Çok değil henüz 2 hafta önce, 4. bölüm incelemesinde bu dizi daha ne kadar rahatsız edici olabilir diye sormuştum. Cevap gecikmedi! The Boys 4. sezon 6. bölüm gerçekten de sınırları zorlayan +18 bir bölüm olmuş. The Boys sezonlarının 6. bölümleri müstehcen sahnelerin zirve yapılması için mi ayrılıyor bilmiyorum ama Herogasm da 3. sezon 6. bölümde yer almıştı. Bölümü izlemeyip de “yahu ne gördün de o kadar abartıyorsun” diyorsanız başlıkta yer alan cümlenin baş harfleri ipucu verecektir!
Aslında bölüm ilgi çekici başlamıştı. İlk olarak Gen V’de gördüğümüz, geçtiğimiz bölümde ise The Boys’a teşrif eden Iron Man/Batman parodisi Tek Knight ile Spider-Man parodisi Webweaver’ı aynı bölümde izleyecektik. İki ikonik süper kahraman, The Boys tornasından geçince ne olacak merak ediyordum. Webweaver’ı ağla kaplanmış evinde yaşayan, ağını ise kaba etinden fırlatan bir bağımlı olarak görmek gülümsetmişti. Tabii o zaman MM’in Webweaver’ı uyutmak için (yine) kaba etinden ilaç vurmasının bölümün en masum anları arasında kalacağını bilmiyordum!
Uyutulan Webweaver’ın kostümünü Tek Knight’ın malikânesine sızmak için Hughie giydi. Yalnız hele ki kostümün içinde birçok Peter Parker’dan daha Peter Parker göründü Hughie! Kim bilir, Across the Spider-Verse’teki ufak seslendirmesinden sonra kanlı canlı Spider-Man rollerinde de görebiliriz Jack Quaid’i.
İşte yazıya bu başlığı atmama ne sebep olduysa Tek Knight’ın Batcave çakması Tekcave’inde oldu. Tek Knight’ın mağarası meğerse Fifty Shades of Grey’deki BDSM odası gibi bir fetiş yuvasıymış! İnsan çok zengin olunca “rafine” zevkleri oluyor demek ki! Alfred’in The Boys eşleniği amca etrafı temizliyor, kenarda Tek Knight’ın sidekick’i lateks kıyafetler içinde duvara zincirlenmiş bekliyor, mağaraya Ashley’nin de gelmesiyle Hughie türlü türlü faaliyetlere maruz kalıyor. En son Homelander doğduğu laboratuvarı kana bularken “Nerede duracak bu senaristler?” demiştim, bu bölümde yine dedim; tek fark etrafa bulaşan şey kan değildi!
Hughie’nin yaşadıkları yetmedi, bölümün finalinde Firecracker Homelander’a sevgisini onu emzirerek gösterdi! Evet süt verebilmek için ilaç almış kendisi, bu da 4. bölümde karavanında anne sütü arttırıcı metoklopramid bulundurmasını açıklamış oldu. Sütü direkt Homelander’ın suratına sıkması sahnenin akılda kalıcılığını da arttırdı! Daha iki bölüm önce diri diri yanma, zorla mastürbasyon yaptırma ve lobotomi görmemişiz gibi şimdi de sadomazoşizm ve nicelerini gördük!
The Boys, süper kahramanlık eleştirisini yaparken rahatsız edici olmaktan, tabuları yıkmaktan hiç çekinmiyor. Kan da cinsellik de bolca yer aldı ve şüphesiz ki almaya devam edecek. Bununla sorunum yok, hele 4. bölümden -her ne kadar yer yer gözlerimi kıssam da- baya keyif aldım. Homelander’ın geçmişinde yaşadıklarını görüp böylesi psikopat bir adamın buna vereceği tepkiyi izlemiş, Sister Sage’in IQ’sunu düşürmek uğruna neye katlandığını görmüştük. Bu bölümde ise dominant olmayı sevdiğini halihazırda bildiğimiz Ashley ile bölümün sonunda hayatını kaybedecek olan Tek Knight’ın sevgili Hughie’ye acı çektirmesini uzun uzun izlemiş olduk.
Bölümün açıkları bununla bitmiyor. Rahatsız edici ve awkward diyebileceğimiz bir olayın ekran süresi uzatılırken geri kalan kısımların daha sağlam olması, göze batmaması gerekiyor. The Boys 4. sezon 6. bölüm bu noktada da aksıyor. Kimiko’nun zamanla yarışırken A-Train’e derdini kitaplarda anlatmasını da, Homelander’ın yapamadığı konuşmayı Neuman’ın popülist laflarla çevirmesini de, finaldeki Fight Club sekansının uzunluğunu da yemedim maalesef. Hâl böyle olunca BDSM sahneleri Hughie’nin -gelişini bölümün başından belli eden- mental çöküşü dışında hikâyeye bir katkıda bulunamıyor, bunun da etkisiyle çok göze batıyor. Sanki The Boys ekibi bizi huzursuz etmek istemiş ve bunun üzerine bir bölüm kurgulamışlar gibi.
Tek Knight’ın seks bağımlılığının çizgi romanlarda bir temeli var esasında. The Boys evreni homofobik olan Tek Knight’ı her şeyle her yerde ilişkiye girmek isteyeceği bir cinsel psikoz ile cezalandırıyor. İnsanlar Frenchie’nin -ilk sezonlardan beri ima edilen- biseksüelliğine tepki gösteredursun, The Boys aslında böyle bir evren. Bölümün hakkını yemeyeyim, The Boys evreninin en sevdiğimiz özelliklerinden birini daha gördük: “Oh olsun” dedirten ölüm. Tek Knight’ın nesillerdir büyüyen servetinin köle avcılığı üzerine kurulduğunu öğrenmiştik, ölümü de siyahi yardımcısının elinden oldu.
The Boys’un dizi uyarlaması, Tek Knight’ı çizgi romanın aksine homofobik yapmıyor ama ırkçı yapıyor. Özellikle sorgu esnasında Black Lives Matter derneğine para aktarılmasını istememesi oldukça komikti. Bu ırkçılık aslında Wayne ailesinin, pardon Vernon ailesinin temellerine dayandırılıyor. Fazla mı iddialı olacak bilmiyorum ama The Boys belki de Nolan’ın bile yapamadığını yapıyor, Batman’in hayırseverlik için kullandığı servetinin temellerini sorgulayarak kapitalizmi de eleştiriyor.
Bölümün içinde böyle ufak güzel enstantaneler vardı tabii. Hapishanede görüş bekleyen Kimiko ile üzüldüm, Butcher şizofrenisini çözünce rahatladım, eleştirel kısımlarda düşündüm. Fakat son iki bölüme girerken önceki The Boys sezonları kadar heyecanlanamadığımı hissediyorum. Sezonun zaten yavaş başlamasının etkisi illa ki vardır ama bir dağınıklık da mevcut bence. 4. sezon özelinde dizinin net bir konuya odaklandığını hissedemiyorum. Siz ne dersiniz geekler, The Boys’da bir yorgunluk mevcut mu? Şimdiye kadarki bölümlerden favoriniz hangisiydi? Yorumlara bekliyorum.
1 Comment
Bu sezonda senaristler “Hikayeyi boşverin de gore ve sexual sahne yazalım o daha çok tweet attırıyor.” demişler gibi hissediyorum. Her karaktere verilen sıkıcı ve derinliksiz mini hikayeleri izlerken telefonu elime almadan duramadım. The boys ilk sezonlarda hikayenin arasına serpiştirdiği sert sekanslarla seyircisini memnun ederken artık sert sekanslar arasına serpiştirilmiş hikaye kırıntılarıyla başlangıçtaki kalitesinden hayli uzaklaştı maalesef.