Her Gün Eve Gelirken İnceden Heyecanlanmak
En tatlı kısmı budur. İşten çıkıp, varsa servise; yoksa otobüse, metroya, metrobüse doğru seğirtirken içinizde mutlu ve huzurlu bir amaçlılık hissi belirir. Ola ki tam o noktada bir arkadaşınız “Abi biz birkaç kişi bir şeyler yiyeceğiz tantunicide, geliyor musun?” derse, içiniz burulur. Eti ağzınıza atarken dakikaları sayarsınız. Eve yolculuklar keyifli hâle gelir. Kapıyı açıp, odanıza girip, eşofmanları çektikten sonra da coşku başlar, rahatlama yaşanır, etrafınızda kuşlar Disney melodileri söylemeye başlarlar.
Kendinizi Tanımlayamadığınız Vakit Kayıplarının Mağduru Olarak Bulmak
Dizilerin böyle bir zaman sarmalı, bir kara delik, adeta bir Interstellar hikayesi olmak gibi kötü huylara sahip olduklarını, bu tip bir ilişkiye girerseniz iyice fark edeceksiniz. Düzeyli ilişkiler, haftada bir saatinizi çaldıklarından sizi çok üzmezler. Yalnız bu tip tutku hikayelerinde, “bir bölüm daha” dersiniz, sonra bir daha dersiniz, sonra bir daha çıkar o laf ağzınızdan ve bir fark etmişsiniz ki saat olmuş 04.00, yarın 08.00‘de mühim sunum var, bütler kaçmış, anne geceliğiyle kapıda belirmiş, eş yataktan atmayı ciddi ciddi düşünür hâle gelmiş…
Bir Noktada Sonsuz Tiksinmek
Bakın, bizim bal yiyen baldan bıkar diye bir atasözümüz var. Bundan kaçamazsınız. Kaçılmaz. Bugüne kadar bunun istisnası olabilmiş çok az dizi vardır yeryüzünde. Üst üste bir diziyi, zamana yaymakta muhteşem bir dirayet göstermediğiniz müddetçe, ne kadar fazla izlerseniz, o kadar daha hızlı tiksinme yoluna girersiniz. Eskiden sempatik gelen karakter bozuklukları, artık klinik vaka olur. Bir zamanlar koltuğunuzun ucunda çözümlenmesini beklediğiniz uzun hikayeler, artık afakanlar basmasına sebebiyet verir. İşte o noktada dizinin bitişi yakınsa, sonrasında yine de iyi hatırlarsınız. Yok uzarsa, uzatma dakikaları sizi yordukça yorar, damağınızda kötü bir tat bırakır, bir daha yapmayacağınıza tövbe edip, bir sonraki sarmala kadar meseleye veda edersiniz…