Olmadı.
Terry Gilliam’ın çok uzun süredir peşinde koştuğu, başına gelen badirelerden ayrı bir film çıkan ve apayrı ikinci bir filmin de yolda olduğu projesi The Man Who Killed Don Quixote yine muvaffak olmadı. Olamadı. Oldurtmuyorlar. Evren bu filmin varlığıyla ilgili ciddi bir probleme sahip ve bu problemin sonucu olarak devamlı filmle sataşıyor.
Sel basması, fıtık atması, başrol ölmesi, jet geçmesi, dava açılması, oyuncu istifası, tekrar dava açılması, dağıtımcı kaybı, sigorta karmaşası ve yeniden dağıtımcı kaybı derken en sonunda ittire ittire Cannes’da gösterildi film. Gösterilmesi bile büyük bir olaydı, o kadar da olaydı ki; filmin silme gömülmüş olması bile olayın büyüklüğünü bozmadı. Gelin görün ki bu gösterim, filmin insan içine çıktığı tek enstantane olabilir.
Paris mahkemeleri, filmin önceki yapımcılarından Paulo Branco’nun uzun süren dava sonucunda filmin haklarına sahip olduğunu onayladı. Branco’nun açtığı dördüncü davaydı, başarılı olduğu da üçüncü dava oldu. Branco’nun bu hukuki zaferiyle birlikte, tazminat peşinde koşacağına kesin gözüyle bakılıyor. Dahası, filmi gösteren Cannes Film Festivali’ni de hedef alacaklar. Artık bu saatten sonra filmi dağıtıp dağıtmama konusunda da aksiyon alma hakkı onlara ait.
Peki ne yapacaklar? Bilmiyorum. Gerçekten bu konuyla ilgili yorum yapmaya cüreti olan varsa beri gelsin çünkü ben bilmiyorum. Bu filmin etrafında gelişen olaylar filmin kendisinden çok daha ilginç artık ve ben sanırım bu saatten sonra filmi de çok izlemek istemiyorum. Yapımı yirmi yıl süren ve sadece bir defa yapılan bir film olarak kalması, mirası ve mitolojisi için daha kıymetli sanki…