5. Gaius Baltar – Number Six
Ayrı dünyaların insanları konusunda daha net bir örnek verilmesi mümkün müdür? Sanmıyoruz. Baltar ve Six’in ilişkisi yaşanabileceği her düzlemde yaşandı. Baltar’ın kafasının içinde, bir Saylon gemisinde, dünyada komplo teorileriyle iç içe… Hepsinde de sonuç aynıydı. Tarafların birbirini kullandığı, iç içe geçmiş, hastalıklı bir ilişki. Zaten diziyi kapatan da onlar oldu.
4. Buffy Summers – Angel
Heheyt! O kadar istedik ki bu ikisinin mutlu sona ulaşmasını? Ama olmadı. Angel’ın ödeyecek borçları vardı, Buffy’nin de kurtarması gereken bir dünya. Angel taksiratını affettirmeye Los Angeles’a gitti, Buffy kasabasında kaldı ama bağları hiç kopmadı. Bir araya her geldiklerinde de umutlandık ama Whedon reyizin onlar için belli ki bambaşka planları vardı, olmadı.
3. Nicholas Brody – Carrie Mathison
Brody ve Mathison, kimin elinin kimin cebinde olduğunu bilemediğimiz bir üç sezon boyunca o kadar fırtınalı bir ilişki yaşadılar ki, aklımız, hayalimiz durdu resmen. Kimin kimi oynadığından, kimin kimi kumpasa soktuğundan hiç haberimiz olmadı. Ama en sonunda gördük ki, aşkları sahiciydi. Hatta tüm dizi boyunca, sanıyoruz yalan olmayan tek şey bu ilişkiydi.
2. Atia of the Julii – Marc Anthony
Bir sahne var Rome’un final bölümünde. Spoil etmek istemiyorum. Sadece bir sahne var, ondan söz etmek istiyorum. Atia’nın bir bakışı var, Marc Anthony’nin önünden geçen cesedine. Tek bir bakış. İki sezon boyunca yaşanmış tüm kalp ağrıları, tüm yalandan umursamaz tavırlar ve gerçek hislerin özeti bir bakış. O bakış, bu ilişkinin mührüdür. Muhteşemdir.
1. Nate Fisher – Brenda Chenowith
Gelmiş geçmiş en epik TV ayrılığı nedir diye sorsak, Nate ve Brenda’nın ayrılıklarından apayrı bir liste çıkartabiliriz, orası kesin. Nate ve Brenda, tüm Six Feet Under boyunca mide bulandırdılar, umutlandırdılar, sinirlendirdiler ve aşık ettiler. Hem kendilerini, hem de ekran başındaki bizi. En nihayetinde hiçbir zaman olmaları mümkün değildi ve ölesiye olamadılar.