Bundan aşağı yukarı dört ay önce başladığım Zaman Çarkı Hype Treni yazılarımız, elimde olmayan nedenlerden dolayı sarktı ve Wheel of Time dizisinin sezon finalini izlediğimiz bu haftaya anca yetişti. Fakat bir yandan da mutluyum zira size dizide geçen olaylardan küçük spoilerlar vererek karakterlerimizin hayatlarındaki önemli olayları daha rahat anlatabiliyorum. Geçtiğimiz yazıda Ta’verenler’in ilki Perrin Aybara’yı yazımıza konuk almış ve Dünya’nın Gözüne olan yolculuğumuzun, onun gözlerinden gördüğümüz kısma kadarını anlatmıştık. Bugün ise ikinci Ta’veren’imiz, Kuzgunların Prensi Matrim Cauthon’u hype trenimize davet ediyor ve onun hayatını anlatmaya başlıyoruz.

Zaman Çarkı döner, çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran çağ yeniden geldiğinde, mitler bile unutulur. Bir Çağ’da, kimilerine göre Üçüncü Çağ’da; henüz gelmemiş, çoktan geçip gitmiş bir Çağ’da, Geekyapar’da bir yazı yükseldi. Yazı, başlangıç değildi. Zaman Çarkı dönerken ne başlangıçlar ne de bitişler vardır. Ama yine de bir başlangıçtı.

Matrim ya da herkesin ona seslendiği şekilde Mat, Abell ve Natti Cauthon‘un çocuklarından en büyüğüdür. İki küçük kız kardeşe sahip olan Mat genellikle Emond Meydanı’nda; tembel, küstah, yüzsüz ve olgunlaşmamış biri olarak tanınır. Özellikle tembelliği yüzünden üzerine düşen bütün görevlerden sıyrılmakta ustalaşan Mat, pratik ve kullanışlı olmayan giysilerden bile uzak durur.

Özellikle bu davranışları yüzünden en yakın arkadaşları dâhil etrafındaki herkesi çileden çıkaran Mat’in; kumara, içkiye ve kadınlara olan düşkünlüğü de insanlarda bıraktığı kötü izlenime tuz biber olur. Kendisiyle tanışan insanlar bu kötü özelliklerine bakarak Mat’ten nefret etmekte geç kalmazlar. Fakat ona birazcık tahammül gösteren biri, Mat’in aslında tüm Ta’verenler arasında ne kadar özel bir yeri olduğunu fark eder.

Herkesin Mat’i sevmek için özel bir nedeni vardır ama bizim için bu neden: Mat’in, doğuştan soylu sınıfına dâhil olan insanlara asla saygı göstermemesidir. Mat’in karşısına çıkan; kendisini asil gördüğü için başka insanları aşağılamayı ve onlara emirler yağdıran soylular, Mat’in kendisine yönelttiği umursamaz tavırlar hatta aşağılamalar ile şok olur. Bu konuda bir şeyler yapmak ve soylu olduğunu hatırlatmak isteyenlerse, çok daha kötü sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalır. Bu da bizim Mat’i sevmemiz için oldukça haklı bir neden sayılır.

Fakat bizim kalbimi çalan bu küçük özellik dışında Mat Cauthon, homurdanarak da olsa bir işi kabul ettiğinde, bu işe kendini adar ve her zaman elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır. Bir kere başladığı işi asla yarım bırakmayan Mat aynı zamanda birlikte yola çıktığı insanlara da her ne olursa olsun sadıktır. Bu da onu mükemmel derecede güvenilir bir yol arkadaşı yapar, tabii bir yere kadar.

Emond Meydanı’nda işe yaramazlığı ve haylazlıklarıyla tanınan, Nynaeve’den yediği dayaklarla üstüne güldüren Mat’in hayatının en önemli kısımları, Moiraine Sedai’nin İki Nehir’e gelmesiyle başlar. Bel Tine şenlikleri sırasında köylerine saldıran Trolloclar’dan tüm köy halkını kurtaran Moiraine Sedai, daha sonra İki Nehirliler tarafından bu saldırının en büyük suçlusuymuş gibi gösterilir. Fakat Moirane’in, köy meydanında “Aemon’un kanı buna mı geldi?” diyerek başladığı Manetheren hakkındaki öykü, kendisini köyde istemeyen tüm çatlak sesleri bastırır. Moiaraine Sedai’nin anlattıkları tüm İki Nehir halkını etkilese de Manetheren’in acı dolu hikâyesinden en çok etkilenen Mat olur.

Sizlere Perrin’in hikâyesini anlatırken her Ta’Veren’in hayatında büyük bir dönüm noktası olduğunu söylemiştik. Sonunda İki Nehir’den ayrılmaya karar veren oldukça kalabalık bir grupla yola çıkan Mat’in hayatındaki en büyük dönüm noktası ise, peşlerindeki Trolloc ordusundan kaçarken sığındıkları Shadar Logoth şehridir. Trollocların dâhi girmekten çekindikleri bu karanlık şehre girer girmez Moiraine Sedai ve muhafızı al’Lan Mandragoran, “hiçbir şeye dokunmayın” diyerek diğerlerini uyarır fakat Mat, bu uyarılara kulak asmayarak şehrin içerisinden yakut kabzalı bir hançeri yanına alır. Bu da Mat’in kaderini mühürleyen son hareket olur.

Hançer ile geçirdiği her saniye ona daha fazla bağımlı hâle gelen Mat, bu hançerin taşıdığı kötülükten de nasibini alır. Gün geçtikçe daha fazla hastalanan, sayıklamaya başlayan ve en yakın arkadaşlarının bile tanıyamayacağı bir ruh haline bürünen Mat, Moiraine Sedai’nin kendisine verdiği şifa sayesinde karanlığa teslim olmaktan son anda kurtulur. Fakat Moiraine, verdiği şifanın sadece geçici bir çözüm olduğunu ve hançeri Mat’ten ebediyen koparmak için Tar Valon’daki kardeşlerinden yardım alması gerektiğini söyler. Böylece Mat, istemeyerek de olsa Tar Valon’a gitmek zorunda kalacağını öğrenir. Fakat bundan önce Rand ve Perrin ile birlikte gördükleri rüyaları Moiraine’e anlatırlar ve Karanlık Varlık ile yüzleşmek için Dünyanın Gözü’ne giden yolculuklarının artık son aşamasına gelirler.

Böyle üç Ta’Veren’imizden ikincisi Mat Cauthon’un da hikâyesini anlatmış olduk. Bir sonraki ve son hype treni yazımızda Rand al’Thor’u tanıtacağız. O zamana kadar kendinize iyi bakın, her zaman gölge ve su bulun.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.