Ülkenin yeni çizgi roman dergisi Yabani 2’nci sayısını okuyucusuna sundu. Ben de henüz dergi taze olduğundan derginin incelemesini spoilersız biçimde size sunmak istedim. Dergimizin bu sayısında dört devamlılığı olan çizgi roman, bir uyarlama çizgi roman, üç hikaye bulunuyor. Hikayelerin sayısının artması benim adıma güzel bir durumken dergiyi sırf çizgi roman okumak için alanlara hayal kırıklığı olacak mı onu yorumlarda göreceğiz. Bir uyarlama haricinde tek sayılık çizgi romana yer verilmemesi ise dikkat çekici başka bir durum. İçeriğin detaylı ama spoilersız incelemesini resimden sonra okuyabilirsiniz.
İlk sayıda fark ettiğim, ancak derginin ilk basım denemesi olmasına verip incelemede yer vermediğim renk sorununun bu sayıda düzeltilmesi beni çok mutlu etti. Derginin içi bu sefer en az dışı kadar çekici duruyor. Sanrı hikayesinin başvuru üzerine sayıya alınmasıyla başvurularının değerlendirileceği sözünün tutulduğunu görmek ayrıca yüz ağartıcı. Derginin genel hattına yapacağım bir eleştiri var. O da geçen sayıda arka bu sayıda ön ve arka kapak resimlerinde yer alan karakterleri derginin içinde bulamamak. Bu beni net olarak rahatsız etmese de dergiyi kapağından yargılayıp alacak kitleyi rahatsız edebilir.
Gelelim çizgi romanların incelemelerine. Sayıda ilk karşılacağımız çizgi roman olduğundan KEŞİF: THX-1138 ile başlamak istiyorum. Keşif‘in yazarlığını Devrim Kunter çizerliğini Tamer Poyraz Demiralp yapmış. Çizerliği Kunter’in yapmıyor olması beni ilk önce “Kunter’in derdini en iyi kendi yansıtır, ne gerek vardı?” gibi bir ön yargıya sürükledi. Ancak çizimleri gördükten sonra utandığımı ve kendime kızdığımı söylemem gerek. Hatta tüm sayıyı okuduktan sonra en beğendiğim çizimin Demiralp’e ait olduğunu söylesem utanç seviyemi tahmin edersiniz. Kendisini daha hareketli bir çizgi romanın çizerliğinde görmek zevkli olur ya da bakarsınız Keşif: THX-138 sonraki sayılarında daha canlı bir hikayeye sahip olur. Zaten buna müsait bir yapıda. Çizgi romanda gelişmiş bir gezegenden gelen THX-1138 adlı keşif robotunun ilkel özelliklere sahip bir gezegene inişini ve ilkel insanlarla iletişime geçmeye çalışmasını okuyoruz. Çizgi romanın çatışması bir keşif robotu ve ilkel insanlar arasında olunca hikaye bir miktar mizah yönü de kazanıyor. Bu da Keşif: THX-1138’i şimdilik insanı güldürebilecek tek Yabani ürünü yapıyor.
İkinci seri çizgi romanımız Şeytan’ın Gölgesi. İlk sayıda başlayıp bu sayıda biten Şeytan’ın Gölgesi için ilk inceleme yazısında şöyle demişim: “Önal ormanda gezerken sırayla ölen gençler klişesinin arkasına daha büyük bir hikaye ekleyerek klişenin duvarlarını genişletmek istemiş. Hikayenin ilk kısmıyla da duvarların ölçüsünü bir alıp düşünmemizi sağlayacak gizemi de yaratmış. Gizem sonuca bağlandığında daha net yorumlar yapabiliriz.” Şimdi net yorum zamanı. Ama ne yazık ki yorumlarım çok iç açıcı olmayacak. Zaten ilk sayıyla kendine içinden çıkmak zorunda olduğu bir klişe yaratan çizgi roman ikinci sayıyla kendini içinden çıkmanın imkansız olduğu başka bir klişeye sokuyor. Katilin motivasyonu düşünebileceğiniz en sıkıcı motivasyonlardan biriyken kendisinin haklanışı da fantastik değer taşımayan bu çizgi roman için fazla gerçek dışı kalıyor. Ne yazık ki bu sefer Bora Örçal’ın çizimi de sürpriz özelliğini kaybettiğinden eseri kurtarmaya yetmiyor. Kadir Önal’ın yazıp Bora Örçal‘ın çizdiği Şeytan’ın Gölgesi vasat başlangıcı ve vasat altı sonuyla Yabani’nin eksi hanesinde yerini alıyor ne yazık ki.
Ayana Devrim Kunter ve Beril Tetik‘in beraber yazdığı Sibel Bozkurt‘un görselleştirdiği bir fantastik çizgi roman. Vampir şövalyeler ve şamanist kurt-kadın kabilelerinin mücadelesini konu alacak. Alacak, diyorum çünkü Ayana bu sayıda ancak kısa bir giriş yapma fırsatı elde etmiş. Yine de sahip olduğu az sayfalarda merak yaratmayı başarmış. Vampir-kurt çatışması defalarca (Alacakaranlık serisinde bile :/ ) konu alınmış olmasına rağmen bu sefer kurda dönüşenlerin kaslı esmer erkekler yerine kadınların olması farklılık yaratıyor. Sibel Bozkurt’un çizimlerine henüz alışamasam da eleştirilecek bir yan da bulamadım. Umarım Ayana bize epik bir mücadele sunar önümüzdeki sayılarda.
Devrim Kunter belli ki bu sayıya sağlam mesai vermiş. İki serinin yazarlığını üstlenmiş. E birde geçen sayıdan bildiğimiz sayının gözdesi Kralına İsyan var ki yazımıyla çizimiyle Kunter’e ait. Üstelik Kralına İsyan bu ay karşımıza bomba gibi çıkıyor. Geçen sayıda Pir Ece’nin görevi ve kimliğinin henüz belirsiz olduğunu söylemiştik. Bu sayıda ise Pir Ece’yi daha yakından tanıyoruz ancak soracağımız sorular iki katına çıkıyor. Daha ikinci sayıdan ters köşe yapabilen bu çizgi roman işler kızışmaya başladığında bize neler yaşatacak kim bilir. Pir Ece’nin promosyonlardaki ve 1. sayının kapağındaki çıplaklığının bir anlam kazanması, kadın vücudunun çizgi roman içinde sırf teşhir amacı gütmeksizin hikayeye katkı sağlayacak bir amaçla ortaya çıkması sadece Yabani ya da Türk çizgi romanına değil tüm çizgi roman sektörüne bir artı kazandırıyor. Aksiyon anlarının başarılı yansıtılışı ise Kunter’in kaleminin diğer takdir hak eden yanlarından. Sonraki sayıdan beklentim her ne kadar Pir Ece’nin başına gelecekleri merak etsem de yaratılan dünyanın başka bakış açılarını da tanımak. Kralına İsyan’ı spoilersız incelemek zor olduğundan ve bu içime sinmediğinden olaylar biraz daha tempo kazandığında hakkında spoilerlı bir yazı gireceğimi de sevenlere duyurayım.
Sayımızda bir uyarlama eser, Gargoyle var. Onat Bahadır’ın Deliliği Beklerken kitabındaki bir öyküden uyarlanan Gargoyle’nin çizimini Ümit Türek yapmış. Normal şartlar altında uyarlama bir eserin orijinal materyalini okumadan hakkında yorum yapmaktan hoşlanmam. Ne yazık ki bu sefer kitabı alıp öyküyü okumama fırsat olmadı. Türek’in kalemini beğenmekle beraber Gargoyle’yi okurken eserin hiç yazı kullanmadan daha etkileyici olacağını bir öykünün zihin akışında yansımasına benzeyeceğini düşündüm. Daha küçük ve sık panellerle yazılanlardan daha fazlası hissettirilebilirmiş gibi.
Biraz da hikayelerden bahsedelim. Giddar serisiyle tanınmış fantastik roman yazarı Erbuğ Kaya Yabani için Açık Artırma öyküsüne imza atmış. Ruhunu başta şaka olduğunu sanarak açık artırma sitesinde satışa sunan ve çok yüksek bir meblağa satan bir gencin başına gelenleri okuyoruz. Öykünün sonu devamı gelecekmiş gibi yazılmış. Eğer öyle olacaksa memnun kalırım. Çünkü öykü bu haliyle de gayet başarılı olsa da yarattığı sorulara cevap verecek bir devamının olması daha güzel olur. Zira hızlı geçilen dağıtma ve arayış dönemini okurken bu anların detayına inmeyi istedim.
İkinci hikaye Sanrı bir okuyucudan gelen ve yayınlanan ilk hikaye olma özelliğine sahip. Özge Lena‘nın yazdığı Sanrı, kaçtığı ormanda yönünü ve akli dengesini gittikçe kaybeden bir seri katilin sanrılarını bize okutuyor. Bilinçaltına hitap eden öykü zaman zaman zihin akışını tökezletecek cümlelere sahip olsa da verilmek istenen psikolojideki dengesizlik bu tip bir pürüzü kabul edilebilir kılıyor. Öykünün illüstrasyonunu yapan Ahmet Uzun ise kullandığı bordo fonla beğenimi tavladı bile.
İncelememizin son konusu Demokan Atasoy‘un yazdığı Hakan Aydın‘ın illüstrasyonuyla görsellik kazanan Yolcu hikayesi. Bu hikayeyi okurken aklıma Patrick Rothfuss’un Kral Katili Güncesi serisinin geldiğini söylemeliyim. Köyünden ayrılan egzotik yolcu Targu ve köyünden atılan ilginç ‘yalnız’ Kambur’un devamı bilinmez dostluğunun temelini anlatıyor Yolcu. Ben de bir kez daha tamamlanmamışlık hissine kapılıyorum. Fantastik eser dendi mi binlerce sayfalık serilere alışmış olduğumdan olacak, tam bir hikayenin içine kapılıyorken bitmiş olduğu düşüncesini kendime kabul ettiremiyorum. Sanırım sayılar geçtikçe Yabani beni fantastik kısa öykülere alıştıracak.
Böylece bir incelemeyi daha bitiriyoruz. Yabani için umutluyuz. Şimdiye kadar gördüklerimizden de sanıyorum mutluyuz. Bakalım sonraki sayılar bize neler getirecek. Yorumlarınızı bekliyorum Geekyaparlar sadece Yabani’yi değil incelemeyi de yorumlamayı da ihmal etmeyin ki eksiğimiz varsa kapansın.