Bunu daha önce bilimum yerde söylemiştim; ama sanırım, altını tekrar çizmek gerekiyor. Star Wars benim şahsi tarihimde çok önemli bir yere sahip. Bu evreni ilk defa gördüğümde, sekiz yaşındaydım. Annem daha yetişkin bir filme giderken, beni de aynı sinemadaki başka bir salona sokmak istemişti. Seansların uyuştuğu ve çocuklara uygun addedilen tek bir flim vardı. Yıldız Savaşları, Bölüm 1: Gizli Tehlike. Girerken ne hissettiğimi pek hatırlamıyorum. Dürüst olmak gerekirse, ilk izleyişimden aklımda genel bir şey de kaldığını söyleyemem. Sadece şunu hatırlıyorum: o sinema salonunu terk ettiğimde, içimde başka bir şeylerin kilidi açılmıştı resmen.
Ondan üç sene sonra, yine sinemada Klonların Saldırısı’nı izledim. İki sene sonra, 2004 dolaylarında ilk Genişletilmiş Evren işiyle karşılaştım: Knights of the Old Republic II: The Sith Lords. Telos’taki ilk Ithorian’ımı gördüğümde, çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Onderon ve onun ayı Dxun çok garip gelmişti bana. Mandalorian ırkını acayip merak etmiştim. Star Wars’a kolumu kaptırmam öyle oldu. Bir şekilde, bahsi çok edilen o “eski filmleri” de kurcalayayım dedim. O zaman kapağında Vader’ın kellesi olan, dört DVD’lik bir set satılırdı. Dev paralar verip, daha doğrusu annemi dev paralar vermeye ikna edip, onu izlemiştim.
Sonrası, bir girdap resmen. Türkçe’ye çevirilen tüm Star Wars kitaplarını bir bir edinmeceler, elimi sürebildiğim her oyunu alıp denemeceler, çizgi romanları dar kotayla, sınırlı olanaklarla takip etme çabaları; “Dark Horse” nedir ilk defa öğrenmek bu vesileyle… En sonu, büyük final, 2005’te 19 Mayıs gösterilerinden kaçıp, cebimdeki haftalık harçlığın yarısıyla Beylikdüzü Migros’taki ilk Sith’in İntikamı seansına girmek, Vader’ın maskesi suratına yavaşça inerken ağlamaklı olmak, “you were my brother Anakin!” sahnesinde komple koyvermek…
Star Wars benim için özel, pek kıymetli. İtiraf edeyim, şahsi mazimde bir Tenten değil, olması da çok zor. Ama oralara da çok yakın bir yerlerde. Sakin geçen ergenliğimin WoW’da zor bir boss’u def etmek harici en eğlenceli ve en akılda kalıcı anları, bir bardak kahve ve Wookieepedia makaleleriyle yaşandı çoğunlukla. Kütüphanem bir ara Thrawn üçlemesi, Han Solo üçlemesi, Yeni Jedi Düzeni kitaplarıyla dolup taştı.
Bunları yaşarken, etrafımda sık sık Star Wars sevmeyen insanlara da rastladım. Bu nasıl bir şeydir bilirsiniz, bir şey çok fazla popüler olunca, doğal bir tepkime olarak buna sonradan katılan insanlarda bir çıta yükselimi yaşanır. “Demek herkesin öve öve bitiremediği şey sensin, gel bir hele…” diye izlenir bu şeyler. Star Wars böyle bir çıtayı karşılamaya hiç müsait bir iş değil. Hiç değil hem de. George Lucas’ın diyalog yazma kabiliyetleri -kendi de itiraf ettiği üzere- çok kısıtlı olduğundan, özellikle ikinci üçlemenin oyuncu tercihleri yer yer çok zayıf olduğundan buna efektleri ve dövüşleri hiç iyi yaşlanmamış orijinal üçlemenin eskiliğini de ekleyince, sonradan izleyenler pek sevmez Star Wars’ı.
Ama genelde Star Wars’ı Star Wars yapan şeyi kaçırırlar. Bunu yapmalarının sebebi, Star Wars ile yollarının ilk kesiştiği anın, çocukluklarına ya da içlerindeki çocuğun susmadığı yaşlara gelmemesidir. Çünkü Star Wars, ışın kılıçları, aksiyon sahneleri, havalı replikler ve unutulmaz karakterler değildir. Star Wars ince hikayeler, sert göndermeler ya da zihin açıcı konu ögeleri değildir. Star Wars’ın pek çok parçası işlevsizdir aslında. İçinde ciddi ciddi “kumdan nefret ediyorum” diye bir tirad barındıran, bundan yana doğru yağlamalı bir geçişle şömine başında ucuz aşk cümlelerine akan bir filmden söz ediyoruz. Star Wars bunlara sahip olduğu için değil, bunlara rağmen sevilir. Çünkü temelinde başka bir şey vardır ki, onu sadece çocuklar yakalayabilir: Hayal gücüyle doldurulacak, boş bir tuval.
Star Wars’ın ilk filmi, Yeni Bir Umut’ta bir sahne vardır. “Tosche istasyonuna” gidip, “güç dönüştürücülerine bakmak” ve kendisi gibi pilot olma hayalini kuran arkadaşlarıyla vakit geçirmek isteyen Luke, bir noktada usul usul Tatooine’in batan çift güneşine bakar. O çift güneş, çok ufak bir dokunuştur. Önemsiz bile gelebilir belki size izleyişinizde. Ama temelinde çok çekici bir şey yatmaktadır. Bir anda merak uyandırır o çift güneş. Başka gezegenleri, o gezegenlerin kaç güneşe sahip olduklarını merak edersiniz. Burası yeni, her şeyin mümkün olduğu bir galaksidir. Arkada nelerin yattığı, keşfedilerek açılması gereken bir hediye gibi gelir çocuk zihninize.
Kantina sahnesi, bunun kendi başına bir örneğidir resmen. Orada farklı farklı, tonlarca şekilde uzaylı vardır ve hiçbiri büyük bir mesele oluşturmaz filmde. Oradalardır sadece. İşte o evren öyle bir şeydir. Kocaman gözlü sarı uzaylılar zurna çalar, uzun kulaklı mavi kadınlar dans eder, yeşil derili yaratıklar hesap keser. Mesela orada Han Solo diye bir adam vardır, Kessel’e 12 parsekte gidip gelmiştir. Kessel neresidir ki? O başka nerelere gitmiştir ki gemisiyle? Bu uzaylı nereden gelir? Onun gezegeninde de çift güneş var mıdır? Ya da belki, üç güneş mi vardır orada?
Star Wars sizi bununla tahrik eder. Ortada iptal edildiğinde ağlanacak bir Genişletilmiş Evren olmasının sebebi de budur. Bomboş bir tuval koyar Lucas önünüze, onun dehası odur. O tuvali sizin doldurmanızı bekler, evet, ve sırf bunu yapsaydı sıradan olurdu ancak. Ama o, aynı zamanda, tuvali merak uyandırıcı kılar. Keşif duygunuzu tetikler. Ve birileri de, o tuvale bakıp, Knights of the Old Republic, Heir to the Empire, Legacy, Jedi Outcast yapar. Siz onlarla birlikte, içine girdikçe girer, daha da derine inersiniz.
O yüzden, hakikaten, samimiyetle, Dünya Star Wars Günü hepimize bu yüzden kutlu olur. O boş tuvallerin, o çekici galaksının, kafalarda yaşanan sonsuz sınırsız hikayelerin günüdür bu. O galaksiyi sadece Drew Karphyshyn’ler, Timothy Zahn’lar, Salvatore’ler, Luceno’lar, Ostrander’ler doldurmadı. Biz de doldurduk. Bahçede elimizde ışın kılıcı olduğunu hayal ettiğimiz sopaları sallarken yarattığımız arka plan hikayeleriyle, gece uyumadan önce gittiğimiz gezegenlerle, oynattığımız FRP seanslarıyla, muhabbetlerde kurduğumuz teorilerle. O yüzden, hepimizin, istisnasız hepimizin Star Wars günü kutlu olsun, Güç de yanımızda kalsın! Cümlemize!
14 Comments
Tabii o beylikdüzü Migros sineması yanıp kül oldu gitti maalesef
benzer yaşlarda izlemiştim star wars ı ilk defa.yıllar yıllar sonra tv de tekrarı çıkınca izlediğimde daha önce izlemiş olduğumu hatırladım. izledim güzeldi, hoştu fakat böyle balon gibi kalmıştı aklımda. babaa diye seslenen biri elini kaybediyor, sonra ağlayan gözlerle babasını kucaklıyordu. bu kadar. sonrasında bir gün knights of old republic adlı oyunu bilgisayara kurdum, oynadım. resmen evrene bakışım değişti, orada jedi order altına girdim. ufka baktığımda filmler de neymiş dedim, asıl olay filmlerin dışındaymış meğersem. aynı senin gibi ufkumu açtı, bakışımı değiştirdi. resmen bir aydınlanma oldu bende…
Çok güzel bir yazı olmuş, gerçekten tebrik ediyorum. Eski günlerimi hatırladım, şu an The Force Theme dinleyip bağırmak istiyorum “YOU WERE CHOSEN ONE!” Star Wars gününüz kutlu olsun Geekyapar.
Durumu gayet iyi özetlemişsin. Bende benzer bir yazı yazmıştım bununla ilgili. Nedensizce şu seriye öfke kusanların suratına bu satırları haykırmak istiyorum.
Maalesef ben çocukken gidemedim bu filme. 2012 de 18 yaşımda “neymis bu kadar büyütülecek” diye 6 filmi tek günde izledim. Aynı etkiyi yaratmadı çünkü o filmi 80ler de değil 90lar da değil 2000 de değil 2012 de izledim. Ama öte yandan Star Wars’ın size yaptığını etkiyi günümüzde Marvel yapıyor ve bende o akıma kapılarak bütün çizgi romanları dahil Marvel evrenine dalış yaptım çıkamam artık… Marvel Star Wars’ı içine katınca yeni çizgi romanlarını takip ediyorum hayırlısı bakalım…
Ilk tanışmam 1980 yilinda sinemada episode 4 ile oldu. Bende senim gibi hiçbir şey hatırlamıyorum. Sonradan TRT nin tek kanal dönemlerinde pazar günlerinde yayınlanması. Böylece devam etti. Ben genişletilmiş evren işine hiç girmedim. Guvenemedim yazanlara.
Çok güzel bir yazı olmuş, tebrik ediyorum. Okurken tüylerim diken diken oldu resmen. Bende Star Wars’a 90 larda, (editlenmiş versiyonu) annemle birlikte sinema salonlarında tanışan şanslı kesimdenim. Büyük küçük, hepimizin hayallerini süsledi Star Wars ve süslemeye devam edecektir, hepimizin Star Wars günü kutlu olsun
Çok çok güzel yazmışsın öncelikle tebrik ederim. Star Wars geçmişim hiç de o kadar uzak olmasa da (Ben o müthiş, duygusal çocukluğu Mükemmel Harry Potter ile yaşayan nesildenim.) okurken bir hayli duygulandım. Gerçi ben Sw ile ilişkimin o kadar geçmişe dayanmamasından oldukça memnunum çünkü bu durum 6 filme de çok özel bir şekilde dahil olmama fırsat tanıdı: Hepsini onlara bayılan biriyle izleme şansı buldum. Başka bir evrene hayran olmaktan daha güzel bir şey varsa o da onu, ona hayran olan birinin gözlerinde görüp sevmektir diye düşünüyorum. Öyleyse sizleri bir Ewok türküsü ile selamlıyorum, May the 4th with us!
Bir dakika, Ezgi Varol, SineGeek’teki Ezgi Varol mu acaba?
Evet. 🙂
Bugün bir arkadaşım sordu bu serinin nesini beğeniyorsun diye, düşündüm ama cevabı bulamamıştım, meğer burada beni bekliyormuş! Babam fazlasıyla hayranı olduğu için çok küçükken orijinal üçlemeyi o kadar çok kez izlemiştim ki, adeta bununla büyüdüm ve insanlar evcilik oynar veya futbol oynarken ben Star Wars oynardım. Sonra ilgim biraz yayıldı diyebilirim ama Star Wars sevgim hep kaldı orada, sonuçta başka kim bu güne özel okula ışın kılıcı götürür ki başka? 😀
Star Wars sevgisi konusunda şaşırtıcı derecede benzer çıkarımlar yapmışız. Ben de Revenge of the Sith’in niçin Yüzüklerin Efendisi gibi tüm Oscar’ları süpürmediğini merak ettiğim, seriyi yeni izleyip beğenmeyenleri sinemadan anlamamakla suçladığım yılların ardından yavaş yavaş bu sonuca ulaşmıştım. Her şeye rağmen Star Wars, hiçbir zaman objektif yaklaşamayacağım şeylerden biri olarak kalacak sanırım.
Abi övüyormusun gömüyormusun çözemedim o kadar anlatıp şahsi mazimde bir Tenten olamaz demek… Hayır kişisel tercihtir Tenten i daha çok seversin anlarım ama Star Wars övme yazısında Tenten bla bla… dersen ben senin o Star Wars u sevdiğini düşünmem hakaret ettiğini düşünürüm. Ne güzelde girmişsin yazıya halbuki heveslede okuyordum Tenten dediğin an bıraktım ve bu yorumu girdim hadi geçmiş olsun.
Bence Star Wars evrenini anlamlı ve efsanevi kılan tek şey, CGI’la doldurulmamış, emekle hazırlanmış proplardır. Son üçlemeyi neredeyse yoksaydırdan da budur bence.