Robert Eggers’ın The Northman’i geçtiğimiz haftalarda vizyona girdi. Bir Viking efsanesinden uyarlanan senaryo, aşina olduğumuz bir intikam hikâyesiydi. Hamlet’in neredeyse aynısı; Ben Hur’dan Kahpe Bizans’a kadar da gördüğümüz birçok intikam hikâyesinin de öncüsüydü. Kimimiz The Nortman’in masalsı dilini pek beğendi; kimimiz ise beklediğimiz gerçekçi anlatımı filmde bulamadığı için filme burun kıvırdı. Yine de Kuzey Avrupa’da geçen folklorik bir macera izlemeye hepimiz coştu. Hazır İskandinav mitolojisinin tadı damağımızda kalmışken size bu konuyla ilgili bir kitap önerisi yapmak istiyoruz. 2017 yılında Neil Gaiman tarafından kaleme alınan “İskandinav Mitolojisi” kitabı ülkemizde bundan bir sene sonra İthaki Yayınları tarafından yayınlandı. Derleme hikayelerden oluşan bu eser, mitolojiye meraklı olan olmayan herkes için sürükleyici bir kitap.
Konu Nordik diyarlarının mitolojisi olduğunda kaynakların kısıtlı olduğu söylenir ve eldeki kaynaklar geç dönemde yazıya dökülmüştür. Konusu, bu kitabın adıyla müsemma olan her eserde olduğu gibi bu eserde de ana kaynak; kitabın sonunda Gaiman’ın birkaç kelamla bahsettiği “Snorri Stuluson”un “Mensur Edda(12. yy)”sına ait. Gaiman ondan da eski bir eser olan Manzum Edda’dan ve çeşitli kaynaklardan da yararlanmış ve bir mitoloji antolojisi ortaya koymuş. Antolojiyi hazırlarken de elindeki kaynakları ve dinlediği hikayeleri sonuna kadar sindirip, bu mitleri kendi mizahı meşrebince yeniden yazıya dökmüş. Genellikle eski efsanelerin anlatıları, sürükleyici bir dilde karşımıza çıkmaz. Daha çok, şiirsel ve bir ozanın ağzından dökülürcesine liriktir. Aynı zamanda da kutsal kitaptan bir ayet hissiyatı verir. Bu eserin en büyük özelliği; Gaiman’ın hikayeleri zekice diyaloglarla aktarması ve okuyanın merak duygusunu körüklerken aynı zamanda güncel bir dil kullanarak yapmacıklık duygusunu ortadan kaldırması.
Akıcı anlatım sayesinde çizimler; çizgi roman sayfaları gibi okuyanın kafasında beliriyor. Cümle dokuz diyar okuyucunun gözünde canlanıyor. Asgard taşında, toprağında yürünen; Valhalla şölen masasının başına kurulabilen bir yer haline geliyor. Okuyucu Thor ve Loki’nin yanında, maceranın içinde yer alıyor. Bu maceralar görece komik ve bolca epik unsuru bir arada barındırıyor. Thor’un kısa saplı çekici ve pek de zekâ fışkırmayan tavırları karikatürize bir unsur olabilecekken, Thor yine de tüm haşmetini hissettiriyor. Loki ise yanından geçildiğinde bile insanın üstünü başını, gerekirse cüzdanını bir iki kere kontrol edeceği bir karakter olarak kitapta hakkıyla yer alıyor. Bu özellikler bu karakterlerin zaten bilindik yönleri olsa da Gaiman, anlatımıyla olayları gerçek hale getiriyor. Mitleri gerçek dünyaya taşımak yerine, okuyucuyu fantastik bir evrene taşıyor. Sandman ve American Gods gibi kendi kurduğu evrenlerde misafir etmeye alışık olduğu tanrıları, kendi evrenlerinde ve ufak dokunuşlarla aslına sadık anlatıyor. Kitapta Odin’in bilgelik için bir gözünü feda edişinden, kendini dokuz gün boyunca ağaçta sallandırmasına, Loki’nin lanetli çocuklarına, Thor’un çekice sahip olmasına, dokuz diyarın ortaya çıkışına, hayatın başlangıcı ve her şeyin sonuna değiniyor.
Ayrıca Asgard’ın büyüleyici yanlarıyla; dalgalı, buzlu denizlerin çetinliği, ölümsüzlük elmalarının gizemi, ilham veren bal şarabı, Valhalla şölenleri ve tabi ki Loki’nin cezasına da değiniyor. Bu hikâyeler sıra içinde, birbirinin devamı niteliğinde gelişiyor. Bu kitap İskandinav Mitolojisi evrenine giriş yapmak isteyenler için de fantastik edebiyattan maceralar tüketmek isteyenler için de harika bir eser.
Karakterler sayfalara zekice yansıyor: Thor fiziksel gücünün zirvesinde olan bir hödük olarak gösterilmek yerine fiziksel gücünün zirvesinde olan ama ne yazık ki zekasıyla öne çıkamayan bir tanrı olarak ortaya çıkıyor.
Loki en ilgi çekici karakter. Hem çevirdiği dümenlerle herkesin öfke kustuğu hem de kıvrak zekâ gereken yerlerde herkesin akıl danıştığı bir düzenbaz. Gaiman’a göre “İyi kalpli olmadığı kesin” ama Asgard’dan sürgün edilmeden, tanrıların arasında yaşayıp gitmesine müsaade edilecek kadar yarar sağladığı durumlar da oluyor. Loki balık ağını icat ettiğinde, Thor da bu durumu açıklıyor: “Loki zeki, icatlar yapar. Bu yüzden onu aramızda tutuyoruz.”
Odin, tanrıların babası ve pek çok ismin sahibi. Kitapta Odin’in bu lakaplara nasıl layık olduğu ve onun nasıl da entrika seven bir politikacı olduğu da anlatılıyor.
Genellikle Thor ve Loki’nin hikayeleri ön planda. Bazen de Odin tek başına bir macerayı üstleniyor ama üçünün de ana kahraman olmadığı, merak uyandıran hikâyeler de var. Bunların başında Gred ve Frey geliyo.. Bu kısa hikâyede ne Thor ne Loki ortalıkta gözüküyor. Frey ‘in âşık olma süreci içinde okuyucu Valhalla’da dolaşıyor, Valkürler’le tanışıyor, Frey’in yenilmez kılıcını görüyor ve Ragnarok’a bir basamak daha yaklaşıyor.
Ragnarok ise bu kitabın son hikayesi ve mitolojinin son parçası. Bildiğimiz kıyamet alametleriyle başlayan Ragnarok, tanrıların ve her şeyin sonunun nasıl geldiğini ve bu sonun nasıl yeniden doğuma doğru yol aldığını diğer hikayelerde olmayan karamsarlıkla anlatıyor. Okuyucuyu içine çeken büyülü evren, kaçıp kurtulmak istenecek bir yer halini alıyor. İç karartıcı kıyametten sonra da yeniden umut fidanları yeşeriyor.
Gaiman, büyük finali yaptıktan sonra “Notlar” bölümü adı altında her hikâyeyi ayrı ayrı nereden alıntıladığını anlatıyor. Kendi yaptığı ufak dokunuş ve yorumlarından da burada bahsediyor. En sonda da bir sözlükle kullandığı isim ve kavramların güzelce açıklamasını yapıyor.
Velhasıl havaların yavaş yavaş ısındığı bu günlerde okuyanı serinleten ve başka diyarlara götüren bir eser var ortada. Yine de ilgilisi için sadece mitolojiye giriş niteliğinde olan eser, okuyan herkesin ilgisini çekip devamlılığını sağlayabilecek nitelikte. Bunun Viking kitapları okumaktan, Viking oyunları oynamaya ve ilgili dizilerle filmlerini izlemeye kadar yolu var.