Yazan: Ahmet Furkan Kızılay

Muhtemelen bu yazıya kadar geldiyseniz biliyorsunuzdur fakat tekrar bir üstünden geçmekte sakınca yok. Sony’nin internet üzerinden yaptığı bir konferans ile birlikte Playstation 5’i ve ona çıkacak olan bazı oyunları görme fırsatımız oldu. Yayını izlerken gösterilen en ufak detaya bile çocuklar gibi sevindiğimi, gergin bekleyişlerin olduğu kısımlarda ise sınav sonucuna bakmak için siteye tıklamış bir öğrenciyi andırırcasına kalbimin güm güm attığını sizlere söylemeden geçemeyeceğim. Oyun oynayan insanlar olarak bu tarz heyecanlara zaten bayılıyoruz, doğruya doğru. Aman bir duyuru olsun da oturduğumuz yerden havalara uçalım. Fakat beraber izlediğimiz arkadaşlardan tutun da internet üzerinde okuduğum diğer insanların görüşlerinden farklı olarak aşırı gerçekçi oyunlardan çok, ufak basit ama duygulara hitap eden oyunlara daha çok coştuğumu fark ettim. Ben artık (en azından şimdilik) bana çok benzeyen karakterlerle hayat batağının türlü sıkıntılarını çözmek istemiyorum. Ben kuşlar böcekler havada uçuşsun, arılar çiçeklerden çiçek beğensin, ben de öyle usul usul uzaklara dalayım istiyorum. Diyeceğim o ki; alın gerçekçi grafikleriniz sizin olsun, bana görsellik verin, duygu verin be arkadaş!

Sonrasında ise şimdiki nesil konsolu olan Playstation 4’te oynadığım bu tarz oyunları hatırladım. Hatırladıkça bir hüzünlendim, bir duygusallaştım. İsterim ki gelin beraber duygusallaşalım. Birkaç tane – tabii ki bu tarzda her oyunu oynamış olamam, olsam da hepsini yazamam- öneri de ben sizlere yapayım istedim. Buyrunuz efendim;

1. Journey

Hani bazı anlar vardır. Pazar sabahı uyanmışsınızdır ve dün geceden geç saatlere kadar moba oynadığınızdan kafanız patates çuvalına dönmüştür. “Şöyle kahvaltımı yapayım da bir elimde kahveyle güzelce, sakin kafayla oyun oynayayım.” dersiniz. İşte Journey, tam da böyle zamanlarda oynanacak bir oyun. Oynarken kafanızı yormaması bir yana, bir de kendinizi kaptırırsanız terapi etkisi bile yapabilecek bir oyun kendisi. (Abartmış olabilirim, artık siz onu benim bu oyunu çok sevmeme verin.) İçerisine eklediği kendisi kadar tatlış çevrimiçi oyun tarzından tutun da benim gibi oyunlarda manzara seyretmeyi sevenlerin gözlerini ayırmak istemeyeceği diyarlara doyasıya bakmak gibi birçok minnoş tarafı bulunan bir oyun. Anlattıkça tekrar oynayasım geldi. Ben en iyisi gidip bir tekrar koşayım altın sarısı çöllerin beni alıp götüren kum tanelerinin arasında.

2. What Remains of Edith Finch

Ben ne zaman bu oyunu birisine önersem ve önerdiğim kişi “Nasıl bir oyun?” diye sorsa, kendimi “Ya çok güzel işte. Hani böyle… Çok güzel işte ya sorgulama” gibi, oyun hakkında hiçbir şey anlatamayan bir halde buluveriyorum. Sebebi konusundan veya içeriğinden bahsedersem sürprizi kaçacak gibi bir durum da değil. Tamamen oyunun anlattığı hikâyeyi çok farklı ve güzel şekilde anlatmasından.

Edith Finch adlı bir hanım ablayı takip ettiğimiz oyun, yıllar önce terk etmiş olduğumuz ve zamanında tüm aile fertleriyle beraber yaşadığımızı öğrendiğimiz büyükçe bir eve doğru yola çıkışımızla başlıyor. Basitçe “yürüme simülasyonu” olan oyunda ilerledikçe geçmişe dair gizemleri çözüyor ve daha da güzeli bunların her birini farklı bir oyun tarzıyla yaşıyoruz. Bir anda çizgi roman grafiklere dönen ve bir çizgi romanın içindeymişsiniz gibi oynadığınız kısımlar da var. Bir yandan balık kesip bir yandan izometrik kamerayla bir başka hikâyeye şahit olduğumuz anlar da. Kısacası: “Çok güzel işte canım… Sorgulamayıp gidip oynayın”.

3. Inside

Tatlışlık, minnoşluk derken listeyi Inside’la bitirmek ne kadar şeker bir hareket oldu onu bilemem ama arkasında bir kitap, bir filmmişçesine derin anlamlar barındıran, boyundan çok büyük eleştiriler yapan ve bunu gerçekten çok ustaca yapabilen nadir oyunlardan birisidir Inside.

Üç boyutlu side-scroller bir platform oyunu olan Inside, ufak tefek bulmacalarla birkaç yerdeki zamanlama tutturmaya çalışma mekanikleriyle oyuncuyu karşılıyor. Oynanış anlamında çok fazla bir şey barındırmayan oyunun, gelin görün ki öyle bir amacı da yok. İnsanlığın tek tipleşmesi ve büyük güçlerin bunu bilinçli bir şekilde yapıp, kitleleri istedikleri yere çekmeye çelişmesi gibi alt metinler barındıran oyunun sonu da oyunun kendisi gibi yorumlamaya açık ve eleştirel bir şekilde bitiyor. Oyun biter bitmez de kendinizi, forum sitelerinde oyunun farklı okumalarına göz atarken bulmanız, işten bile değil.

Oyunların da aynı diziler, filmler, kitaplar gibi bir entertainment ürünü olduğu su götürmez bir gerçek. Pek tabii bu saydıklarımın hepsi gibi oyunlar da oyuncusuna (“izleyicisine”) anlatmak istediği bazı dertlere sahipler. Bu bazen What Remains of Edith Finch gibi insanın duygularına hitap ederken bazen de Inside gibi içinde yaşadığımız toplumu sorgulatacak düzeyde olabilir.

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.