Türkiye’nin bilimkurgu-fantastik-korku temalı çizgi roman dergisi Yabani‘yi biliyorsunuz: Seyfettin Efendi’nin yaratıcısı, Geekyapar! dostu Devrim Kunter’in başını çektiği ve birçok yetenekli yazar/çizerin emeğiyle oluşan derginin ilk üç sayısının incelemelerini yapmış, fikirlerimizi sizlerle paylaşmıştık. Derginin incelemelerine üç sayılık bir ara vermiştik ancak araya bir Kralına İsyan incelemesi sıkıştırmayı ihmal etmemiştik. Şimdi incelemelere derginin 7. sayısından itibaren geri dönüyoruz.
5 çizgi roman, 4 kısa hikayeden oluşuyor yeni sayı. Kralına İsyan yine kendini özletmeden devam ediyor. Devamı gelen bir diğer çizgi roman ise ilkel bir toplumun topraklarını tehdit eden uzay aracını keşfini anlatan Uçan Kale. Geri kalan çizgi romanlarımız tek atımlık fakat doyurucu olduklarını söyleyebiliriz. Volkan Küçükemre‘nin çizimiyle ön kapak gayet başarılı olsa da Aykut Aydoğdu‘nun çizdiği arka kapak daha bir ilgi çekici duruyor. Tabii arka kapaktaki görsel çizgi romanlardan hiçbirine hitap etmediğinden ön kapak görseli doğru bir tercih olmuş. Ethem Onur Bilgiç‘in iç kapak çizimi ise arkasındaki hikayeyi merak ettiren görsellerden. Hikayelerden ise çizgi romanlara detaylı bir bakış attıktan sonra bir başka yazıda bahsedelim.
KARA ZEYBEK
Devrim Kunter‘in yazıp Yarkın Sakarya‘nın görselleştirdiği Kara Zeybek, insanı hayal kırıklığına uğratan bir çizgi roman olmuş. Sakın yanlış anlaşılmasın: Haya kırıklığına uğrama nedeni kesinlikle hikaye veya çizimler değil, zira her ikisi de gayet başarılı. Asıl neden Kara Zeybek’in hayalini kurduğumuz bir yerli Batman ihtimalini baltalayan gerçekçiliği.
Kara Zeybek ülkemizde ortaya çıkma ihtimali olan bir sokak intikamcısı örneğini ortaya koymuş. Sokak intikamcısı derken neyden bahsediyoruz? Bir Batman’den bir Daredevil’dan bir Moon Knight’tan bahsediyoruz. Ancak moral olarak değil sadece konsept olarak. Çünkü Kara Zeybek, ülke genelinin intikam almayı istediği kitleyi yani sokakta öpüşen çiftleri, alkol kullananları, korunanları, sıradışı müzik severleri, muhalifleri hedef alıyor.
İlk panellerde ülke gündemine yapılan göndermeler ve Kara Zeybek’in motivasyonuyla beraber eser, 7. sayıyı sert bir siyasi eleştiriyle açıyor. Bir yandan da yüzlerce Kara Zeybek potansiyelleri arasında yaşadığımız gerçeği surata çarpan bir tokat etkisi yaratıyor.
AKBABA ŞEHRİ: Tuzlu Su
Akbaba Şehri: Tuzlu Su 4. sayıda gördüğümüz Akbaba Şehri’nin bir nevi yan hikayesi. Öncülüyle aynı distopik kurguya sahip; kaynaklar tükenme seviyesindeyken halkın geneli refah ortamından dışlanmış, bölgenin güvenlik ve yönetimini sağlayan robotları kontrol eden insanlar ise refah içinde yaşıyor. Akbaba Şehri: Tuzlu Su aynı zamanda öncülüyle aynı eksikliği de paylaşıyor. Aslına bakarsanız bu eksiklik Kadir Özen‘in Yabani’deki hemen hemen her işinde hissediliyor.
Kadir Özen distopik ve/veya apokaliptik kurgular yaratmayı seven bir yazar. Belli ki aklına bu bağlamda birçok fikir geliyor ancak bu fikirler geliştirilme aşamasına geldiklerinde Özen yetersiz kalıyor. Hikaye tamamlandığında ortaya bir hevesle başlanıp sonra geçiştirilmiş işlere benzer bir iş çıkıyor. Elbette Özen’in kendi hikayelerini geçiştirmek gibi bir günah işlediğini iddia etmiyorum, kendisi Yabani’nin en istikrarlı yazarlarından. Ancak sonu Özen’in sandığı kadar vurucu olmayan hikayeler, akılda net bir şekil yaratamayan atmosferler ve küt diyaloglar ne yazık ki okuyucuya geçiştirilmişlik izlenimi veriyor. Bora Örçal‘ın kalemi ve Ertan Ceyhan‘ın renkleriyle başarılı şekilde görselleşen Akbaba Şehri: Tuzlu Su da maalesef aynı sorundan muzdarip.
UÇAN KALE
Devrim Kunter‘in yazarlığını, Dinç Onur Aydın‘ın çizerliğini yaptığı Uçan Kale bu sayı ikinci bölümüyle dönüş yapıyor. .Eser, Orta Asya Türkleri ve Vikingler arası bir tarza sahip ilkel bir halkın kaynaklarını sömürmeye gelen bir uzay aracını keşfedişlerini anlatıyor. Her şeyden önce Aydın’ın çiziminden çok etkilendiğimi söylemeliyim. Renkler ve açılar tam yerli yerinde.
Çizgi roman serisinin ikinci bölümünde anlıyoruz ki yerli halkın savaşçıları karşılarındaki tehdidi ortadan kaldırmak için acımasızlıklarından taviz vermeyecekler. Bölümün sonu da yerinde bir şekilde “devamı haftaya” formatında bitti. Bu serinin tek günahı ayda bir gelen bir çizgi roman için az sayfaya sahip olması. Bir sonraki ay beklenirken en son okuduğunuzu unutabiliyorsunuz.
“DÜNYANIN EN BÜYÜK NESNESİ”
Bu sayıdaki favorim olur kendileri. Sonunun trajik yanına rağmen Yabani tarzının biraz dışında bir eser. Ancak bu eğreti durduğu anlamına gelmiyor, daha ziyade çok hoş bir çeşitlilik yaratmış. Zafer Okur’un yazıp çizdiği “Dünyanın En Büyük Nesnesi” depresyon ilacının etkisini gösterdiği bir Tim Burton hikayesi gibi.
“… ve tüm resmi silip yerine bir uçurtma çizdi.”
KRALINA İSYAN
Bu sayı Büke Hatun a.k.a. Pir Ece’nin sosyal hayata uyum sağlayamamasını eğlenceli biçimde gördükten sonra Megaşah’ın mücadelesinde medya propagandası yapıyor olduğunu da öğrendik. Bir de Serbars meselesi var ki Büke Hatun’un bu aslan yüzlü insan bedenli canlıyı neden kaçırmak istediğini pek anlayabilmiş değilim. Sanıyorum sonraki sayıda netleşecek.
Bölümle ilgili sevip sevmediğime karar veremediğim bir mesele var: Megaşah’a gaz verenin, çoğu fitne fesattın kaynağı olan kişinin Şahana (isim olmamış onda kararlıyım) olması. Yaratılan dünyanın Osmanlı ve İran saraylarından esinlendiği kesin, validelerin hükümdarlar üzerindeki etkili oluşu da bu iki kültürde bilinen bir şey. Ancak Kralına İsyan’da bu yola gitmek ne kadar doğru bilemedim. Çünkü bu seriyi özel yapan şeylerden biri protagonistin kadın, antagonistin erkek oluşuydu. Bunun tersi veya iki rolün de kadın oluşu sık görülmüşken bu rol dağılımı nadir görülen bir şeydi.
Maceraya motivasyonu yerinde bir ara kötü eklenmiş olması da seriye hoş bir dinamik katacak gibi.