Önümüze sunulan ürünleri beğenmemizin sebebi salt nitelik kıstasımızı doyurmaları mı sizce? Yoksa birilerinin sevmesine / nefret etmesine kanalize olmuş ilginç bir beğeni algısına mı sahibiz? Bir oyunun, filmin, albümün ya da kitabın iyi veya kötü olduğuna kendi hür irademizle karar verebildiğimizi söyleyebilir miyiz? Yoksa çoğunluğun kararına ya da “otorite” olarak anılan tiplerin oynattığı kaleme göre mi yargılara varıyoruz?
Oyun tarihinin değeri layıkıyla teslim edilmemiş oyunlarına bakmayı akıl etmemizin en önemli sebeplerinden biri de bu bahsi geçen “neye göre / kime göre” sorusunun muğlaklığı tabi! Listedeki pek çok oyunun, nitelik açısından durmadan pışpışlanan emsallerinden eksikleri yok fazlalıkları var. Peki o halde bu talihsiz oyunlar neden beklenen ilgiden mahrum kaldı? Neden oyun dünyasının karanlık dehlizlerine itildi? Daha da ilginci bizler neye dayanarak bu oyunların beklenen ilgiyi bir türlü görmediğine kanaat getirdik? Aşağıdaki listede underrated kelimesini birebir karşılayan, oyun dünyasının en gariban incilerini hazırladık sizler için! Makus talihlerinin değişmesini umut ederek pek tabi!
Remember Me
İlginçtir, hem sinemada, hem edebi mecrada hem de video oyun kulvarında en sık kullanılan bilimkurgusal mezelerden biri “anı manipülasyonu”. Zaman yolcuğu klişesiyle birlikte bu kadar çok sevilen, tutulan, kullanılan bir konuya ev sahipliği yapıyor olması, böyle bir ürünün alımını da baştan garantiliyor. Hadi canım! O halde Remember Me’den hala haberdar olmayan bilim kurgu meraklılarının varlığını nasıl açıklayacağız?
Hafıza avcısı Nilin’in öyküsü her anlamda hem eğlenceli hem de türün gerekliliklerini de mümkün mertebe yerine getirecek doyuruculuktaydı. 2084 yılından Paris manzaraları eşliğinde, yer yer Blade Runner’ı andıran grafik tercihlerini, Nilin’in trajik öyküsüne diktiğimizde karşımıza çıkan mahsul, yılın en başarılı video oyunlarından birini işaret ediyordu, ama Remember Me’nin hakkı bu yönde teslim edilmedi. Halbuki Remember Me’nin sunduklarının yarısını sunan öyküleri bu gün başımıza tac etmiyor muyuz? Peki talihsiz kızımız Nilin’in suçu neydi dersiniz? Hafızasının silinmiş olması mı?
Remember Me, bu gün baktığımızda oyunseverlerin kolektif hafızasını geç de olsa harekete geçirmeyi başardı diyebiliriz aslında. Her ne kadar bu gün yeniden keşfedilmenin arifesinde olsa da hali hazırda tam anlamıyla hak ettiği değeri görmemiş oyunlar mezarlığında, maharetli eller tarafından diriltilmeyi bekliyor.
Alan Wake
Alan Wake, hiç kuşkusuz risk havuzunun en tepesindeki oyunlardan biri. Kimilerine göre, oyunu oynayan tayfanın gözünde garip bir overrated vakası olarak değerlendirilse de aslında oyun tarihinin en talihsiz ürünlerinden biri dikiliyor karşımızda!
5 yıllık koca bir rötarla konsol ve PC’lerimize konuk olan Wake, son yılların en büyük maddi zararına gark olmakla kalmayıp; çağın dışında kalan grafikleri sebebiyle de acımasız eleştirilere maruz kalmıştı. Peki kaçımız, gece karanlığında ormanın tam ortasında karşımıza çıkan sokak lambasını görünce rahatlamadı ki?
Son yılların en başarılı korku – gerilim hadiselerinden biri olan Alan Wake, aldığı bütün olumlu –ve yer yer abartılı bulunan eleştirilere rağmen hak ettiği ilgiyi göremeyen oyunlar kervanına katıldı. Yapımcıları uğrattığı maddi zarar sebebiyle, önümüzdeki yıllarda kendisiyle bir daha yüz göz olamama olasılığımız da cabası!
Mirror’s Edge
Mirror’s Edge’in akıbetinin pek çok açıdan Remember Me ile benzeştiğini düşünüyorum. Karşımızdaki oyun, hem dönemin şartları göz önünde tutulduğunda ferah bir fikre, hem de oynayan hemen herkesin olumlu eleştirilerine sahip bir hit! Peki onu overrated yapan tam olarak ne dersiniz?
Mirror’s Edge, pek çok oyuncu için taze kan damarı olmuş ve oyunseverleri heyecandan zangırdatmış bir örnek. Bununla birlikte nasıl underrated çizgisinde tıkanıp kaldığıysa çok büyük bir sır. Halbuki maharetli hanım kızımız Faith suretinde çatılardan çatılara zıplarken; bu oyunun olay olacağına, devrim niteliği falan taşıdığına nasıl da inandırmıştık kendimizi? Lakin evdeki hesap çarşıya uymadı ve Mirror’s Edge, bu gün bile oyunu oynayan pek çok kişi tarafından “Hani bir kız vardı ya çatıda koşuyordu falan… İşte o oyun!” şeklinde anılma talihsizliğinden kurtulamadı! 3 milyona yakın satış rakamı elde eden bir oyun için ne büyük bir acı!
Freedom Fighters
Bir oyun düşünün ki Freedom Fighters gibisinden draje ve akılda kalıcı bir isme ve “Hitman 2’nin yaratıcılarından” gibisinden fiyakalı bir bandrole sahip olsun fakat bu gün geri dönüp bakıldığında aklımızda kalan en ilginç (!) özelliği kahramanımız Chris’in mesleği olsun.
Tesisatçı olan Chris’in Kızıl Ordu’nun karşısına dikilme saçmalığı üzerine kurulan ucuz hamasiyet timsali oyun; bu gün bile popüler video oyun piyasasına pek çok önemli miras bırakmıştır. Üstelik Chris’i de, mesleğini de, davasını da ciddiye alma alıklığını gösterdiğimizi inkâr etmeye hacet yok!
Freedom Fighters, GTA serisiyle birlikte, şifreli oyun hede hötösünden de en çok keyif aldığımız ürün olarak hatırlanır. Özellikle tanrı modunda sınırsız cephaneyle orada burada sürtmek, o dönem için en sevdiğimiz suçlu zevklerimizden biri haline gelmiştir. Dönem şartlarında ufaktan birer devrim talimi olan bu özellikler ne yazık ki Freedom Fighters’ı hafızalarımızda diri tutmaya yetmemiştir.
Cryostasis: The Sleep of Reason
Popüler oyun arenasında Rus yapımcıların borularının da ötmeye başlayacağına dair küçücük de olsa bir umut beslememizi sağlamıştır Cryostasis. Sessiz sedasız piyasadakini yerini almış ve aynı sessizlikle de unutulup gitmiştir. Öyle ki, orada burada dönen underrated listelerinde bile kendisine rastlamanıza imkân yoktur!
Halbuki kıt imkânlarla oluşturulan sağlam atmosferi, akıllıca harmanlanmış gerilim sosu ve oyuncuyu tedirgin eden kasvetli tonlarıyla; korku – gerilim müptelalarını memnun etmeyi başarmış olsa da; ne yazık ki hafızalarımızdaki kredisi konusunda kendisine cömert davranamadığımız apaçık ortada.
Donmuş bir geminin mekân bellendiği oyun, sıcak yaz günlerinde bile zangır zangır titrememizi sağlamıştır. Kim bilir belki de Cryostasis’i bir an önce unutarak, donmuş bedenlerimizin ısınacağına inanarak kendimizi kandırmış bile olabiliriz.
9 Comments
Sabateur u oynamış oyunda sanki assasins creedsin ama muhteşem şekilde assasins creedden daha farklı bir ortam ve oyunun hikayeside güzel az biraz gta ve call of duty tadıda var ama bu ayrı bir zevk veriyor
Diğer oyunları oynamadığım için yorum yapamam. Ama Remember Me için bir iki kelam edebilirim. Aksiyon oyunlarında deneyimim Batman-Arkham ve Saints Row ağırlıklı olduğunu itiraf ederek başlayayım. Belki buna biraz da Tomb Raider serisini katabiliriz. O yüzden “sen ne anlarsın aksiyondan?” derseniz saygı duyarım. Remember Me’ye dönersek, öncelikle oyun fazla tek yönlü (yazar burada ‘lineer’i çevirmeye çalıştı.). Tamam açık dünya oyunu olmamayı seçmiş olabilirler ama oynadığım oyunlara bakınca bu tercih bana negatif yansıdı. Yani güzel bir şehir buluyorum, ortada dükkanlar, ilginç karakterler var, ama ne bir etkileşim, ne farklı yollar kullanabilme şansı. Dolayısıyla oyunun dünyasına girmek pek mümkün olmuyor. İkinci olarak ortada güzel bir hikaye var merak uyandıran, demolarla falan havaya da giriyorsunuz, ama yaptığınız şey duvarlara tırmanmaya çalışmak, bir binadan diğerine atlamak, arada düşmanlar geliyo alakasız, onları dövmek, ki bu aksiyonların hepsinin önceden planlı olması da ayrı bir negatiflik. Yaptığım çoğu hareket hikayeyle alakalı değil. Meydandaki bir adamla konuşmak için duvarları aşıyorum, binalardan atlıyorum, polisleri dövüyorum. Meydanda adamla konuşurken niyeyse demin beni yakalamak için canını dişine takan polislerden iz yok. Bir de tam tanımlayamadığım bi yapmacıklık, bi ruhsuzluk var oyunda. Bu arada bu negatif yönlerine rağmen kötü bi oyun değil, yanlış anlaşılmasın. Hani oyun açıklamalarında bi buçuk sayfa olumlu şeyler yazar, son yarım sayfada “bunlar da negatif yönler” dersiniz ya, o hesap. Neyse işte bu yüzden hakkı yeniyo bu oyunun..
Bu arada bu listeye Kingdoms of Amalur’u almayarak ciddi bir hata yapmışsınız dostum. Bir aksiyon-RPG’den beklediğiniz herşey var. Senaryosu, karakter yaratma ekranı, düşmanları, silahları, yan görevleri, dünyası, hepsi benim diyen RPG’lerle kapışacak düzeyde ama başarısızlığı ile firma batırdı. Unutmamalı..
Evet ya Amalur MMO’sunun yapılma hayalleriyle çıkarılan bir oyundu, yanlış hatırlamıyorsam hikayesine RA Salvatore’un eli değmişti. Firma battı, çok yazık oldu
Hikayeyi Salvatore yazdı, karakterleri Todd McFarlane(Spawn) tasarladı, oyunun baş tasarımcısı da Ken Rolston, ki kendisi Elder Scrolls Morrowind ve Oblivion’in baştasarımcısıydı. Rüya kadro diye haberleri çıkışmıştı zamanında. Ama nedense böylesi güzel bir oyun hakkettiği yerlere gelemedi.
Mirror’s Edge ve Alan Wake gerçekten başarılı oyunlardı. Oynamayanlar tarafından underrated yapıldığına eminim.
Mirror’s Edge basit bir 2D running stick man kavramından çıkmış; insanı grafiklere, taktiklere, inventory/item kaygısına boğmadan; bir şeyler başarabilen, ajanımsı sınıfı temsilen, temiz bir şekilde yaratılmış bir oyun. Öldüğünüz noktada “Yok artık, oraya zıplayamaz ki” diyerek 38 kere deneyen oyuncular yarattı.
Alan Wake = Stephen King romanı zaten. Hangimiz Hayvan Mezarlığı’nı okurken ormanda dolaşmalarda gerilmedik? Evli, mutlu, çocuklu orta yaş yazar beylerimizin başına gelenlere hangimiz şaşırmadı? Gel seni bir de bunu bizzat yaşamaya davet edelim? Ben varım yani şahsen. Vardım.
Yazara not: Bilgisayar oyunları ile ilgili bir liste hazırladığınız zaman; çıkış tarihleri, çıktığı platformlar, yapımcı, metascore vs gibi bilgileri şöyle resimlerin altı gibi bir yerlere koyabilir misiniz? Çok süper olurdu. Ellerinize sağlık.
Advent Rising diyesim var çok. Hayır bir şey değil, güzelim öykü yarım kaldı.
destroy all humans’ı hatırlayan hanginizse tebrikler, çok iyi oyundu. ama remember me oynadığım en balon oyunlardan biriydi. zevkler değişebilir diyelim…