Bir toplumun tüm üyelerinin az çok aynı şekilde tecrübe ettiği herhangi bir olay, üzerinden belirli bir müddet geçtikten sonra karşımıza, ürettiğimiz ürünlerle birçok kez çıkar. Sanatçıların toplumlarını temsil ettiklerinde olan ısrarımız, romanların hayata tutulan aynalar olmaları, hatta bazı futbol tezahüratlarının bile yeri gelip toplumsal olaylara ses vermeleri, bundandır. Sadece sanatsal üretimlerde değil; icatların mucitlerinde, bilim kollarının ayrıldığı zamanlarda bile görürüz bunu. Bu giriş, gittikçe başka bir yazıya dönüşüyor gibi gözüküyor o yüzden hemen bağlıyorum: Geçtiğimiz iki yılda, dünya toplumu olarak uzun zamandır yaşadığımız her şeyden büyük bir olayı tecrübe ettik. Post-modernizm, kapitalizm ve dev şirketler, ahlaki yozlaşma ve bilgi kirliliğinden değil; Covid19’dan bahsediyorum tabii ki. Fakat şu an eski zamanlarda olmadığımız, her bir olayın çok çabukça tüketilip geçilebileceği maddi ve manevi imkânlarımızın bulunduğu bir çağda yaşadığımız için ürettiğimiz şeylere salgının girmesi, saniyeler falan aldı.
Salgının başlarında, yıllar önce çekilmiş olan dünya dışı virüslüsünden başka gezegende sürgüne zorlayanına kadar, tüm bulaşıcı hastalık temalı filmleri tekrar gündeme getirmiş; sonrasında da başlarda üç-beş kişinin “Haydi bir de karantinadaki hayatı anlatan filmler, diziler deneyelim” dediği aşamaya gelmiştik. Onun ardından durum çabucak da tırmandı; azıcık nefes alan tüm ülkelerde sinema/televizyon sektörü, buralara bakmaya başladı. Aşının bulunduğu ve vatandaşına çalışan çoğu ülkede büyük oranlarda uygulandığı, hâliyle de salgının geriye çekilmeye başladığı bu günlerde, belki de yıllar sonra bu aşamaya yeni bir tür olarak yaklaşacağımız “covid19 filmleri“ne, bir yenisi daha ekleniyor.
James McAvoy ve Sharon Horgan‘ın başrollerinde olduğu Together, Birleşik Krallık’ta kapanmaların başladığı Mart 2020’den aşağı yukarı yayınlandığı tarihe kadar olan zaman diliminde konuşlanacak. Together’ın konusunu, kapanma esnasında kendilerini ve aralarındaki ilişkiyi yeniden değerlendirmek zorunda kalan iki eşin hikâyesi oluşturuyor. Yönetmenliğini The Crown’da imzası bulunan Stephen Daldry‘nin, yazarlığını ise Dennis Kelly‘nin üstlendiği drama, toplamda on günde çekilmiş. Yapımda emeği geçenler filmin dürüst, komik ve etkileyici olduğunu söylüyorlar.
Verilen bilgilere göre eşlerden Sharon Horgan’ın karakterini, Avrupa bölgesinde mültecilerin koordinatörlüğünü yapan bir hayır kurumu çalışanı olarak; James McAvoy’u ise serbest çalışan bir bilgi işlem danışmanı olarak izleyeceğiz. Çiftin, evliliklerini ayakta tutmalarının sebebi olan bir de oğulları var. Dünyayı etkileyen bir salgın nedeniyle eve kapanmaları gerektiğinde ise bazı dengeler sarsılacak elbette.
Covid19’un ilk yılında salgının boşanma oranlarını artırdığı söyleniyordu, tabii ki böyle bir durum için salgından hareketle çıkarım yapmayacağım fakat senaryonun ortaya çıkışında bu verilerin etkisinin olduğu bir gerçek sanırım. Geçtiğimiz iki yıl birebir tecrübe ettiğimiz, en azından bizler için bir süre daha tecrübe etmeye devam edeceğimiz bir aile draması ilginizi çeker mi, orasını da sizlere sormam lazım. Ne dersiniz?