The Sandman dizisi bomba gibi başladı desek sanırım yalan söylemiş sayılmayız. İlk bölümünde bize Rüyalar Lordu Morpheus’un tutsak edilmesini ve kaçışını anlatan bölüm, oldukça epik sahnelere ev sahipliği yapıyordu. Bizi fazlasıyla tatmin eden ilk bölümün ardından sanıyorum ki ikinci bölümü açmamak imkânsızdı. Bu yüzden biz de dayanamayıp hemen ikinci bölümü açtık ve izlemeye başladık. Hadi gelin o zaman The Sandman dizisinin “Kusurlu Ev Sahipleri” isimli ikinci bölümünü spoilerlı olarak incelemeye başlayalım.
Kütüphanecimizle Tanışın!
Sandman evreninde herkesin en az Rüya kadar sevdiği bir karakter vardır. Bu kimileri için Ölüm, kimileri için Lucifer, kimileri için ise John Constantine’dir. Fakat benim, Rüya kadar hatta belki Rüya’dan daha çok sevdiğim bir karakter varsa o da Lucien ya da dizideki hâliyle konuşacak olursak Lucienne’nin ta kendisidir! Bu zamana kadar yazılan ya da hayali kurulan ama hiçbir zaman yazılmayan tüm kitapların içerisinde bulunduğu bir kütüphaneye bekçilik yapan Lucienne, hiç şüphesiz evrenimizde anlatılmaya değer tüm hikâyelerin muhafızı olma özelliğini gösteriyor. Bu da onu, benim favori karakterim yapıyor.
Dizimizde portrelenen Lucienne karakterini fazlasıyla sevdiğimi söylemeliyim. Rüya yokken Düşlem’e göz kulak olan en azından olmaya çalışan Lucienne, sakinliği, olaya hâkim davranışları ve Düşlem’e olan sadakati sayesinde hem Morpheus’un hem de bizim gözümüze girmeyi başardı. Sevgili Vivienne Acheampong, çok sevdiğim bir karakteri olabildiğince güzel bir şekilde canlandırarak, favori aktrislerimden biri oldu.
İlk hikâye, Habil ve Kabil
Çizgi romanları okumadan diziye başladıysanız bir anda karşınıza çıkan Habil ve Kabil sizi çok şaşırtmış olabilir. Semavi dinlerde geçen bu iki karakterin, Düşlem’de ne işi olduğunu merak edebilirsiniz fakat aslında cevap çok basit: Habil ve Kabil, bizim dünyamızda anlatılan ilk büyük hikâye. Bu yüzden onların birer hikâye anlatıcısı olarak Düşlem’de, Rüyalar Lordu’nun emri altında çalışmasından daha doğal bir şey olamaz.
Aslına bakarsanız Habil ve Kabil’i ilk gördüğümde fazlasıyla beğenmiştim. Fakat ilerleyen sahnelerde Kabil’i, olduğundan biraz daha az zalim biri olarak göstermişler diye düşündüm. Neyse ki Gregory’nin kurban edilmesinin ardından Kabil de gerçek zalimliğine döndü ve hem Habil hem de Kabil tam olmaları gerektikleri rollerine büründüler benim gözümde. Artık ilerleyen zamanlarda onların hikâyelerini dinlemek için sabırsızlıkla bekliyor olacağım.
Habil ve Kabil’in hikâyesindeki en büyük değişiklik Rüya’nın, gücünü geri toplamak için onlardan çizgi romanlardaki gibi basit birer kâğıt parçasını değil de çok sevdikleri Gargoyle dostları Gregory’i kurban etmelerini istemesiydi. Gregory gibi izleyicinin kalbini çok kısa bir sürede kazanan bir canlının Rüya tarafından kurban edilmesi, hem Rüya’nın sorumluluklarının ne kadar ağır olduğunun hem de bu sorumlulukları yerine getirmek için kimsenin göz yaşına bakmadığın altını bir kez daha çizdi. Hani bunu söylerken kendim çok suçlu hissediyorum fakat Gregory’nin kurban edilmesi kesinlikle Sandman dizisi için doğru bir karardı. Beni affet Gregory.
Son olarak çok sevdiğim bir sahneyi dizide görmekten duyduğum mutluluğu anlatarak Habil ve Kabil konusunu kapatacağım. Habil’in, Kabil tarafından sırf bir Gargoyle’a “Irving” adını verdiği için öldürülmesinin ardından yeniden dirilip, Irving ile dertleştiği sahneyi diziye eklemelerine çok sevindim. Habil’in anlattığı bu duygusal hikâyenin, dizinin ana hikâyesi açısından hiçbir önemi olmasa da Sandman evreninde “ana hikâye” diye bir şey olmadığını ve her karakterin hikâyesinin değerli olduğunu anlamamız açısından çok kıymetli benim için. İyi ki bu sahneyi dizide tutmaya karar vermişler.
Karizmalar Savaşıyor!
Bir önceki bölümde tanıştığımız iki karakter Korintli ve Ethel Cripps’in bu bölümdeki karizmalarını kapıştırdıkları bölüm, beni en çok etkileyen sekanslardan biriydi. Boyd Holbrook‘un karizmasına zaten diyecek yok fakat yaşlanan Ethel Cripps’i canlandıran Joely Richardson da bu konuda ondan eksik kalmıyor. İlk bölümde Roderick Burgess’in, Rüya’dan aldığı eşyalarla birlikte kaçan ve Roderick Burgess’in aldırmak istediği oğlu John Dee’yi tek başına büyüten Ethel Cripps, Düşlem’in gördüğü en korkutucu kâbuslardan birinin karşısında dimdik duracak korkusuz bir karakter. Öte yandan John Dee’yi dolayısıyla Ethel Cripps’i önümüzdeki bölümlerde görmeye devam edeceğiz. Çok önemli olaylar bizi bekliyor.
John Dee ismini ilk defa duyanlarınız olabilir fakat bu karakter aslında DC çizgi romanlarında duyabileceğiniz bir isim. Doctor Destiny adıyla Justice League’in başına bela olan bu karakterimiz, çizgi romanlarda Justice League’in kendisini yakalamasının ardından yakutu kaybederek, Arkham Asylum’a kapatılıyor. Sandman çizgi romanlarında DC figürleri, sanıyorum ki Neil Gaiman’ın gençlik dönemlerine gelmesine ve ilk işi olmalarından mütevellit sadece serinin ilk cildinde yer alıyor. Çizgi romanların bile ilk sayıdan sonra umursamadığı DC evrenini, Sandman dizisi muhtemelen telif haklarında ortaya çıkacak sorunlardan ötürü komple görmezden geliyor. John Constantine ve Lucifer gibi orijinleri Sandman’den çıkan DC karakterleri hariç bu diziden DC evreni ile ilgili bir bağ beklemeyin.
Üç Olan Bir, Bir Olan Üç: Hekate!
Gregory’i feda ettikten sonra az da olsa gücünün bir kısmın geri kazanan Rüya artık kendisinden çalınan eşyaların nerede olduğunu bulmak için harekete geçti. Yunan mitolojisindeki en önemli karakterlerden biri olan Hekate’yi çağıran Morpheus; yakutu, miğferi ve kum kesesinin nerede olduğunu nihayet öğrendi. Bu noktadan sonra artık yapılması gereken tek şey kaldı o da bu eşyaları geri almak. Kum kesesinin Johanna Constantine isimli bir büyücüde, miğferinin Cehennem’deki bir ibliste ve son olarak yakutunun bir fanide olduğunu öğrenen Rüya, ilk iş olarak Londra’daki kum kesesinin peşine düştü. Gelecek bölümde Johanna Constantine ile karşılaşmaya hazır olun.
Öte yandan burada Hekate sahnelerini övmeden de geçemeyeceğim. Hekate’yi çağırmak için malzeme toplayan Rüya’yı gösterdikleri sahnenin güzelliği şöyle bir yana dursun, Hekate’nin kendisi de oldukça güzel resmedilmiş. Karakterin üç kişiliğin oluşması, bu üç kişinin sürekli yer değiştirerek tek bir kişinin ağzından konuşması karakterin tekinsizliğini çok iyi bir şekilde aktarmayı başarmış. Gerçekten Hekate’nin ekranda olduğu anları fazlasıyla sevdim.
Böylece The Sandman dizisinin ikinci bölümünü de konuşmuş olduk. Dizi ile ilgili yorumlarınızı çok merak ediyorum sevgili dostlarım. Beni yorumsuz bırakmayın, gelecek bölümlerde neler beklediğinizi mutlaka yazın!