Büyük bekleyiş sona erdi ve Game of Thrones merakla beklenen yeni sezonunun başlangıcını gerçekleştirdi. Kitap okuyucusu olsun olmasın herkes için yepyeni konulara girizgah yapılan sezonun başlangıcı ile ilgili düşüncelerimizi de değerlendirme videosunda sizlerle paylaştık zaten. İsterseniz onu şuradan, yazıya geçmeden izleyebilirsiniz.
Ancak ilk bölümde, serinin alıştırmış olduğu şaşırtma mekaniğinin dışında kalan bir sürpriz yaşandı ve dürüst olmak gerekirse kırk dakikanın en büyük olayı da buydu biraz. Dost meclisinde konusu açıldığında; güzelliğinden çeşitli pekiştirme tabirleri kullanılmadan bahsedilmeyen Melissandre’nin, beğeni kapsın diye Facebook profil fotoğrafında kamerayı yüksek açıyla çeken o insanlardan biri olduğu ortaya çıktı.
Aslına bakarsanız, Jon’un ölümünün gerçekleştiği andan itibaren Melisandre’den bir şey çıkacağını hepimiz bekliyorduk. Akıllara gelen ilk şey, kızıl rahibe/R’hllor bağlantısı ile Melisandre’nin Jon’u geri döndürebileceğiydi. Lakin bu sizce de, nasıl söylesem, kolay olmaz mıydı? Evet, Jon ölümden geri dönecek ve neredeyse kesin olarak bu Melisandre sayesinde gerçekleşecek. Peki bu nasıl sağlanabilir? Eğer hazırsanız, Game of Thrones teori çarkımızı bir kez daha döndürüyoruz…
S + B = M
Alın size bir denklem daha, fantastik kurgu mu diferansiyel matematik mi belli değil. Game of Thrones dünyasına ucundan ilgi duyan insanın dahi az çok haberdar olduğu R + L = J denklemine nazaran çok daha az bilinen bu teori, Melisandre’nin, ee, büyük olanaklara sahip olmasını da, bunun önemini de ortaya koyabilir nitelikte. Melisandre’nin kim olduğunu ve nelere muktedir olabileceğini anlamak için gelin geçmişe kısa bir yolculuk yapalım birlikte.
Her şey Aegon IV Targaryen ve onun bir türlü sahip çıkamadığı uçkuru ile başlıyor. “Değersiz Targaryen” olarak da bilinen Aegon IV, Westeros tarihinin gördüğü en işe yaramaz kraldır. Öyle ki adamın saltanatı ile ilgili anlatılanların tamamı birlikte olduğu kadınlarla ilgili. Aegon IV seviştiği kadınlarda bir seçicilik gözetmedi, halktan veya soylu bir aileden, bekar ya da evli fark etmeksizin kimle istediyse onunla birlikte oldu.
Tam da bu sebeple, sayısı tam olarak bilinmeyecek kadar piç çocuğu bulunmakta bu değersizin. Ancak dedik ya soylu aile kızları ile de yattı diye, bunlardan doğan çocukları “Büyük Piçler” olarak anılmakta. Yaptığı tüm pislikler yetmemiş gibi, ölüm döşeğinde iken büyük piçlerinin tamamını meşrulaştırması ile krallığın anasını ağlatmaya mezarda da devam etmiştir. Blackfyre İsyanı da bu piç meşrulaştırması yüzünden ortaya çıkmıştır.
Ancak bizi ilgilendiren kısım meşru hale gelen farklı iki isim; Brynden Nehir ve Shiera Seastar. Muhtemelen bu iki ismi de daha önce hiç duymadığınızı düşünüyorsunuz lakin en azından Brynden kısmını duyduğunuza emin olabilirsiniz. Kendisi, şu ara Bran’e büyücülük konusunda yol gösteren ve eğitim veren Bloodraven aslında. Ama biz önce hakkında daha az şey bilinen Shiera Seastar’a dönelim.
Shiera, Aegon IV’ün eski ve soylu bir Valyria ailesine mensup Lys’li Serenei’den olma kızıdır. Serenei inanılmaz güzel bir kadındır ancak gerçekte Aegon’dan çok daha yaşlıdır. Güzelliğini ve gençliğini kara büyüye sahip olduğu gibi, aynı güzelliğin kızına geçmesi için de büyü uygulamıştır. “Kader” bu ya, Shiera çok daha güzel bir kadın olmuştur. Peşinden koşmayan, uğruna can vermeyi göze almayan erkek yoktur.
Lakin Shiera hiç evlenmemiştir. Bunun yerine gününü gün etmiş, sevgiliden sevgiliye koşmuştur. Kardeşi Bloodraven ile ise büyük bir aşkı vardır. Bu aşka rağmen Bloodraven’ın tüm isteklerine direnmiş, onunla evlenmemiş ama yatağına girmiştir. Tabii Bloodraven’ın bu kadar gözünün dönmesinin sebebi Shiera’nın güzelliğidir ve bu güzellik ve gençliği için kara büyü kullandığını söylememize de gerek yok herhalde. Hatta ve hatta, bunun için bakirelerin kanıyla banyo yaptığını da belirtelim. Sonrası için işimize yarayabilecek ufak bir detay da, Shiera üzerinden hiç çıkarmadığı büyük taşlara sahip bir kolyeyi boynunda taşıması. Nasıl, parçalar biraz yerine oturuyor değil mi?
Şimdi gelelim Melisandre’nin bunlarla ilgisine. Üstte başlığını atmış olduğumuz teori der ki; Melisandre, Bloodraven ve Shiera Seastar’ın kızıdır. “E olsun, bize ne?” diyebilirsiniz, ki demelisiniz de zaten. Normal şartlarda hiçbir anlamı olmayan bu olayın önemine yazının sonunda değineceğiz. Şimdi öncelikle Melisandre’nin bu ikisinin çocuğu olduğunu gösteren detaylara bakmamız gerekiyor. Bir kere yukarıda altına çizmeye çalıştığımız “genç ve güzel kalmak için” büyü kullanma ve boyunda taşınan kolye yeterince bariz bir işaret çakıyor bizlere. Ama pek tabii yalnızca buna dayanarak bir teori oluşturulmaz…
George R. R. Martin, Shiera Seastar’ı anlatırken şu ifadeleri kullanıyor;
“Çağının en güzel kadınıydı. İnce beli ve büyük göğüsleri ile narin ve zarif bir kadındı. Kalp şeklinde bir yüze, dolgun dudaklara ve yaramazlık taşıyan birbirinden farklı renklere sahip gözlere sahipti. Rakipleri onun bu özelliklerini erkeklerin kalbini eritmek için kullandığını söylerdi.”
Şimdi de Stannis’in yanında bulunan Üstat Cressen’in Melisandre’yi nasıl tanımladığına bakalım;
“Narindi, zarifti, pek çok şövalyeden daha uzundu, büyük göğüslere, ince bir bele ve kalp şeklinde bir yüze sahipti. Bir erkek, hatta üstatlar bile, onu gördüğünde gözlerini kaçıramazdı. Pek çok kişi onu güzel olarak isimlendirdi.”
Şimdi isterseniz bize paranoyak diyebilirsiniz fakat, bu betimlemeler bize biraz kopyala-yapıştır kokusu veriyor. Hadi diyelim pek çok kadın hem narin, hem zarif, hem büyük göğüslü, hem de ince belli olabilir. Ancak “kalp şeklinde bir yüz” Martin’in sık kullandığı bir ifade şekli değil ve bu benzerliklerin üzerine gelmesi bize göre tesadüf olamaz. Tabii orada benzerlik taşımayan bir “uzun boy” kısmı var ki o da denklemin diğer tarafına oturmakta. Bloodraven’ın, pek çok şövalyeden daha uzun olduğunu zaten biliyoruz…
Bloodraven ve Melisandre benzerliklerine geldiğimizde çok daha spesifik ayrıntılar yüzeye çıkıyor. Örneğin Bloodraven albinoydu ki Melisandre de albino. Bundan da öte, bilinen kişiler içerisinde kırmızı gözlere sahip olan yalnızca bu ikisi var. Melisandre’nin cildi “krema kadar beyaz” iken, Bloodraven’in cildi “süt kadar beyaz”. Bu arada albino oldukları için ikisi de devamlı olarak pelerin ve kapüşon giyerek dolaşmaktalar. Valla sizi bilmem ama ben anama babama bu kadar benzemiyorum doğrusu. En azından şunu kabul etmeliyiz ki, Melisandre’nin Bloodraven ve Shiera’nın çocuğu olması fazlasıyla muhtemel. Yani?
Kanayan Yıldız
Yanisi şu; Melisandre’nin damarlarında bir Seastar’ın ve bir Targaryen’in kanı dolaşmakta. Daha da önemlisi bir kralın kanı dolaşmakta. Bildiğiniz üzere Melisandre kral kanı ile kafayı bozmuş durumda, oysaki muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda fazlasıyla mevcut. Peki ya bu Seastar olmasının önemi ne? Burası aslında biraz metaforik diyebiliriz. Martin, Shiera’dan bahsederken Seastar demiyor aslında, “Star of the Sea” diyor. Yani Melisandre’nin “Yıldız” ile soyundan bir bağı bulunmakta. Bize göre daha ilginç olan ise, Dothrakilerin kanayan yıldıza; “Shierak qiya” diyor olmaları…
Bu yıldız benzetmesi pek çok defa daha geçiyor aslında. Kitabın bir yerinde Melisandre’nin gözleri “kırmızı yıldızlara”, bir başka yerde ise boynundaki kolye yine kırmızı bir yıldıza benzetiliyor. Zaten Mel’in “kırmızı” rengi ile özdeşleştiğini artık hepimiz biliyoruz. Yani “kırmızı” ve “yıldız”, Melisandre’de vücut bulmuş durumda. Peki bu ablamızın Stannis’in kulağına fısıldadığı kehanet neydi?
“Kırmızı yıldız kanadığında ve karanlık toplandığında, Azor Ahai küllerin ve tuzun içinden yeniden doğacak ve taştaki ejderhaları uyandıracak”
Bu kehaneti duyduğumuzda gözümüze sokulan kuyruklu yıldızı hatırlıyor musunuz? Daenerys’in ateşlerin içinden ejderhalarıyla birlikte yeniden doğması bu kuyruklu yıldız altında gerçekleştiğinden hepimiz Azor Ahai’nin Dany olduğunu düşünmedik mi? Ama yine sormadan edemeyeceğim, bu çok bariz olmaz mıydı? “Yani sen de her şeyin altında bir bityeniği arıyorsun” diyeceksiniz belki ama bahsettiğimiz adam Martin ve sizce de bir kehaneti bu kadar göze sokarak hayata geçirebilecek birisi mi kendisi? Ya “kırmızı yıldız” Mel ise ve yeniden doğmayı bekleyen Azor Ahai de, yanı başında ölü yatmakta olan Jon’sa?
Son olarak işin kanama kısmından bahsedeceğiz. Bu teoriden bahsettiğim videoda Melisandre’nin kendisini öldürebileceğinden ve bu sayede Jon’a hayat verebileceğinden dem vurmuştum. Ancak tek ihtimal bu değil ve aslına bakarsanız çok daha lezzeti bir seçenek bulunmakta. Acaba “yıldız” kısmı annesinden gelirken, “kanama” kısmı da babasından geliyor olabilir mi?
Kitabın sonlarına doğru Jon, bazı Gece Nöbetçileri’ni Sur’un ötesine gönderiyor ve bu adamlar uzun süre geri gelmiyorlar. Tabii haliyle de Jon’u alıyor bir endişe. Bu sırada Melisandre ateşler içinde bir imge görüyor ve bunu Jon ile paylaşıyor;
“Dokuz karga. Onların solgun ölü yüzlerini ateşlerimde gördüm. Oyulmuş gözlerinden kan damlıyordu”
Gayet açık, düz ve net değil mi? Ya değilse? Bilindiği üzere Melisandre ateşlerde pek çok şey görüyor ve bunları yanlış yorumlayabildiğinin altını çiziyor. “Gördüğüm şeyler doğru ama benim onları anlama şeklim yanlış olabilir” diyor. Ya burada da böyle bir şey varsa? Mesela size, Jon’un Nöbet’e ilk gittiğinde yemin etmek için götürüldüğü Sur’un ötesindeki Yürekağacı korusunda tam olarak dokuz Yürekağacı bulunduğunu söylesem? Yürekağaçlarının üzerine oyulmuş gözlerden kan damladığı gerçeğini de buraya iliştirsem? Çok tatlı olmadı mı?
Belki de Bloodraven, Yürekağaçları vesilesiyle Mel ile iletişim kurmaya çalışıyor. Ancak bu kanayan gözler, önemli bir işaret olabilir diye düşünüyorum ben. Jon’un yeniden dirilmesi için Melisandre’nin kendine feda etmesine gerek olmayabilir yani. Melisandre’nin gözlerinden damlayan kanlar, Jon’un yükselmesine sebep olabilirler.
İşte Melisandre ile ilgili teorimiz bu şekilde. Pek tabii ki bu teori gerçek çıkacak, izleyin görün gibi bir iddiamız bulunmuyor. Bu sadece işin keyifli bir parçası. Bu anlattıklarımız tamamen gerçek de çıkabilir, yalnızca kitapta veya yalnızca dizide de uygulanabilir veya komple alakasız bir sonuç da patlak verebilir. Ama sanki bir anda ortaya çıkan bu; “Melisandre aslında çok yaşlı baaak” vurgusu bu teoriyi oldukça güçlendiriyor gibi. Bunun cevabını çok yakında öğrenebileceğiz neyse ki…