6. Red Hot Chili Peppers – Can’t Stop
Ne zaman ve nerede çalmaya başlarsa başlasın eşlik etmeden duramayacağınız şarkılar vardır. Bu şarkılar sizi hapseder ve size emrederler. Red Hot Chili Peppers’ın funk rock başyapıtı Can’t Stop da öyle bir şey işte. Sözler bir anlam ifade ettiğinden, şarkı bir akıma hükmettiğinden ya da dünya bu notaların çalındığı andan itibaren değiştiğinden değil; şarkı bir derginin listesinde ya da bir ödül töreninin tekinde gözüktü diye de değil. 2002’den beri beş yüz otuz kere canlı olarak çalındığından. On beş yıl sonra hâlâ grup konserlerini bu şarkıyla açtığından. Ve -itiraf edelim hadi- ismini duyduğumuz an hepimizin şarkıyı mırıldanmaya başladığımız gerçeğinden dolayı bu almanağın bir parçası. Helal ve hoş olsun.
7. The White Stripes – Seven Nation Army
Listemizin ikinci diriliş parçası Seven Nation Army, esasında kağıt üzerinde garage rock revival akımının bir parçası. Ama hepimiz bundan fazlası olduğunu biliyoruz. Jack White’ın –yaygın kanının aksine– bas gitarla değil, semi-akustik 1950’ler tarzı Kay Hollowbody gitarını DigiTech Whammy pedalına bağlayarak çıkarttığı o riff artık dünya folklorünün bir parçası. İtalyanlar 2006 Dünya Kupası zaferlerinin şarkısı olarak kullandılar. İki farklı Avrupa Futbol Şampiyona’sında golerden sonra çalındı. Bayern Münih her gol attığında remixlenmiş bir versiyonu çınlıyor Allianz Arena hoparlörlerinden. Sadece spor değil üstelik. Hamburg şehrinin 825. Liman Yıldönümü kutlamalarında duymak mümkündü Seven Nation Army’yi. O unutulmaz riff, sosyalist başbakan adayı Jeremy Corbyn destekçilerinin melodisi oldu. Parça defalarca cover’landı. Sayısız kez remix’lendi. Daha fazlasını saymaya gerek bile yok. Seven Nation Army bizden büyük bir tarihin parçası çok uzun zamandır. Çok daha uzun bir zaman da öyle kalmaya devam edecek.
8. Kent – Max 500
1990 yılında kurulan Kent, şarkılarını çok büyük bir oranda İsveççe söylediği için grubun uluslararası şöhreti doğal olarak az. Ancak arkalarında bıraktıkları istatistik, başarı ve ilham dağına bakınca bunun neden olduğunu sorgulamadan edemiyor insan. On bir albümü listelerin tepesine çıkmış, üç milyondan fazla plak satmış, 23 Grammi ödülüne layık gösterilmiş ve burada misafir ettiğimiz 2002 tarihli albümleri Vapen & ammunition ile İsveç listelerinin zirvesinden doksan beş hafta inmemiş olan Kent, Kuzey topraklarının en önemli rock gruplarından biri. Yirmi altı yıllık uzun kariyerleri boyunca çok fazla iz bıraktılar arkalarında. O izlerin biri de burada olsun istedik.
9. My Chemical Romance – Welcome to the Black Parade
Gerard Way, vizyon sahibi herkes gibi, acayip bir adam. Onun merkezinde durduğu My Chemical Romance de, bu yüzden acayip bir grup. Onların üçüncü stüdyo albümleri Black Parade ise hepsinden daha acayip. The Patient isimli bir karakterin ölmek üzereyken kafasından ve başından geçenleri anlatan, bir yandan Sgt. Peppers‘a, bir yandan The Wall‘a, bir yandan A Night at the Opera‘ya, bir yandan ise sadece kendisine benzeyen albüm 2000’lerin ortasına damga vurmuş emo akımının tartışmasız damga eseri. Seversiniz, sevmezsiniz; orası ayrı. Bu akımın ve bu albümün, bu estetik anlayışının ve bu hissiyatın o dönemin genlerinde olduğu tartışma götürmez sadece. Burası da kesin.
10. Klaxons – Atlantis to Interzone
Merhaba. Burası son şarkı.
Klaxons’un Atlantis to Interzone parçasını özellikle son şarkı olarak almak istedim. Biraz şahsi kanaatle girdi esasen. Bu şarkıyı çok sevdiğimden kaynaklanmadı. Atlantis to Interzone’la bitirmek istedim, çünkü dokunmadığımız yeni rock çağına dair hayal kurma olanağı tanıyordu şarkı. Bu bir rave rock parçasıydı. Eğlenmek için terk edilmiş depolara gidip, güneş doğana kadar kimse izlemiyormuş gibi dans eden neslin davranış biçimleri vardı şarkıda. Şarkı DJ! diye açılıyor, sirenler ve sample’larla devam ediyordu yoluna. Bir saniye mola verecek, bir saniye duracak vakti yoktu. Şu an tarihi etkisini ölçecek kadar veri yok elimizde ve belki de yirmi sene sonra bu seçim pişmanlık yaratacak. Ama şu an, 2007’den sonra rock müzik dinleyenlerin ve üretenlerin mentalitesinin aldığı şekle giden virajı en iyi Atlantis to Interzone temsil ediyor gibi gözükmekte.
Spotify listesi ise, şu şekilde:
Rock Almanak, böylece sona erdi.
Bu benim için şahsi olarak önemli bir projeydi. O yüzden müsaadeniz varsa, küçük bir not düşmek istiyorum mektubun sonuna. İnsanın hayatında çoğu zaman kırılma noktalarını gözle görülür bir biçimde tespit etmek mümkündür. Bakınca hayatın nerelerde bariyerlerden sekip viraj aldığı görülebilir. Benim de böyle tonlarca viraj noktam var. Ama hiçbiri rock müzik ile tanıştığım an kadar önemli değil.
İstanbul’a iki saat mesafede bir banliyö kasabasında, orta sınıfa demir çakmış bir ailenin çocuğu olmanın vaziyeti gereği dar olan hayallerimi açan şeydi benim rock müzik. Her günü aynı geçen bünyelere reçete niteliği vardır çünkü rock müziğin. Rock’ın çaldığı günlerle, çalmadığı günler arasında belirgin bir fark vardır. Benim başıma gelen hemen hemen her güzel şey ya arkada rock müzik çalarken, ya rock müzik arayışındayken, ya da rock müziği anlama ve anlatmaya çalışırken vuku buldu. Avcılar’da dersane çıkışı beraber korsan CD bakındığımız arkadaşlarımızla Taksim’deki o mitolojik dükkanlara gelmiş olabilecek yeni siyah üstü grup logolu tişörtlerin hayalini kurarken yakınlaştık. İnternet dünyası keşfedilmemiş bir vahşi ormanken en büyük silahımız Ares ya da Limewire’dan indirdiğimiz rock şarkılarıydı. İlk kız arkadaşım beni terk edince de rock dinlemiştim, ilk ciddi ilişkime başlarken de arkada rock çalıyordu.
Bütün bu içerik projesi, 7000+ kelime yazı, 500+ dakika podcast, 200+ dakika çalma listesi ve montaj masasında 30 saatten fazla yatmış olan 20+ dakika video bunları kutlamak, bunlara teşekkür etmek ve bana verilen borcu size dönerek ileri ödemek için tasarlandı. Tüm amacım da, küstahça, Lou Reed’in o efsane sözlerde ölümsüzleştirdiği etkiyi başka insanlarda yaratmaya çanak tutmaktı.
“Jenny dedi ki o beş yaşındayken
Bilmez miydin hiçbir şey olmuyordu hiçbir şekilde
Radyoyu açtığı her seferde
Önemli hiçbir şey olmuyordu hiçbir şekilde
Sonra harika bir sabah bir New York istasyonunu açtı
Duyduklarına inanamadı hiçbir şekilde
O müthiş, müthiş müziğe dans etmeye başladı
Hayatı kurtulmuştu Rock ‘n’ Roll’un ellerinde”
Teşekkürler!