Büyük Güçlerin Dövüşteki Pasiflikleri
Sanırım en büyük derdim bu. Havaalanı sahnesini şöyle kafanızdan bir kez daha geçirin. Black Panther‘in muhteşem koreografisi, Giant Man, Spider-Man‘in her birinde onu daha çok sevdiren hareketleri ve esprileri… Ee, ama Vision yok. Ah, doğru ya; kule devirip kamyon parçalamıştı. Bu kadar. O on dakikalık epik sekansta bizim androidin yaptığı şeyler bu kadar! Aşağıda o kadar karakter kendine bir eş seçip ter dökerken Vision’un yukarıda seyirci kalması beni dövüş boyu, hatta film çıkışında çok rahatsız etti. Sanırım AoU’nun birkaç iyi yanından biri olan bu karakterin sonraki filmlerde büyük bir oyun değiştirici olacağını düşünmekle hata etmişim.
Bir de Vision’ın yanına Scarlet Witch’i ekleyin. Vision kadar olmasa da –önceki sahnelerde Vision’ı magmaya yollamasından biliyoruz– birçok şeyi değiştirebilecek güçlerini, Tony’nin başına otopark yıktıktan sonra, bizden esirgedi. Tek yaptığı, takımına gelecek darbeleri engelleyip hırçın bakışlar atmaktı. Doğrusu film öncesi bu iki gücün dövüş kurgusunda nasıl idare edileceğinin zorluğunu düşünürken hiç o topa girmemek için karakterleri pasif bırakmaları beni hayal kırıklığına uğrattı. Böyle yapacaklarına iki karakteri, karşı karşıya gelen piyonlar misali birbirlerine düşürseler hem görece daha zayıf karakterlerle karşılaştırmaktan kurtulur hem de o rahatsız edici pasifliği ortadan kaldırırlardı.
Havaalanı Dövüşünde Yanağa El Konarak Atılan Tokatlar
Hav aalanı dövüşünden hep övgüyle bahsedildi. O övgüler hakkı. Ama hak ettiği yergiler de yok değil. Vision ve Wanda’nın abes duruşlarından zaten bahsettik. O duruşların kanıt olacağı başka bir sorun daha var: Elini gereğinden fazla korkak alıştıran kahramanlar. Yanlış anlamayın, Captain’in War Machine’i konserveye çevirmesini; Black Panther’in Hawkeye’ı böğründen pençelemesini falan istediğim yok. Yine de dövüş bir noktada şu anki halinden daha acımasız bir hal alabilirdi.
Çizgi romanda hatırlarsanız Goliath ölene kadar dövüşler tam olarak filmdeki tattaydı. Ama sonrasında işler değişti, pençeler bilendi. O ölüm çizginin aşıldığı noktaydı. Ben de filmde o anı aradım işte. İlk önce Vision’ın çizdiği sınırı bir sembol olarak düşündüm ve dövüşün orada ivme alacağına inandım. Olmadı. Sonra Rhodes düştü, Tony ağıt yaktı. Şimdi yandık işte dedim. Olmadı. Bu beklentilere girmek benim suçum değildi. Bence Russo’lar da o sahneleri dövüşün kademe atladığı noktalar olarak düşündüler ancak benim beklediğimin aksine kademe artışı yumruklara değil sadece kurguya yansıdı.
Unutulmaz bir dövüş sahnesi olsa da en azından Iron Man ve War Machine’in sürüm güncellemeyi unutmuş gibi dövüşmemesini isterdim.
Hani Final Tereddüte Düşürecek Kadar Ağırdı?
Captain America: Civil War’ın taşıması gereken yükler arasında karakter sayısı, konu ağırlığı, yeni karakter tanıtımları, büyük sahneler dışında birbirine köstek olacak iki yükü daha vardı: Bir üçlemenin sonu olmak ve Phase 3’ün başlangıcı olmak. Aslına bakarsanız Kaptan kalkanını yere bıraktığında film yüklerini paşalar gibi omuzlamış finale koşuyordu. Ama cevapsız soru bırakmama kaygısı araya girince görkem etkisini kaybetti.
Kalkanı yerde gördüğümüzde tuttuğumuz o derin nefesi, Tony’nin mektubu yalnız ve hüzünle okumasıyla yavaş yavaş vereceğimiz yerde film çarpıcı olma şansını bırakarak rehabilitasyondan çıkan Rhodes’u, arabayı ucuza mı verdik diye düşünen Vision’u, magazin dergisine poz kesen Steve’i önümüze koydu. Ben de o nefesi hava kaçıran balon gibi tıslayarak vermek durumunda kaldım. Bu film daha çarpıcı bir sonu hak ediyordu. Haksızsam söyleyin.
Hatta maddelerin herhangi birinde haksızsam söylemekte tabii ki serbestsiniz. Eksik gördüklerinizi tamamlamayı da unutmayın. Muhitte bekliyor olacağım.