Bazı adamlar vardır, ne yaparlarsa yapsınlar gerçekten her zaman belirli bir kalitenin üzerindedir. Çünkü yaşamla ilgili bir algıları vardır ve bu algıları zamanla sadece daha bilge bir şekilde gelişir. Daha güçlü olur, zayıflamaz. İşte Vince Gilligan böyle bir adam. Televizyon işinin nasıl yapılacağını biliyor. Bir hikayede önemli olan şeyleri, kamera yardımıyla aktarmak konusunda çok kuvvetli bir algısı var. Böylesine bir göz ve yetenek kolay kolay gitmez ve böyle adamlara yaptıkları her iş konusunda güvenebilirsiniz.
Breaking Bad, TV tarihinin en önemli yapımlarından biri olarak altın tahtında oturuyor. Ortada çok ciddi bir hikaye, çok ciddi bir prodüksiyon var. Başından itibaren nasıl gideceğini bilen bir yapı ve bu yapıyı kesinlikle kaybetmiyor.
Bence dizi işinin en önemli kıstaslarından biri ilk günden kurgulanan disiplinin kaybolmaması ve bu çizgi üzerinde belirlenen kalitenin sürekli olması. Bu senaryo olsun, hikaye olsun, yönetmen olsun, kamera olsun, her alan için gerekli ve önemli bir husus. Söz konusu dizi gibi çok yönlü bir işe girilecekse, bunun her yanının iyi yağlanmış bir motor gibi çalışıyor olması lazım. Kurgu, senaryo, görüntü, zamanlama, oyunculuk, diyaloglar ve geri kalan her şey birbiriyle çok yüksek bir sinerjide gitmeli. Breaking Bad, bu sebeple başarılı oldu ve yine bu sebeple Vince Gilligan ne yaparsa yapsın başarılı olacağını kanıtladı.
Better Call Saul ilk duyurulduğu zaman, yarım saatlik bir komedi olarak düşünülmüştü. Açıkçası komedinin Breaking Bad kurgusu üzerine nasıl gideceği konusunda şüphelerim vardı, fakat bu şüpheler Gilligan’ın kurguyu bir saatlik dramaya çekmesiyle giderildi. Şimdi karşımızda Breaking Bad kadar iyi yazılmış fakat Saul Goodman karakterinin hafifliği ile yoğurulmuş bir yapım var. Fakat Better Call Saul Breaking Bad gibi güçlü bir iş ve bu yüzden gönül rahatlığı ile şükredebiliyorum.
Better Call Saul, Vince Gilligan ve Peter Gould tarafından yaratılan bir spin-off. Breaking Bad’deki yoz avukat Saul Goodman’ın hikayesini anlatıyor. Bol bol kara mizah var ve peşinen söyleyeyim Breaking Bad’i sevdiyseniz bunu da seveceksiniz. Eğer daha izlemediyseniz üç bölümü çıkmış durumda. Her bölüm, Breaking Bad’den alıştığımız kaliteyi ve atmosferi sürdürüyor. Müzikleriyle, yapısıyla ve karakterleriyle Breaking Bad’de yalanan o ince çizgi, bu yazıda bahsetmek istediğim şey aslında.
BCS’un, Breaking Bad’deki ince çizgiyi yakalamış olması, tamamen Gilligan’ın yarattığı dünyayı ortak bir bileşimden görmesinden dolayı aslında. Gould’da Gilligan ile birlikte Breaking Bad’in bütün sezonlarında çalıştığı için, ikilinin birlikteliğinin ardında Heisenberg-Pinkman tadında bir kimya var. Bu sebeple bir kurgu yarattıklarında müzik, görsellik, karakterler ve dünya bir arada gidiyor, bu da bize Breaking Bad’den alıştığımız tadı veriyor diyebilirim.
Better Call Saul, Saul Goodman’ın hikayesi. Bu adamı biliyoruz, kendisi arsız bir avukat. İçinde bir yerlerde iyilik var fakat her insan gibi bunu uygulamaya geçirmede sorunlar yaşıyor. Sürekli olarak toplumun koyduğu vicdani sorumluluklar ve yaşamını idame ettirmek için yapması gereken bencillikler ile cebelleşen bir tip Goodman. Fakat yine de karakter Breaking Bad’de görmeye alıştığımız ve bildiğimiz Saul Goodman değil. Daha o noktaya gelmediğini de veriyor dizi yani.
Better Call Saul’da, Bob Odenkirk’ün canlandırdığı karakter James McGill isimli güçsüz bir avukat. Müşterileri yok, kamu için çalışıyor ve ciddi anlamda maddi sıkıntılar içerisinde. Hatırlarsanız Saul Goodman Breaking Bad’de tanıdığımız kadarıyla gayet başından beri parası olan, nüfuzu olan ve “bunu yapabilecek birilerini tanıyorum” lafını hep cebinde tutan bir karakterdi. Burada öyle değil işte. Gilligan, Saul Goodman gibi tahmin edilmesi kolay bir karakteri seyirciye izletmek için tamamen baştan yaratma yoluna gitmiş ve bunu karakterin adını değiştirerek (James McGill olayının Breaking Bad döneminde yazılmış olduğunu sanmıyorum) gerçekleştiriyor. Dizinin başındaki malum sahnede Cinnabon’da gördüğümüz adam Saul Goodman, James McGill değil fakat siyah beyaz sahneler bittikten sonra gördüğümüz adam James McGill. İkisi çok farklı karakterler. Tek ortak yanları, aynı aktörü paylaşıyor olmaları.
Breaking Bad’in bu kadar başarılı olmasının ardında yatan şey karakter gelişimi ve karakter gelişiminin hikayeye yansımasıydı. Walter White’ın korkak bir aile babasından zaman geçtikçe “korkulacak biri” haline dönüşmesini izlemek dizinin bütün olayıydı. Aynı gelişim bütün karakterler için geçerli olsa bile, dizinin asıl olayı buydu. Gilligan bunun seyirciyi nasıl dünyanın içine soktuğunun farkında, bu sebeple Better Call Saul’da Gould ile birlikte aynı stratejiyi kullanıyorlar. İlk bölüm itibariyle kafada bir sürü soru işaretleri kalıyor. “Bu herif nasıl Saul Goodman oldu, bu herif nasıl içinde bulunduğu durumdan o aşina olduğumuz kirli hukuk imparatorluğunu kurdu?”
Bütün bunların cevabını ilk sezonun altı bölümü içinde görebilir miyiz bilmiyorum. Gelen üç bölüm, cevaplardan çok sorularla karşılaştırıyor seyirciyi. Jim’in abisiyle olan ilişkisi, Mike’ın konumu ve Hamlin ile giriştiği rekabet nasıl kalan 3 bölümde cevaplanır tahayyül etmek zor ama şimdiye kadar gördüğüm hikaye beni çok ama çok heyecanlandırıyor.
Peşinen söyleyeyim, Jimmy’nin hikayesi bildiğimiz hukuk dizilerindeki gibi değil, hatta hikayede hukuk denilen nanenin çok az yeri var. Breaking Bad’den alıştığımız şiddetin kol gezdiği, akıl oyunlarının yer aldığı ve karakterlerin çatışmalarının odağa konulduğu bir dizi bu. Her ne kadar Jimmy’nin kamu avukatlığı sekanslarını izlemesi çok keyifli olsa bile, bunun sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyoruz.
Better Call Saul, ilk bölümüyle direkt izlenme rekorlarını altüst etmiş durumda. Dizinin geleceği yer de şimdiden belli zaten. 13 Bölümlük ikinci bir sezonu da AMC tarafından sipariş edildi. Zaten Vince Gilligan babanın dizisini “iptal etmek” Breaking Bad’den sonra yemezdi sanırım. Sonuçta burada TV tarihinin en önemli yapımlardan birisinin spin-off projesinden bahsediyoruz.
Ben ayrıca bir zaman kapsülü yapıp fırlatmak istiyorum, ve iddia ediyorum; Better Call Saul, bazı yönlerden Breaking Bad’den çok daha iyi bir dizi olacak. Gilligan ve Gould projeyi alıp tepelere çıkartacak ve bunu yaparken farkında bile olmayacağız. Ben gerçekten çok güzel kurgular, şahane yazılmış karakterler ve destansı bölümler bekliyorum. Özellikle eski karakterleri ilk üç bölümde yaptıkları gibi akıllı bir şekilde kullanmaya devam ederlerse yine Breaking Bad finali tadında akıllara zarar bölümler görmemiz işten bile değil.
Üç bölüm sonra bu ilk sezon son bulacak, işte o zaman uzun bir sinopsis yazısı da yazacağım, fakat şimdilik önümüzde üç bölüm daha var ve bu üç bölümde çok şey değişebilir. Eğer başlamadıysanız Better Call Saul’a başlamamak için hiç bir sebebiniz kalmasın, kesinlikle Breaking Bad’siz kalan bünyelere ilaç gibi gelen, muhteşem bir dizi olmuş. Bob Odenkirk’ün performansı gelecek sezon ödüllere boğulacak zaten. Biz de “demiştik” demek için burada olacağız.
5 Comments
İlk sezon 6 bölüm değil 10 bölüm olacak.
benim breaking bad’i izlerken favori karakterim saul’du cidden breaking bad’in senaristleri o kadar iyi bir karakter yaratmışlardiki resmen dizinin akışını değiştirmişti saul eyer olmasaydı dizi çok farklı ilerlerdi bence büyük konuşmak istemiyorum ama ileride breaking bad’i geçebilir çünkü yönetmen daha tecrübeli şuan
Saul’un gençliği o. Mcgill firmasının şöhretini kullanmaması için ismini değiştirmesinden bahsediliyordu bir bölümde. Oradan bağlanıp kendi ismine dönecek gibi ileride sanki.
Nasıl yapacaklar konuyu nerelere getirecekler bilmiyorum ama Breaking Bad’ dan daha iyi bir dizi olacak gibi.
Yazıdaki 5 kelimeden bir tanesi Breaking Bad olmasaydı daha iyi olurdu sanki.
İzlemeyen arkadaşlar size nacizane tavsiyem Breaking Bad tadı ve ondan esintiler falan beklemeyin güzel bir dizi izleyin zevk almaya çalışın, yazıyı yazan arkadaş gibi acaba nerden Breaking Bad çıkacak diye kasmayın… vay be 3 kez Breaking Bad yazmışım bununla 4 oldu (!)