Alpha Protocol

Alpha Protocol

Aksiyon sinemasıyla büyümüş herhangi bir ölümlü için alabildiğine sıkıcı bir isme sahip olduğundan dolayı elimizin tersiyle bir kenara itekledi Alpha Protocol’ü… Evet biraz aceleci davrandık.

Üstelik saçma sapan bug’lar sebebiyle de biletini kesmemizin en doğru şey olduğunu düşündük. Ta ki yakın çevremizdeki oyunseverler, sanki ağız birliği etmişçesine bir anda oyunu övmeye başlayana kadar!

Alpha Protocol, bildiğimiz casusluk öykülerinin üzerine yeni bir şey katmıyordu fakat her birinden bir ölçek barındırıyordu içerisinde. Üstelik bütün bu konsepti de RPG formatına başarılı bir biçimde dikmeyi başarıyordu. Lakin bu gün avangard sayılabilecek bu özellikleri bile Alpha Protocol’ü kolektif hafızalarımızda uzun süre diri tutmaya yetmedi! Halbuki son yıllarda karşımıza çıkan en dişe dokunur senaryolardan birine ev sahipliği yapıyordu A.P. Oyunseverler olarak ne kadar acımasız ve riyakar olduğumuzun en somut kanıtlarından biriydi anlayacağınız. Oyun tanrıları hepimizi affetsin!

 

Silent Hill: Shattered Memories

Silent Hill Shattered Memories

Aslında underrated sınırında kalmasına zerre kadar üzülmediğimiz bir oyundu Shattered Memories… Silent Hill efsanesinin yavaş yavaş dibe batma sinyallerinin çakmasına sebep olmuş ve oyun sona erdiğinde de hafızalarımızdan kolayca silinip gitmişti. Elimizde kala kala “When You’re Gone”un her koşulda bizi sarıp sarmalayan lirikleri kalmıştı kala kala…

Silent Hill serisinin en kısa oyunu olmakla birlikte “iyi ki de bu kadar kısa” dedirtmesi de cabası olmuştur. Halbuki oyun evrenindeki en trajik öykülerden birine ev sahipliği yapmaktadır. Yine de öykü pek çok Silent Hill severi tatmin etmeye yetmemiştir. Bir tarafta “köklere dönüş” vaadinde bulunan diğer tarafta da ufak tefek yenilikler boca etmeye çalışan yapımcılar, oyunu iki tarafa da çekiştirerek bir miktar sündürmüşlerdir kanımca.

5 farklı sona sahip olmakla birlikte serinin pek çok hayranı 3’ten sonrası için ekstra mesai harcamayı pek de uygun görmemiştir. Listedeki oyunlar içerisinde underrated madalyasını bileğinin hakkıyla kazanan oyundur kendisi!

 

The Saboteur

The Saboteur

İşte hiç kimsenin neden oynamaya yeltenmediğini anlayamadığımız bir başka aksiyon güzellemesi duruyor karşımızda. Dönemin en popüler oyunlarının ilginç bir karması gibi duran The Saboteur, kesinlikle orijinal değildi ama bu özelliği onun eğlenceli bir oyun olduğu gerçeğini de değiştirmiyordu hani!

Paris sokaklarından oradan oraya koşturduğumuz oyun, atmosferiyle, zekice yazılmış diyaloglarıyla, tatmin edici öykü anlatımıyla ve kulaklara hitap eden müzikleriyle, hakkında yapılacak pek çok abartıyı hak ediyordu. Film noir kafasına yakın sinematik anlamıyla bizi cezbetse de, PC kullanıcıların korkulu rüyası haline gelen kontrol optimizasyonu sıkıntılarından dolayı da şamar oğlanına dönmüştü.

Yine de bu gün pek çok oyunseverin deneyimlemekten çekindiği bir ürün olması The Saboteur’un niteliklerini görmezden gelmemizin bahanesi olamaz tabi. The Saboteur, zaman içerisinde keşif değeri iyice azalsa da oyun tarihinin en çilekeş mahsullerinden biridir.

 

Destroy All Humans

Destroy All Humans

Oyunu ilk duyduğumuzda ağzımızın suları akmıştı itiraf edelim. Hesapta insan – uzaylı savaşının, uzaylı cenahında yer alacak olmak, o dönem için kulaklarımıza farklı bir alternatif gibi gelmişti. Bu gün bu mevhum her ne kadar bambaşka bir klişeye evrilmiş olsa da…

Gel gelelim bu gün pek çok oyunseverin unuttuğu DAH, kendine has mizah diliyle, her daim muhabbetlere meze olması gereken oyunlar arasında yerini almalıydı. Gel gelelim bütün magazinel uzaylı vukuatlarını bir bir yerine getirdiğimiz (insan kaçırma, dünyaya saldırma, yeri geldiğinde garip ışıklar saçarak şehrin tepesinde gezinme) oyun, beklenen sükseyi yapamadı. PS2 ve Xbox kullanıcılarının bir kısmı bu oyuna şans tanıyarak hayatlarının en doğru kararlarından birini vermiş olsalar da, DAH bu gün underrated rafında ömrünü tüketmiş olan incilerden biri olarak toprağa karışmayı bekliyor!

 

Lost Odyssey

Lost Odyssey

Hak ettiği ilgiye neden ulaşamadığını merak ettiğimiz bir diğer kallavi oyunla listemizi sonlandırıyoruz! Yine bir endüstriyel devrim, post bilmemne bir gelecek tasviri… Bütün teknolojik harala güreleye rağmen savaş alanlarında rakiplerimizin karşısına kılıçlarla kalkanlarla çıktığımız yolculuk, kahramanların büyü gücünü keşfetmeleriyle birlikte bambaşka bir formata taşınıyor. Buradaki “bambaşka” kelimesine abartılı anlamlar yüklememekte fayda var.

Lost Oddysey, kesinlikle nev-i şahsına münhasır bir atmosfere ev sahipliği yapıyordu orası kesin. Büyük yenilikler aramayan oyunseverlerin, bu sıra tabanlı savaş anlayışına dayalı oyundan tat almamasına imkân yoktu fakat ipler, oyun başında geçirdiğimiz süre arttıkça da gevşemeye başlamıştı. Bir noktadan sonra öykü evreninin kuytu köşelerinde gezinmekten ve durmadan patlak veren savaşlara kafalama girmekten başka hiçbir amacımız kalmıyordu oyunda.

Dolayısıyla ne aksiyon dozu, ne karakterlerimizin kazandığı yeni özellikler ne de yeni büyüler ve yetenekler, oyuna geri dönmemizi sağladı. Elbette iyi bir girizgaha sahipti Lost Oddysey fakat oyun süresinden bile kısa sürede kendisini eskitmeyi başarmıştı!

1 2
Author

9 Comments

  1. Melih Serhat Eyrenci Reply

    Sabateur u oynamış oyunda sanki assasins creedsin ama muhteşem şekilde assasins creedden daha farklı bir ortam ve oyunun hikayeside güzel az biraz gta ve call of duty tadıda var ama bu ayrı bir zevk veriyor

  2. Tutku Tuzlu Reply

    Diğer oyunları oynamadığım için yorum yapamam. Ama Remember Me için bir iki kelam edebilirim. Aksiyon oyunlarında deneyimim Batman-Arkham ve Saints Row ağırlıklı olduğunu itiraf ederek başlayayım. Belki buna biraz da Tomb Raider serisini katabiliriz. O yüzden “sen ne anlarsın aksiyondan?” derseniz saygı duyarım. Remember Me’ye dönersek, öncelikle oyun fazla tek yönlü (yazar burada ‘lineer’i çevirmeye çalıştı.). Tamam açık dünya oyunu olmamayı seçmiş olabilirler ama oynadığım oyunlara bakınca bu tercih bana negatif yansıdı. Yani güzel bir şehir buluyorum, ortada dükkanlar, ilginç karakterler var, ama ne bir etkileşim, ne farklı yollar kullanabilme şansı. Dolayısıyla oyunun dünyasına girmek pek mümkün olmuyor. İkinci olarak ortada güzel bir hikaye var merak uyandıran, demolarla falan havaya da giriyorsunuz, ama yaptığınız şey duvarlara tırmanmaya çalışmak, bir binadan diğerine atlamak, arada düşmanlar geliyo alakasız, onları dövmek, ki bu aksiyonların hepsinin önceden planlı olması da ayrı bir negatiflik. Yaptığım çoğu hareket hikayeyle alakalı değil. Meydandaki bir adamla konuşmak için duvarları aşıyorum, binalardan atlıyorum, polisleri dövüyorum. Meydanda adamla konuşurken niyeyse demin beni yakalamak için canını dişine takan polislerden iz yok. Bir de tam tanımlayamadığım bi yapmacıklık, bi ruhsuzluk var oyunda. Bu arada bu negatif yönlerine rağmen kötü bi oyun değil, yanlış anlaşılmasın. Hani oyun açıklamalarında bi buçuk sayfa olumlu şeyler yazar, son yarım sayfada “bunlar da negatif yönler” dersiniz ya, o hesap. Neyse işte bu yüzden hakkı yeniyo bu oyunun..

  3. Tutku Tuzlu Reply

    Bu arada bu listeye Kingdoms of Amalur’u almayarak ciddi bir hata yapmışsınız dostum. Bir aksiyon-RPG’den beklediğiniz herşey var. Senaryosu, karakter yaratma ekranı, düşmanları, silahları, yan görevleri, dünyası, hepsi benim diyen RPG’lerle kapışacak düzeyde ama başarısızlığı ile firma batırdı. Unutmamalı..

    • Berke Kadam Reply

      Evet ya Amalur MMO’sunun yapılma hayalleriyle çıkarılan bir oyundu, yanlış hatırlamıyorsam hikayesine RA Salvatore’un eli değmişti. Firma battı, çok yazık oldu

      • Tutku Tuzlu Reply

        Hikayeyi Salvatore yazdı, karakterleri Todd McFarlane(Spawn) tasarladı, oyunun baş tasarımcısı da Ken Rolston, ki kendisi Elder Scrolls Morrowind ve Oblivion’in baştasarımcısıydı. Rüya kadro diye haberleri çıkışmıştı zamanında. Ama nedense böylesi güzel bir oyun hakkettiği yerlere gelemedi.

  4. Mirror’s Edge ve Alan Wake gerçekten başarılı oyunlardı. Oynamayanlar tarafından underrated yapıldığına eminim.
    Mirror’s Edge basit bir 2D running stick man kavramından çıkmış; insanı grafiklere, taktiklere, inventory/item kaygısına boğmadan; bir şeyler başarabilen, ajanımsı sınıfı temsilen, temiz bir şekilde yaratılmış bir oyun. Öldüğünüz noktada “Yok artık, oraya zıplayamaz ki” diyerek 38 kere deneyen oyuncular yarattı.
    Alan Wake = Stephen King romanı zaten. Hangimiz Hayvan Mezarlığı’nı okurken ormanda dolaşmalarda gerilmedik? Evli, mutlu, çocuklu orta yaş yazar beylerimizin başına gelenlere hangimiz şaşırmadı? Gel seni bir de bunu bizzat yaşamaya davet edelim? Ben varım yani şahsen. Vardım.

  5. Yazara not: Bilgisayar oyunları ile ilgili bir liste hazırladığınız zaman; çıkış tarihleri, çıktığı platformlar, yapımcı, metascore vs gibi bilgileri şöyle resimlerin altı gibi bir yerlere koyabilir misiniz? Çok süper olurdu. Ellerinize sağlık.

  6. Advent Rising diyesim var çok. Hayır bir şey değil, güzelim öykü yarım kaldı.

  7. destroy all humans’ı hatırlayan hanginizse tebrikler, çok iyi oyundu. ama remember me oynadığım en balon oyunlardan biriydi. zevkler değişebilir diyelim…

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.