Facebook… Kimisi için çoktan terk edilen, akrabalarla dolu bir bataklık; kimisi için de sanal bir nüfus cüzdanı. İster kullanın ister uzaktan bakın, 2.3 milyar aktif kullanıcısıyla Facebook’un, milenyumdaki en önemli sosyal platformu olduğunu inkar edemezsiniz. Bu kadar aktif kullanıcısı varken Facebook’a sıradan bir platform demek zaten hata olurdu. Günlük hayata dair ne varsa bir parçası da Facebook’ta kendine yer edinmiş durumda: Sosyal gruplar, aktiviteler, ticaret ve belki de en önemlisi olan siyaset… Hatta spesifik olarak ‘seçim dönemi siyaseti’.
Zaten son birkaç senede Facebook’un başına ne geldiyse, arkasındaki nedene baktığımızda ‘siyaset’ kelimesini görebiliyoruz. Geçen sene yaklaşık bu zamanlarda patlayan Cambridge Analytica skandalını hatırlarsınız. Hatırlamıyorsanız da şu nefis yazıdan okuyun, bilgilenin.
Şimdi sevgili geekler, siyasetin nasıl yapıldığıyla ilgili bir sürü yorum var. Siyaset duyguya hitap eder diyen de var, rakam işidir diyen de. İdeali ise bu ikisinin birleşimidir aslında; siyaset rakamlarla belirlenir, duyguyla beslenir. Bu iki düşüncenin harmanlanması da, siyasi figürlerin attığı her adımın nitelikli bir reklam kampanyasına dönüşmesiyle sonuçlanır. İster siyasi ister ticari, fark etmeksizin; bir reklam kampanyasını başarılı kılan formül ise şudur: Hedef kitleni öğren ve kitleni doğru besle.
Veri Bilimi 101’e Hoş Geldiniz
Konuyu siyaset ve sosyal medyaya taşımadan önce bir “veri bilimi 101” parantezi açmam gerek. Hedef kitle, tahmin edilen ya da tecrübeye dayanan bir kavram değil aslında. Her ne kadar siyasette “bizim insanımız” demeçlerini duysak da hedef kitle seçiminin arkasında koskoca bir bilim var. Tecrübeyle sabitlenen normlar bile, arkasında bilimsel kanıt olmadıktan sonra kabul edilmez. Hele de konu siyaset gibi hassas ve kritik ise.
Teknoloji ile alakası olan ya da iş hayatına atılmış kişiler bilir. Bilmeyenler veya bilip de veri bilimini küçümseyenler için ise çok taze bir örnek sunmak isterim. Misal, geçtiğimiz hafta sonu yapılan yerel seçimler. O halde başlıyorum:
Pazar günü oy vermek için gideceğim okulun yerine Google’dan baktım, doğru mu hatırlıyorum diye emin olmak istedim. Okula yürürken Spotify’ı açtım, müzik dinleye dinleye yürüdüm. Yaklaşık bin adım atmışım. Oyumu verdim, çıkınca da Türkiye’deki en büyük market zincirlerinden birine gidip kahvaltılık bir şeyler aldım. Tabii, direkt istediğim ürünün olduğu reyona gitmedim, önce biraz gezindim. Sadakat kartıma puanımı işletip ödemeyi kredi kartımla yaptım. Sonra da eve gelip Netflix’ten dizi, YouTube’dan video izledim. Drive’da şu anda okuduğunuz bu yazıyı yazmaya başladım. Akşam, seçimleri internetten takip ettim. Twitter’da retweetler, like’lar havada uçuştu. Gecenin sonunda ise telefonumun sağlık uygulamasına göre ise üç saatlik derin bir uyku çektim.
Şimdi bir bakalım. Sırf bir günde, neredeyse bütün gün evde oturmama rağmen, en az 10 platform beni takip etti diyebiliriz. Bu platformların her biri benim günlük hayatımın ufak bir parçasına hakim. Platformların sahibi olan şirketler de benim verilerimle, istedikleri sonuca varabiliyorlar. Bir günde tek başıma ben bu kadar veri üretiyorsam, kim bilir sırf İstanbul’da tek bir Pazar günü kaç milyon veri üretilmiştir. İşte tam da bu kalabalık verinin belirli kurallar doğrultusunda, belli çıkarımlar yapmak amacıyla işlenmesine “büyük veri” diyoruz.
Peki, benim verimi şirketler ne yapsın? Onu da kabaca üç maddeye indirgeyebiliriz. Elinizde kullanıma hazır, tertemiz aşağıdaki gibi bir veri var diyelim:
“Aslı iki aydır abur cubur almıyor.”
Bu “tespit” kısmı. Elindeki veriyi hiç yorumlamaya gerek kalmadan her şirket bunu söyler. Şirketin yorumlanmamış bu verisi bile çok önemlidir. Yorumlamadan satabilir; tabii belli kurallar çerçevesinde.
“Aslı iki aydır abur cubur almıyor, ama başka gıdalar alıyor. Öyleyse, Aslı artık sağlıklı besleniyor.”
Bu “çıkarım” kısmı. Artık veri yorumlanıyor. Düzenli müşterisi olduğum büyük market zinciri, benim alışkanlıklarımı anlamaya çalışıyor. Tespit ve çıkarım adımları sayesinde ben artık sağlıklı ürünler satan herkes için hedef kitlenin içindeyim.
“Ben Aslı’nın sağlıklı hayatına uygun ne satabilirim?”
Benim bu şirkete sağladığım veri, artık amacına uygun “kullanılmaya” başlanmıştır. “Sağlıklı beslenen insanlar” hedef kitlesine uygun olan ürünler, artık bana reklamlarla önerilmeye başlanır. Artık sağlıklı beslendiğimi düşünürsek de, benim bu ürünleri alma ihtimalim yükselir. İdealde hem ben isteyeceğim ürünleri almış olurum, hem de şirketler ellerinde bulunan veriyi kullanarak daha fazla para kazanmış olurlar. Bir nevi kazan-kazan durumudur. Basitçe veri bilimi böyle çalışır.
En Yeni Sosyal Medya Fenomenleri: Siyasetçiler
Veri bilimini az çok kavradıysak dönelim konumuza. Siyaset rakamlarla belirlenir, duygu ile beslenir dedik. On yılı aşkın bir süredir de sosyal medya, özellikle de Facebook, siyasetin bu iki bacağının üstüne yerleştirilmiş en güçlü platform. Elinde bulundurduğu veriler saymakla bitmez. Bir kere Facebook, neredeyse kullanıcısının sanal nüfus cüzdanı haline geldi. Nerede yaşıyorsun, kaç yaşındasın, cinsiyetin ne; ne düşünüyorsun, nelere gülüyor, nelere kızıyorsun… Bunların hepsini rahatlıkla bilecek kapasitede.
Her kalabalık toplulukta olduğu gibi, bu sosyal mecralarda da siyaset konuşuldu. Buradaki potansiyeli erkenden gören politikacılar da durur mu, katıldılar mavi logolu sosyal medya bombası Facebook’a.
2008 yılında Obama, tüm dünyaya “Sosyal Medya ve Siyaset 101” dersi verdi. Benim hedef kitlem gençliktir, dedi; gençler neredeyse oraya gitti. Gençler de sosyal medyadaydı tabii ki. Sekiz senelik başkanlığı boyunca hedef kitlesi ile ilişkisini yüksek seviyelerde korudu. Bu sayede de, aldığı aksiyonlar ne yönde olursa olsun Amerikan tarihine en “cool” başkan olarak yazıldı. Siyaset sosyal medyaya yön verirken, sosyal medya siyasete yön vermeye başladı.
Ateş Ulusunun Saldırmasıyla Her Şey Değişti…
Cambridge Analytica skandalına döndük dolaştık tekrar geldik sevgili geekler. Çünkü bu skandal, Facebook başta olmak üzere tüm sosyal medya platformları için bir dönüm noktası niteliğinde.
Aslında Cambridge Analytica skandalının patlamasının birden fazla sebebi var. İzinsiz veri kullanımı bunların başında geliyor. Yiğitcan da yazısında bahsetmişti: Kullanıcıların doldurdukları bir anket, kendi arkadaşlarının verilerinin de iletilmesine sebep olmuş, milyonlarca veri izinsiz alınmıştı. Peki bu verilerle ne yapıldı?
Veri biliminin kullanımını üç basit maddeye indirgemiştik, gelin tekrar hatırlayalım: Tespit, çıkarım ve reklam.
- Tespit: Bireylerin bilgileri belirli kategorilere ayrıldı. Demografik bilgilerden siyasi görüşlere 50 milyon insana ait zibilyar tane veri tespit edildi
- Çıkarım: Bu veriler belirli sosyolojik dogmalarla bağdaştırıldı ve sonucunda kişilik analizleri yapıldı. Bireylerin siyasi görüşleri ve kampanyalara gösterilecek tepkiler, kullanıcıların kişiliklerine bağlandı.
- Kullanım: 50 milyonun davranışlarını önceden tahmin edebilen Cambridge Analytica, bunu Amerikan seçim kampanyalarında ve Brexit oylamalarında kullandı. Nabza göre şerbetin sözlük tanımı yapıldı; kullanıcıların davranışlarına uygun kampanyalar çıkıldı. Spekülasyon yapmaya uygun kişilikteki insanlara, buna göre reklamlar verildi. Sağ görüşten kişilere, sırf seçmeni harekete geçirmek adına sol görüşün ekstrem örnekleri gösterildi. Hatta öyle ilginçti ki, bu reklamların doğruluğu bile tartışıldı. Aslında biz kendi ülkemizde televizyonda nasıl kışkırtıcı politika gördüysek, bir nevi aynısını Amerika’da Cumhuriyetçi Parti, İngiltere’de de Brexit yanlıları Facebook’ta yaptı.
Cambridge Analytica’nın edindiği verileri, korkutucu bir verim ile işlediğini görüyoruz sevgili geekler. Sadece seçim kampanyalarında kullanılmak üzere 50 milyon insanının kişilik analizini yapıldı yahu. Etkilenmemek mümkün değil adeta.
Peki sonrasında ne oldu? Cambridge Analytica skandalı kapsamında neler olduğunu merak ediyorsanız ya da olaya daha da hakim olmak isterseniz sizi şu röportaja yönlendiriyorum.
Facebook Halk İçin Mi?
Skandallar gelip geçer. Peki, Facebook bu skandaldan nasıl bir ders çıkardı? Skandalı takip eden bir sene boyunca atılan adımlardan yola çıkarak Facebook’un aşağıdaki dersleri aldığını düşünüyorum:
Kullanıcılarımı korumakla yükümlüyüm.
E bir zahmet! Facebook’ta her yaştan, ırktan, inançtan, siyasi görüşten insan var. Bu kadar insanın birbirine zarar vermeden sanal bir hayat sürmesi ise ne yazık ki belli kurallar çizilmedikçe mümkün değil. Burada zarardan kastımız zorbalık, nefret söylemleri ve hatta şiddet dolu içeriklere kadar her şeyi kapsıyor.
2018 sonu gibi aldığı karara göre Facebook, bünyesinden nefret söylemi, zorbalık, ırkçılık, şiddet gibi zarar verici içerikleri arındırmak adına sağlam adımlar attığını açıkladı. Çeşitli meslek duayenlerinden ve sosyal bilimler akademisyenlerinden oluşan bir ekip sayesinde neyin nefret söylemi olduğunu tartıştılar. Facebook sınırları içerisinde bir nevi ahlak kuralları değerlendirildi diyebiliriz.
Kullanıcılarımın verisi onlara aittir.
Bu, aslında biraz olayın sonucu doğurması niteliğinde. Camridge Analytica’nın buradaki etkisi çok büyük tabii. Özellikle Avrupa’da son yıllarda kişisel verilerin korunması adına çok önemli adımlar atılıyor. Facebook ve Google’ın yanı sıra bankalar için de Avrupa’nın tutumu bu yönde. Bireylerin kendi verilerinin kullanımına hakim olması asıl hedef.
Siyasi kapsamda şeffaflık ve toplum bilincinden sorumluyum.
Belki alınan en kritik kararlardan biri de bu. Siyasetin içinde olduğunu kabul eden bir açıklama aslında. Siyaset kapsamında platformu şeffaf ve bilinçli kullanım için bir kılavuz bile hazırladı Facebook. Bu konudaki aksiyonlardan biri de herhangi bir sayfanın verdiği tüm reklamların görülebilecek olması. Hedef kitle siz olmasanız da, istediğiniz siyasi partinin tüm hedef seyircisine yönelik yaptığı reklamı siz de görebileceksiniz. Facebook’un siyasi partilere yönelik hazırladığı bu kılavuz, hafta başında Türkçe’ye de çevrildi. Bu seçimlerde bir rol oynamasa da bir sonraki seçimlerde reklam şeffaflığının nasıl kullanılacağını merak ediyorum doğrusu.
Sosyal medyanın büyüklüğünü şu 2019 senesinde yeni anladım sanmayın. Tam tersine, bu platformun kurucularının sahip oldukları gücü yeni anladıklarını düşünüyorum. Özellikle siyaset gibi hassas ve manipülasyona açık konularda ise bilinçli olmakta fayda var. Artık en ufak bir veri bile azami önem taşıyor. Her firmanın, platformun ya da siyasi partinin veri kullanımı politikasına erişim kolay. Okuyun, bilgilenin. Bilinçli olmak bir nevi görevimiz. Çünkü siyasetin belirlendiği rakamlar arasında bizler de varız.
Dikkatli olun.