğu Excalibur’u, yapacak hiçbir şey olmadığında geri yapılması için kalacak tek şey… Benden soruma bir cevap vermemi beklemeyin. O şeyin ne olduğunu ben değil, siz bileceksiniz. Ama bu yazı için ben ve Paulo Coelho o şeye bir isimle hitap ediyoruz: Kişisel menkıbe!
Simyacı, Brezilya’da doğmuş ama dünyanın her yanında kendini büyütmüş yazar Paulo Coelho’nun ellerinden çıkma bir sanat eseri. Başka bir kıtanın ve başka fanatik bir dinin mensubu olan bu insan bir şekilde Afrika’nın kuzeyinde, müslüman topraklarında geçen bir kendini keşfediş öyküsü yazıyor ve yine bir şekilde öyküyü eşini zor bulacağınız bir evrenselliğe ulaştırıyor. Bahsettiğim evrensellik gücünü Brezilya’da tutulan bir kalemle Sahra’da atılan adımlardan alıyor.
İspanya’nın orta halli bir kasabasında yaşayan orta halli bir ailenin orta halli yaşamını reddedip en azından yaşadığı kasabadan fazlasını görmek istediği için çoban olmayı tercih eden Santiago’nun koyunlarını her yanında gezdirdiği Endülüs’ten Keops Piramidi’ne olan yolculuğunu anlatıyor Simyacı. Bu yönden baktığımızda bir serüven kitabı gibi gözükse de kişisel gelişim etiketiyle çıkan her kitaptan daha çok kişiliğinize anlam katıyor ünlü kitap. Çünkü hiçbir kişisel gelişim kitabının kendini pazarlayamayacağı kadar soyut bir gelişimi hedef gösteriyor. İstediğimize kendimize inandırdığımız onlarca şeyi değil, fırsat diye önümüze atılan yüzlerce safsatayı da değil, tek bir şeyi; onlarca, yüzlerce şeyi uğruna geride bırakabileceğiniz tek şeyi hedef gösteriyor. Bu sayede belki de okuyucusuyla açıkça etkileşime girmiş ilk kitap oluyor. Kitapta “kişisel menkıbe” diye andığımız o tek şeyi kitap bitene kadar kendiniz tamamlamazsanız Simyacı basit hatta yavan bir serüven kitabı olmaktan öteye gitmiyor. Gidemiyor değil, gitmiyor çünkü sizden bir şey yapmanızı istiyor. Hiçbir utancı, çekincesi olmadan…
Sadece kılıflarına baktığınızda fantastik, maceraperest, bazısı da sıkıcı olan karakterler sayfalar boyunca aynı şeyi öğütlüyor: Bir şeyler yap. Lütfen artık o çok kıymetlini koltuktan kaldır ve bir şeyler yap. Sana söyleneni değil ama. Senin için önemli olanı. Seni sen yapacak olana yakınlaştıracak olanı yap! İnanır mısınız Simyacı bu cümleleri kimi karakterlerine “Yapma!” dedirterek kuruyor bir yandan. Çünkü kitabı kapayıp gerçekten bir şey yapmaya kalkıştığınızda size “Yapma!” diyecek çok kişi ve olaya rastlayacağınızı bildiği için yapıyor. İşte burada sadece 1,99 TL farkla menüyü büyütmemekle iş başlıyor.
Dediklerimi anlamayı tercih eden o birkaç kişiyle özel olarak konuşacağım şimdi. Tekrar merhaba. Ben “Yapma!” diyerek kafanı karıştırmayacağım merak etme. Yap, demek için oturdum bu yazının başına. Eğer kişisel menkıbeni gerçekleştirmek için Endülüs’ten Sahra çölünün sonuna yolculuk etmen gerekiyorsa yap! Benim sözlerimle yapamayacaksan Brezilya’da doğmuş o Dünya vatandaşının sözleriyle yap. Bir yerden Simyacı’yı bularak işe başla. Merak etme, çok uzun bir kitap değil. Ama buna çok sevinme. Dediğim gibi kitabı bitirmeden kişisel menkıbenin ne olduğunu bulman gerek. Kitabı okumaya başladığın andan kişisel menkıbeni gerçekleştireceğin ana kadar bir şeyi aklından çıkarma:
Maktüb