Yabani bu ay, sayısına bir tema belirleyerek karşımıza çıkıyor. Tema tahmin etmekte zorlanmayacağınız gibi, yılbaşı. Devam etmekte olan iki seri Kralına İsyan ve Uçan Kale haricinde bütün öykü ve çizgi romanlar yılbaşını konu almayı kendine düstur edinmiş ve doğrusu farklı yazar ve çizerlerin aynı temayı nasıl farklı işlediğini görme şansı bulmak epey eğlenceli olmuş.
Geçen sayı incelemesinde yaptığımız gibi bu sayı da incelemeleri çizgi roman ve öykü olarak iki parça halinde sunacağız. İlk olarak çizgi romanlarla başlamak istedim. Sayıda ikisi serilerinin parçası, toplamda altı çizgi roman bulunuyor. Sayının kapağını Aykut Aydoğdu çizmiş. Kapakta çekici bir kadının bulunmasını objeleştirme olarak yorumlayanlara rastladım, onlara sadece derginin demir başı Kralına İsyan’ı bir okumalarını ve derginin kadına bakışını bir görmelerini tavsiye edebilirim. Ben Aykut Aydoğdu’nun çizimini çok beğendiğimi söyleyebilirim. Arka kapaktaki Nordik savaşçının çizimi ise Gökhan Gültekin‘e ait ve çizim bu sayıyı, Yabani’nin hangi tarafını sergileyeceğimize emin olamadığımız sayılardan biri yapmasına neden olmuş. Evren İnce‘ye ait iç kapak ise antik ve fantastik bir Noel Baba tasviri olmuş ve sayının temasına gayet yakışmış.
SANTANiZM
Çizgi romana verilen isim hoş bir kelime oyunu olsa da içerikle pek bir alakasız olmuş. Kadir Özen‘in yazıp M. Arif Kaymak‘ın çizdiği çizgi romanda Noel Baba’nın aslında hediyeleri çocukların ailelerinden aldığı şeyler karşılığında getirdiğini ve o hediyeleri de fakir çocuk işçilere yaptırdığını görüyoruz. Bu hem kapitalist dünyada yaşayacak bir Noel Baba için çok gerçekçi bir tasvirken hem de oyuncak sektörünün -özellikle Çin ayağına- güzel bir yergi olmuş.
YILSONU PARTİSİ
Yılsonu partisinin pek güçlü bir konusu yok. Funda Özlem Şeran‘ın yazdığı çizgi romanda, her yıl ölenlerin, o yılın sonunda bir yılsonu partisi yaptığı ve yer altından çıkıp yılbaşı kutlaması yapan fanilerin arasına karıştığı kurgusunu yaratmış. Yabani’de yer alıp eleştirdiğim çoğu iş gibi, Yılsonu Partisi de bir fikri tanıtmak ve olaydan mahrup bırakmakla yetinmiş. Ancak yine de kayıplarımızın dergi içinde anılması hoş bir detay olmuş.
Burada Sibel Bozkurt‘u biraz övmem gerekiyor. Ayanna serisinin de çizeri olan Bozkurt, çoğu genç çizerimizin aksine kendi çizgilerini bulmasıyla takdir topluyor. Yılsonu Partisi’ni açtığımda künyeye bakmadan çizerin Sibel Bozkurt olduğunu anlamam bunun kanıtı. Bozkurt’un çizgileri herkese hitap edecek değilse bile özgün olduğu gerçeğine dil uzatılamaz.
UÇAN KALE
Üçüncü bölümünü okuduğumuz Uçan Kale’de bakış bu sefer uzay aracındaki insanlara ait. Uzay aracıyla bu ilkel gezegene iniş yapan insanların çoğunun büyük şirketlerce gönderilen masum işçiler ve bilim insanlarından oluştuğunu öğrenmemizle birlikte bu serinin kötü ve iyi arasında değil birbirini anlamayan iki masum taraf arasında geçeceğini anlıyoruz. Bu da seriyi daha merak uyandırıcı bir hale getiriyor. Yalnız sayının sonundaki “Bizim orlarda bi laf vardır, Teksaslıynan uğraşılmaz!” repliğinin bütün ciddiyeti alıp götürdüğü komik bir gerçek.
DAMDAKİ KOMANÇİ
Bora Örçal’ın yazıp çizdiği Ertan Ceyhan‘ın renklendirdiği Damdaki Komançi aslında pek de üzerine yorum yapılacak bir eser değil. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum, eserde replik ve olayın az olmasından dolayı durum böyle. Ama neredeyse hiç repliği olmayan kabadayı ekibinin duruş ve tavırlarıyla hemen bir karakter giyebilmeleri Örçal’ı tebrik etmemiz gereken bir mesele. Ayrıca zamanında Osmanlı kabadayılarının mahalleden Noel Baba’lar kovalaması gerçek olduğunu düşündüğünüzde çok eğlenceli bir fikir.
NOEL BABA ÖLDÜRÜLDÜ
Devrim Kunter‘in yazdığı, Hüseyin Celal Koç‘un çizdiği ve Melek Koç‘un renklendirdiği Noel Baba Öldürüldü midemi bulandıran bir eser olmuş. Kötü bir çizgi roman olduğundan değil ki gayet iyi bir çizgi roman. Midemi bulandırdığı kısım Noel Baba kostümlü amatörlerin pedofili sapıklar olduğu düşüncesi çünkü bu artık kulağa çok mümkün geliyor. Hikayenin başarılı rahatsız ediciliği yanında Yabani’ye ilk kez konuk olan H. Celal Koç ve Melek Koç’un görsellerini çok beğendiğimi ve onları dergide daha sık görmek istediğimi söylemeliyim.
KRALINA İSYAN
Geçen sayıda Büke Hatun’un kurtardığı yarı aslan yarı insan görünümlü serbarı daha yakından tanıyoruz Kralına İsyan’ın sekizinci sayısında. Bu arada geçen sayı serbarı gördüğümde mitolojik bir canlı sanmıştım ancak -en azından isimlendirmesi- tamamen Devrim Kunter’e aitmiş. Kralına İsyan’ın dünyasında serbarslar insanlar tarafından dışlanan bir ırk ve kabileler halinde doğada yaşıyorlar. Sanıyorum böyle bir canlı türünün seriye girmesiyle Kralına İsyan tamamen fantastik bir eser halini alıyor.
Sayıda serbarların özelliğini ve kurtarılan, henüz adını bilmediğimiz albino aslan görünümlü serbarın soylu bir aileden geldiğini öğreniyoruz. Ancak bundan fazlası yaşanmıyor. Doğrusu tüm sayının sadece bu bilgilere ayrılması benim hoşuma giden bir tercih değil çünkü hikaye zaten derginin çıkma aralığı ve serinin sayfa sayısı nedeniyle çok yavaş ilerlerken böyle sayılarla iyice yavaşlıyor. Devrim Kunter’in seriye biraz tempo katması lazım yoksa sayıyı bir ay beklemek heyecanlı bir şeyken sıkıcı bir şey halini alacak.