Kerberos Productions’ın bana The Pit ile verdiği keyif hissiyle selamlıyorum sizi. Güzel bir Roguelike oynamak 4 saatlik sırt masajından çıkmak gibi içimdeki Roguelike canavarının sakinleştiğini hissedebiliyorum. Hazır kendime geldim size The Pit’i anlatayım. The Pit oldukça yumuşak hatlara sahip, sizi çok yormadan dungeon (daha ziyade eski bir uzaylı uygarlığından kalma ölüm tuzağı.) crawl keyfinin tadını çıkarmanıza izin veriyor. Karakter seçenekleri kısıtlı olsa da oyun bunu tatlı bir crafting sistemi ve istediğiniz gibi yoğurabileceğiniz Scout karakteri ile bu eksiklik dengeliyor. Oyunda seçebileceğiniz üç sınıf var Marine yani tüfekler, kılıçlar ve el bombaları. Engineer, oyunun başlarından itibaren eşya toplama ve crafting konusunda daha ileride ve kendini yetenekleriyle koruyan bir sınıf ve Scout, bünyesinde her şeyden az az olan hangi yöne isterseniz o yönde ilerleyebilen bir oyun hamuru. Bu karakterlerden herhangi biriyle başta farelerle daha sonra da robotlar ve kabus materyali sayılabilecek yaratıklarla boğuşuyoruz. Peki ne için? Çünkü gezegenimizin kaderi birazcık bize bağlı.
“Bu deliklere Arbuta IV savaşında askerlerin suratında sıkça rastlardık.”
The Pit, her güzel Roguelike oyunu gibi sizi savaşmadığınız zamanlarda öldürmenin bir çok eğlenceli yolunu bulmuş. Tuzaklar, zehirler, açlık, radyasyon yani aklınıza uzay/koloniler/uzaylılar var ve tehlikeli konseptiyle getirebileceğiniz neredeyse her şeyle karşılaşıyorsunuz. Tüm bu tuzaklar, hastalıklar ve radyasyon tehlikelerinden kendinizi koruyabileceğiniz ya da sayesinde kurtarabileceğiniz yiyeceker ve ilaçlar var. Yiyecek bulması her ne kadar zor olmasa da ilaç bulmak zor, bazen gökten yağmur gibi yağan şırıngalar bazen sizi bir köşede parlak yeşil peyniri kusarken yalnız bırakıyor.
“İçimden bir ses açlıktan daha büyük problemlerim olduğunu söylüyor.”
Radyasyon ve gezegen şartlarının rahatsız edici olmak için mutasyona uğrattığı farelerden tutun sarılmayı çok seven dev dokungaçlara, eskiden görevleri insanları korumak olan Security borglardan tutun zombileşmiş ya da delirmiş insanlara. The Pit’in yaratıkları tek bir amaç için yaşıyorlar o amaç ise sizi öldürmek. Yeni katlara indikçe yeni yaratıklarla karşılaşıyorsunuz ve tahmin edebileceğiniz üzere ilerledikçe güçleniyorlar. Bazı oyunlarda çok yoğun bir kaç bölümü geçersiniz ve oyun sizi rahatlatmak için bölümlerden birini diğerlerine göre daha kolaylaştırmıştır çünkü sizin panikleyip ölmenizi değil oyuna devam etmenizi ister. The Pit tam aksine sürekli zorlaştırıyor ve ilk bölümlerde “EHEHEHEHE” diyerek harcadığınız mermiler yüzünden kendinizden rahatsız olmanıza sebep olabiliyor. The Pit’i oynarken ne yaratıkların aynı olmasından ne de kolaylık yüzünden şikayet edemeyeceksiniz.
“Demek bebekler buradan geliyor.”
The Pit standart turn-based Roguelike sistemini kullanıyor. Yani basitçe siz hareket ettiğinizde dünyanın geri kalanı hareket ediyor ama kafanız karışmasın standart turn-based sisteminden daha farklı. Oyun hakkındaki her şeyden bahsederek keşfederken alacağınız keyfi öldürmek istemiyorum, The Pit beni uzunca bir süredir eğlendiriyor. Denemenizi öneririm, görüşürüz!