Will Smith, bundan birkaç yıl öncesine kadar dünyanın en büyük film yıldızıydı. Gerçekten, mübalağa yapmıyorum. Sadece başrolü oldukları filmler dikkate alındığında en çok gişe yapan oyuncu oydu. Gişede 150 milyon dolar barajını en çok üst üste geçen aktördü, en çok filmi üst üste bir numarada açılış yapmış olan aktör de kendisiydi ve yanlış bir hamle yapması imkansız gibi gözüküyordu. Sonra, 2008’deki Seven Pounds’dan sonra bir süre mola verdi kendine. O sırada Will Smith isminden çok, çocuklarının kariyerleriyle ilgilendi.
2012’de Men in Black 3’le fırtına gibi bir dönüş yapıp, kendi gişe rekorunu kıran Will Smith, araya Winter’s Tale ve After Earth gibi iki fiyasko sıkıştırdı ama şimdi Focus ile en iyi yaptığı şeye, yani sempatik, komik ve hafif tehlikeli karakterleri oynamaya geri dönecekmiş gibi duruyor. Üstelik bununla da kalmayıp, gelecek sene süper kahraman furyasına da katılacak ve Suicide Squad ile DC evrenine giriş yapacak. Biz Focus’tan da, Suicide Squad’dan da çok umutluyuz. O yüzden şimdiden ilan etmekte bir sakınca görmüyoruz, bizce Will Smith geri döndü!
E o zaman buyurun, kendisinin unutulmaz filmlerini şöyle bir sıralayalım. Baştan bir uyarı, kendisinin oynadığı serilerden birer film alıp koyduk. Yani bize “Bad Boys II nerede?” diye sormayın. Her serinin mensubunu temsilci olarak düşünebilirsiniz. Buyurun!
Six Degrees of Seperation
Will Smith şu sıralarda başrolden başka bir şey yapınca şaşırıyoruz haklı olarak; zira aktörün Six Degrees of Seperation ile son filmi The Winter’s Tale arasında yardımcı bir rol üstlendiği tek bir filmi yok; en azından konuk oyunculukları saymazsanız. Fakat bu film çıktığında Will Smith hâlâ sadece TV dizisi olan bir rapçiydi. Daha filmi tek başına götürdüğü günler gelmemişti anlayacağınız, fakat yine de Oscar’a da aday olmuş bir filmde oynamak, onun için iyi bir kariyer hamlesi oldu.
Bad Boys
Will Smith’in ilk büyük bütçe filmi olmasının yanı sıra, Bad Boys’un başka bir önemi de var. O güne kadar sadece Got Milk reklamlarıyla sektörle ilgili kişilerce tanınan bir yönetmeni hediye etti bizlere: Michael Bay. Şimdilerde para içerisinde yüzen Bay’in ilk uzun metraj filmi olan Bad Boys o dönem pek bir beğenilmişti izleyiciler tarafından. Fakat pek çok 90’lar filmi gibi Bad Boys da kötü yaşlandı. Ki, kötü yaşlanan filmler demişken…
Independence Day
Will Smith’i “umut vaat eden aktör” statüsünden alıp, bir film “yıldızı” yapan şey buydu işte. Jeff Goldblum ile birlikte oynadıkları filmde Will Smith birden kendini içinde Bruce Willis’lerin, Steven Seagal’ların durduğu panteonda bulmuştu. O bir aksiyon yıldızıydı artık. Şimdi bir şeyi itiraf edelim, Independence Day zamanında izlediğimizde çok nefes kesen, etkileyici bir film gibi geliyordu; ama şimdi yangından yana çekilerek kaçmak ve bir Mac’i sorunsuzca uzaylı bilgisayarlarına bağlamak gibi imza Emmerich saçmalıkları çok ayağına dolanıyor filmin…
Men in Black
Will Smith’in kariyeriyle ilgili söyleyebileceğiniz çok fazla şey olabilir. Hayatıyla da ilgili döktürebiliriz sabaha kadar. Çocuklarını çok göz önünde tutmaya çabalaması, Fresh Prince’in hâlâ ekmeğini yemekten gocunmaması… Ama bir şey konusunda mutabakata varmamız gerekir, adam kariyer adımlarını çok sağlam atıyor. Men in Black de bunun kanıtı. Independence Day ile bir aksiyon yıldızı oldu bir anda, ama bunu tipik aksiyon filmleriyle devam ettirme kolaylığına direndi. Onun yerine gidip, tüm zamanların en iyi bilim-kurgu komedilerinden birinde oynadı. Ki dönüp baktığımızda, Men in Black Smith’in şüphesiz en iyi yaşlanan işi konumunda…
Enemy of the State
Dedik ya, Smith kariyer adımlarını atarken akıllıca davranıyor diye? 1998’e geldiğimizde Smith’in cebinde bir aksiyon-komedi, bir bilim kurgu-aksiyon, bir de bilim kurgu-komedi rolleri vardı. Bunların üzerine çok rahatlıkla bir kariyer kurabilirdi Smith, fakat 98’den sonra Men in Black II’ye kadar bu tip rolleri tekrar oynamadı. Bu farklı dönemde çektiği ilk film, aslında ta o günden bu zamanların dertlerini anlatan komplo-gerilim filmi Enemy of the State’ti. O zamanlar “hükümet her hareketimizi dinliyor” lafı çok komik bir laftı. Bir de şimdi söyleyin bakalım, kimse gülecek mi?
3 Comments
Yedi Yaşam nerde
The Pursuit of Happyness. Gözü dolmayan bizden değildir.
Seven Pounds bence üstadın ilk 3 fimi arasındadır.
Hitch (Aşk Doktoru diye Türkçeye çevirilmiştir) bu listede nasıl olmaz? Will Smith’in en çok izlediğim filmidir. Seven Pounds da listeye eklenebilecek filmlerden biri bence de..
Hancock çıkış fikri olarak güzel fakat bu fikirle ne yapacağını bilememiş, başarısız bir filmdi. Bugün aynı şekilde çekilse, yine aynı şekilde konuşulur. Shark Tale öylesine Nemo özentisi bir filmdi ki, adeta spin-off’u gibi duruyodu. O yüzden başarılı olmasına imkan yoktu.
Diğer filmlerin herbiri ayrı keyifliydi ama Men in Black ve Enemy of the State’i ayrı bir yere koymak lazım, bugün hala o zaman ki tadı verebilen nadir filmlerdir. Independence Day ise herkesin dövercesine eleştirdiği ama bence bilimkurgu diil de bir parodi olarak, bir komedi-aksiyon filmi olarak bakılması gereken bir film. Saçmalıklarına takılı kalmazsanız çok keyifli bir filmdir. I, Robot’u da aynı şekilde değerlendirebiliriz. Asimov’un temel aldığı felsefi fikirleri fazla yüzeysel geçtiği konusunda eleştirebilsek de, sonuçta eğlenceli bir filmdi.