Bir gün telefonuma bir bildirim geldi: “Netflix’in yeni süper kahraman dizisi Supacell, Rotten Tomatoes’tan tam puan aldı“. Bunun heyecanıyla açtığım Netflix uygulamasında dizinin top 10 listesinin ikinci sırasında yer aldığını görünce merakım iyice arttı. Peki Supacell’in 6 bölümünü bitirdiğimde yükselen bu beklentilerim karşılandı mı, gelin birlikte irdeleyelim.
Her şeyden önce izlemeyenler için dizinin konusundan bahsetmek isterim. Supacell, Güney Londra’da yaşayan 5 sıradan insanın süper güçler kazanmasını konu alıyor. Dizinin baş karakteri sayabileceğimiz ve ışınlanma, zamanda yolculuk etme gibi “havalı” güçleri olan Michael’ın diğer dördüyle yollarının gelecekte kesişeceğini görmesi ile maceramız başlıyor. Bir taraftan da süper güçleri olanların hapsedildiği ve beyaz tenli insanlarca yönetilen, gizemini de sezon boyunca koruyacak olan bir tesis görüyoruz.
Bu 5 kişi Londra’da yakın lokasyonlarda yaşıyor. Dizinin yaratıcısı, yönetmeni ve senaristi olan rapçi/sinemacı Rapman mahlaslı Andrew Onwubolu gerçekten de bir Güney Londra portresi çizmek istemiş. Sense8 ve Heroes’tan beri güç kazanan sıradan insanlar konseptinde sağlam bir iş gelmemesi, çizilecek olan “Londra’da yaşayan siyahiler” portresi ve önceki paragrafta bahsettiğim hapishanenin merak uyandırıcılığı ile ilk bölüm dikkatimi çekmişti açıkçası. Ancak sezonun geri kalanı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim diyor ve spoilerlı olarak Supacell’in detaylarına giriyorum.
Aslında ilk 3 bölümü gayet iyi Supacell’in. Birbirinden farklı insanlar, güçlerini kendi yaşamlarına adapte etmeye çalışıyor. Uyuşturucu satıcısı Rodney süper hızı ile dağıtım yapmaya başlıyor, çete lideri Tazer görünmezliği ile dövüşlere giriyor, Sabrina kardeşine tecavüz etmeye kalkan adamı etkisiz hale getiriyor. Bu noktada Güney Londra’daki siyahilerin yaşadıkları zorlukları da görüyoruz. İlla ki para kazanmak için uyuşturucu satmaları gerekmiyor, görece “düzgün” bir hayat yaşayan hemşire Sabrina da emeğinin karşılığını almakta zorlanıyor. Ayrıca kardeşi Sharleen’in bir başka çete lideri Krazy ile ilişkisi olması onların da başının beladan kurtulamamasına sebep oluyor.
Tüm bu karakterler arasında en sevdiğim hikâye arkı Sabrina’nın oldu. Kardeşi ile tamamen zıt olmaları güzel bir çelişki yaratıyor, kazandığı güçler çok sevdiği işini yapmasına engel oluyor, gece kulübünün arka sokağında kardeşiyle birlikte saldırıya uğrayabiliyorlar. İlk etapta Tazer’ın çete savaşlarının -bence ailevi arka planının detaylarına inilmemesinin de etkisiyle- pek içine giremiyoruz, Andre’nin hikâyesi çok dışarıda kalıyor ama Rodney ve Sabrina’nın kısımları güzel ilerliyor.
Tabii bu hikâyelerin bir noktada birleşmesi gerekiyor. Karakterler aynı bölgede yaşadığı için çeşitli karşılaşmalar yaşanıyor sürekli. Michael Sharleen’e kargo bırakıyor, Tazer’ın arkadaşı Sabrina’nın hastanesine yatırılıyor, Andre ile Michael gece kulübünde yan masalarda oturuyor. Michael’ın arkadaşının işlettiği bu gece kulübünü o kadar çok gördük ki artık bu kadar tesadüf olamaz dedim. Sabrina ve Sharleen gece kulübünde Krazy ile karşılaşabilir veya bir başka süper güçlü ile arka sokağında savaşabilirler, bunları yiyorum ama aynı mekânda dip dibe oturmalarına veya Michael’la Rodney’nin bir anda oraya ışınlanmasına gerek var mıydı gerçekten?
Tüm karakterlerin denk geleceği sekans ise 4. bölüme saklanıyor ve gerçekten insanların motivasyonlarına ikna olmuyorsunuz. Tazer ve ekibi Krazy’nin uyuşturucu sattığı mekânı (bir nevi karargâhı) basmaya gidiyor, Andre arkadaşının onu çok hızlı ikna etmesiyle aynı yerdeki kasayı patlatmaya gidiyor ve tesadüfe bakın ki Sabrina ile Sharleen tam o sırada ot almaya aynı yere gidiyor! Zaten her bölümünde Michael dışında karakterlere odaklanıp hikâyelerini derinleştirmeye çalışan Supacell, bir de bu karakterleri anlamsızca bir araya getirince dikkatinizi ve odağınızı kaybetmenize sebep oluyor.
6 bölümlük bu ilk sezon her karaktere bir orijin hikâyesi vermeye çalışıyor. Ancak yıllarını orijin hikâyesi izleyerek geçirmiş biz geekler için bir noktadan sonra sıkıcı oluyor bu. İlk bölümlerde iyi ilerleseler de 5. bölüme gelmişken hâlâ daha Rodney’nin annesi ile arasının bozuk olduğunu görmemize gerek yok gibi hissediyorum. Bir yandan tüm karakterlerle bağ kurdurayım, bir yandan Supacell’liler (telefon operatörü gibi bu da) hapishanesini merak ettireyim, bir yandan da Michael’ın ekibi toplayıp nişanlısını kurtarmasını sağlayayım derken bu yükü kaldıramıyor dizi.
Süper güçlerin kullanıldığı kısma o kadar geçemiyoruz ki, dizinin son 20 dakikasında Michael zamanı durdurma gücünü kullandığında herkesin ne durumda donduğunu tek tek gördüğümüz bir çekim izliyoruz. Düşük bütçeli görsel efeklerin de katkısıyla CW dizisi izliyormuşuz izlenimi veriyor bu durum. Sezon boyunca karakterlerimiz güçlerini kullanacakken göz renklerinin değişimini de tek tek izledik sürekli. Böyle bir amatörlük hissi var Supacell’in üzerinde. Hele ki ürkmemiz gereken esas kötülerin Ruh Emici’den bozma kapüşonlu kişiler olması gülünç kaçıyor gerçekten.
Heroes başta olmak üzere birçok süper kahraman hikâyesinden esinleniyor Supacell, bunu saklamaktan da çekinmiyor. Ancak günün sonunda bir Heroes tekrarı olarak kalıyor sadece. Black Panther haricinde -ki o da hayali bir ülkede geçiyor sonuçta- tamamı siyahi karakterlerden oluşan bir süper kahraman hikâyesi görmediğimiz için orijinal bir şey izleyeceğimizi sanıyoruz ama bahsettiğim sıkıntılarından ötürü diziyi özgünleştirecek olan temalar arka planda kalıyor.
Klişe olup sevdiğim tek bir şey vardı dizide: geek olduğu için iyi tavsiye veren karakter. Rodney’nin hayatı çizgi roman okuyarak geçen arkadaşı, Michael’ın geleceğe gittiğine inanıyor ve kelebek etkisi yarattığına Michael’ı ikna ediyordu. Finalde Michael’ın geleceğe gitmesi birçok zaman paradokslu filmde gördüğümüz gibi Dionne’in ölümünü engelleyemedi ama olsun, yine de teşekkürler geek çocuk.
Dizinin sonunda ucu sonraki sezon için açık bırakılıyor. Esas düşmanımız şaşırtıcı olmayan şekilde Krazy çıkıyor, süper güçler en başından tahmin edildiği üzere daha çok siyahilerde görülen orak hücreli anemiye bağlanıyor, hapishaneyi sürekli kahve içerek yöneten adam değil onun da üstündeki kişilerin yönettiğini anlıyoruz ve bu tesisin gizemi çözülememiş oluyor. Henüz onaylanmasa da izlenme oranlarının sonraki sezonu getireceğini düşündüğüm Supacell’de Dionne’un ölümü Marvel zaman çizgisindeki gibi değiştirilemez mutlak bir nokta olmayabilir, belki hikâyenin devamı onun geri getirilmesini sağlayacaktır ama dizi beni ekran başına geri döndürebilir mi işte onu hiç bilmiyorum.