Star Wars: Rogue One konuşalım.

Öncelikle bir takım şeyleri netleştirmek lazım. Usuldendir yazma öncesi eşkal vermek, özellikle de bu eşkal bir uzmanlık içeriyorsa. Ben de usulden söyleyeyim: Gençlik yıllarımın bir bölümü çok kararlı ve gururlu bir biçimde Wookieepedia’nın önünde makale okurken, Amazon’da yeni kitabın satışa sunulmasını F5’ler hâlinde beklerken, iki boyutlu Clone Wars animasyonunda easter egg ararken geçti. Star Wars benim için dünyadaki en sabit şeylerden biri. Bu filmin güzel yönetmeni Gareth Edwards’ın da güzelce söylediği gibi: Star Wars’ı ilk izlediğim andan itibaren dünya başkaydı, çünkü “biliyordum ki bundan sonra işler ne kadar kötüye giderse gitsin, Star Wars’ı açabilirdim.

Ancak bu yazı, böyle bir profil dahilinde yazılmadı. Bu sınırlar dahilinde yapılmış bir eleştiri değil yani bu. Olmayacak. Rogue One’ı Star Wars gözümle izlediğim zaman, sormam gereken çok daha önemli sorular var; ve o soruların altından filmin türlü şirinlikleri (Riz Ahmed ve Mads Mikkelsen’in oyunculukları, K2’nın karakterizasyonu, orijinal film göndermeleri, Moff Tarkin vb.) her türlü garipliğin altında eziliyor. Vakti zamanında birinin de çok güzel bir şekilde belirttiği gibi, filmin sonundaki Vader sahnesi bile kalp buruyor bir yerde; çünkü EU’yu bile çıkartsan, biliyorsun, o koridorda ölüm saçan Dede Ren, üç saat sonra eski ustasıyla bir huzurevi düellosu yapacak. Mantığın aklın almıyor, alamıyor.

Ama işte, zaten alması da gerekmiyor. Star Wars hayranlığıyla Rogue One yargılamak, Star Wars’ı neresinden tuttuğunuza göre değişecek bir şey. Şu an ilgilendiğimiz konu, Rogue One’ın sagadaki yeri değil. Daha objektif bir durum. Film grameriyle ilgili. Tüm hikayelerin sahip olması gereken bir şeyle ilgili. Hiçbir hikayenin finalinde izleyiciyi sormaya mecbur bırakmaması gerektiği, ancak film bitip credits akmaya başlar başlamaz da aklınızda neon ışıklarla yanan bir soru ile ilgili. Filmin tüm artılarını, bir denklem dahilinde değil, strüktür olarak silip süpüren bir soru. Basit bir soru.

Kim bu insanlar? Gerçekten, film bitip ekrana bakarken kendimi bunu sormaktan alıkoyamadım. Kimdi bu insanlar, ben kimi izledim iki saat?

Rogue_One_Cast

Bakın. Başa alalım. Çok başa, sinema sanatının başına alalım işi. Hatta hikaye anlatımına kadar dönelim, ve önce şu gerçeği kabul edelim: konusu ilginç anlatı diye bir şey yok. Artık yok. İnsan oğlu iki milenyumdur hikaye anlatıyor. Yapılabilecek varyasyonların arasından taze gelen varsa da, zaten sadece benzeştiği şey bilinmediği için taze geliyordur insana. O yüzden anlatı dediğin, bence, karakter üzerinden özgünleşir. Karakterizasyon ne kadar sağlam, ne kadar etten kemiktense; sizi vurması, götürmesi ve uçurması o kadar muhtemeldir.  Bir anlatının çalışması için, her şeyden önce karakter gerekir.

Bu özellikle anlattığınız hikaye şahsi fedalar içerecekse, iyice önemlileşir. Çünkü izleyiciye o fedaların bir anlamı olduğunu sadece karakterleri empati kurulabilir şekilde inşa ederseniz, karakterleri seyirciyi ikna edebilecek kadar gerçekleştirebilirseniz kanıtlayabilirsiniz. Hele hele, bu anlatılan feda hikayesi, sonunda herkesin öldüğü, devasa bir intihar görevi hikayesiyse, ve içerisindeki dizayn, filmin sonunda ana karakterlerin bombaların gölgesinde birbirine sarılarak ölmesi ise eğer; o zaman en azından izleyen kişinin o ölenlerden birine bakıp “Adı neydi lan bunun?” diye düşünmüyor olması gerekir.

Ancak Rogue One’ı bitirirken böyle düşünüyorsunuz işte. Jyn Erso ve K2 dışında ismini yüz milyonlarca rastgele Star Wars adından ayrıştırarak kafanıza not etmenizi sağlayacak bir Allah’ın kulu yok filmde. Fiziksel olarak varlar hesapta, ancak fiziğin altında bir şey yok. Bu Jyn Erso için de geçerli. Hatta, kör göze parmak dürüstlüğü ve kayıtsız patavatsızlığıyla sıyrılan K2 haricinde, karakter yok filmde. Bir grup aktör var. Bir şeyler oynuyorlar. Ama karakter yok. 

Rogue-One-trailer-2-Darth-Vader-e1476365391788-1024x466

Çünkü karakter dediğin şeyi ayrıştırırken, belli başlı sorulara cevap verebilirsin. Jyn Erso kim mesela? Nasıl bir insan? En basitinden, iyi mi? Bencil mi? Anladık, “sevimli serseri” arketipi bir karakter denemişler. Ama spesifik olarak ne var derinlerinde? Star-Lord gibi daha “macerama bakarım” tipi bir serseri mi? Han Solo gibi bir kıl bencil, devamlı kıvırma peşinde bir serseri mi? Nathan Drake tipi iyi kalpli ama yalnız tiplerden mi, Jack Sparrow gibi puştluk seviyesinde gezinen ama aşırı sempatik olanlardan biri mi? Ne yer, ne içer, haberiniz var mı? Ne yaşamıştır hayatında da, nasıl bir tepkime göstermiştir bu şeyler?

Voaa, bir Star Wars filminden ne bekliyorsun” demeden önce, Rey ile ilgili böyle sorular soralım isterseniz. Çok değil, bir sene önce çıkmış filmin karakteri. Kim mesela kendisi? Bencil mi? Hayır. Bilakis, çok cömert bir insan. Nereden biliyoruz? Çünkü fakirliğin dibinde ekmeğini kırıp paylaşırken gördük. Şefkatli mesela. BB-8’e sahip çıkışından belliydi. Özgüvenli de aynı zamanda, gözü de pek. Aldı Millenium Falcon’ı çarptı marptı ama bırakmadı, havalandırdı. Tüm bunları yerine koydu film. Tüm bunlarla parça parça karakteri anlattı. Artık Han Solo ile tanıştığında, biz yakinen tanıyorduk kendisini. Gözümüzün önünde bir portre vardı.

Jyn için böyle bir şey söyleyebilmek mümkün mü? Ya da öteki karakterler için? Ya her şeyi geçtim, şu an Google’dan faydalanmadan bana Ip-Man abi ve kankasının isimlerini yazabilecek olan var mı? Ya da Gabriel Luna’nın karakterini? Riz Ahmed’in karakteri? Yok? Bunlar ana karakterleri ha filmin. Esas kadro. Gidip de bardaki resepsiyoncu Twi’lek’i sormuyorum. Kimdi bunlar? Adlarını da geçtim, geçmişleri neydi? Gabriel Luna abi merhametsiz mi mesela, suikastçi migerilla mıözgürlük savaşçısı mı? Ip-Man abi bir gardiyanmış eyvallah, ama ne yapar boş zamanında? Dua okur, evet? Sakin midir, sabırlı mıdır, bilge midir, aksiyon adamı mıdır? Ip-Man abinin kankası abi kimin nesidir?!

star-wars-rogue-one-3

Bu sorulara cevap veremiyor olmanın affedilir zırnık yanı yok. Gerçekten yok. Çünkü bu bir intihar görevi arkadaşlar. Yani dizayn şu şekilde çizilmiş: Bir grup insan olmadık bir şekilde bir araya gelir, hem ümit etmeyi öğrenir hem de dirayet kazanırken birbirlerini tanırlar, imkansız bir görev ortaya çıkar, grup o görevi tamamlarken ölür. Çok güzel konu. Hiç itiraz yok. Hele ki bu konunun altına döşenmiş hikaye bir de Death Star planlarının çalınması ya? Oturup ağlarsın. O ilk filmin kayan yazılarında geçen sessiz kahramanları 2 saatte sevip, bağlanıp, ölümlerini izlemek; müthiş bir yükseliş. Müthiş bir darbe. Unutulmaz bir tecrübe.

Ama Rogue One bunların hiçbiri olamıyor, çünkü formülün kilit kısmını ek çekimine giderken götürmeyi unutmuş: Karakter. Kimseyi tanımayınca, kimseyi sevmiyorsunuz. Kimseyi sevemeyince, kimseye bağlanamıyorsunuz. Bağlanamayınca, hissettiklerini hissedemiyorsunuz. Bu hissiyat zinciri olmayınca da, filmin sonunda sırayla ölen bir grup hümanoid oluyor karşınızda. İçine girememişsiniz filmin, teknik güzel, farkındasınız, ama ölenle ölemediğinizi de reddedemiyorsunuz. Kopukluk yaşanmış artık. En temel Jenga parçası çekilmiş.

Star Wars: Rogue One’ın teknik artısı bol. Çekimi, ışığı, efekti, Tarkin şovu, göndermeleri her şeyi on numara. Ancak bir karakterizasyonla finalde çakabileceği yumruğun yerine, omurgasızlıktan savrularak yarattığı vasatlık gerçekten acı verici. Cevaplayamadığı o tek soru, filmin gelmiş geçmiş en iyi Star Wars eseri olma ihtimalini tek başına ortadan kaldırmış. O kadar cesaretin, o kadar riskin ardından, o soruyu sordurtmanın getirdiği başarısızlık, hepsinin altını boşaltmış.

Ya hakikaten, kimdi bu insanlar?

Gerçekten?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.