Aslında niye şaşırıyorum bilmiyorum. Gerçekten. Kafamın içerisinde küçük bir ses dizinin ilk bölümünün öncesinden beri bana “beklentileri çok yüksek tutma” diyor, “ne kadar iyi olabilir ki?”. Agents of SHIELD’ın kötü başlangıcının yadigarı sanırım bunlar. O kadar ki, üç çok sağlam bölümün ardından dizi bir hafta ara verince bile geri düşüyor beklentilerim. Elbette MCU’nun parçası olan işlerin kafamda bir çatısı da var, o da geri tutuyor Agent Carter ile ilgili ön düşüncelerimi.
Eğlence olarak MCU işlerinin belirli bir seviyenin üstünde olacağını biliyorum; fakat derinlik, hikaye örgüsü ve karakter yazını konusunda MCU -ve genel olarak süper kahraman filmleri- bir seviyeye kadar çıkabiliyorlar. Bunda bir sorun da yok açıkçası. Her kitabın Suç ve Ceza olmasına gerek olmadığı gibi, her sinematik eserin de derin karakter analizleri yapmasına, duygusal kroşeler patlatmasına, bir nesle ışık tutmasına falan gerek yok. Roger Ebert’ın vaktinde ustaca dediği gibi, her filmin kendi bir kulvarı var ve onları öyle değerlendirme gerek. Tüm filmler kendi çatısıyla ve zeminiyle beraber gelirler. Janrları aşıp bambaşka bir şeye dönüşebilen işler çok nadirlerdir ve çok, çok az karşımıza çıkarlar. Çok da karşımıza çıkmaları gerekmez zaten
İşte burada Agent Carter’ın beni her bölümüyle şaşırtmasının sebebine geliyoruz. Agent Carter bu çatıyı resmen paramparça ediyor. Süper kahraman uyarlamalarına veya MCU’ya bok atacak değilim, onlar ne olduklarını biliyorlar ve pek çoğu kendi çapları içerisinde mükemmel kurgulanmış ve uygulanmış eserler. Ama Agent Carter başka bir yerde. Dürüst olayım, MCU’nun hiçbir köşesinde diyalog konusunda dünkü Agent Carter bölümünün yapabildiğini yapan yok. Karakterlerin dokusu ve birbirleriyle olan etkileşimleri konusunda böyle pürüzsüz hareket eden, janrın çok kolay düştüğü ucuzluk tuzağını atlatıp böylesine kaliteli hikaye örgüleri çıkartan bir şey daha yok.
Beni az çok tanıyorsanız, yazılarımı az çok okuyorsanız bir şeyi biliyor olmanız gerekir zira defalarca söyledim: Ben casus filmlerini ve dizilerini çok seviyorum. Gerçekten, öyle böyle değil. Robert Redford’ın 70’lerdeki siyasi filmlerinden James Bond’a ve Bourne sonrası işin daha aksiyon tarafına yönelen modern casus filmlerine kadar her şeye bayılıyorum. Bunu söylüyorum ki, az sonra hunharca girişeceğim övgüleri ucuza satmadığımı bilin.
Her casus hikayesinin içerisinde sağlam bir komplo olmalıdır, hikaye bu komployu yavaşça ve kör göze parmak sokmadan açık etmelidir ve komplonun finali seyirciyi tamamen şok içinde bırakmalıdır. Agent Carter S01E04 bölümüyle birlikte bu komployu ilk defa açık etti ve şu cümle buradan ona hayranlık dolu selamımdır: Yılların kaşarlanmış casus filmi izleyicisi olarak ne gelen şeyi tahmin edebildim, ne de gelecek olanlarla ilgili heyecanımı dizginleyebiliyorum.
Eğer bölümü izlemediyseniz, spoiler’lar bu paragraftan sonra gelecekler, kendinize mukayyet olun. Eğer bölümü izlemediyseniz ama olaylara vakıf olmak istiyorsanız kısa bir özet geçeceğim.
Dizi muhtemelen baştan sona sekiz bölüm olarak tasarlanmış olmanın ekmeğini en çok bu bölüm içerisinde yedi. Dizinin dördüncü bölümü “The Blitzkrieg Button” ciddi anlamda bir kırılma noktası sundu bizlere. Howard Stark New York’a, sözde tüm bir şehrin elektriğini kesebilecek bir cihaz için geri döndü ve Peggy’den bu cihazı SSR’dan geri almasını istedi. Peggy cihazın aslında Steve Rogers’ın kanını saklayan bir kap olduğunu ve Stark’ın bu kanı kullanarak teknolojik ilerlemeler üzerinde çalışmak istediğini öğrendi.
Bu sırada Dooley Nürnberg’e gitti. Şimdiye kadar gördüğümüz iki Leviathan ajanının geçmişlerinde geçen Finow savaşının hiçbir zaman gerçekleşmediği bilgisini alan Dooley, konuştuğu Nazi subayından Almanlar savaş alanına gitmeden önce kim ve ne olduğu bilinmeyen bir gücün oradaki tüm Rus askerlerine tabiri caizse katliam yaptığını ortaya çıkardı. Tabutun üzerindeki son çivi de Thompson’ın verdiği bilgiyle ortaya çıktı: Savaştan sonraki bir gün Howard Stark Finow’a iniş yapmış.
Agent Carter’ın konusunun harika ilerleyişinin kanıtıdır bu. Dizi Howard Stark’ın kayıp silahlarını bulmak gibi basit bir MacGuffin ile başladı, kartlarını yavaş yavaş oynadı ve virajı hayran olunası bir maharetle döndü. Her casus hikayesi bunu yapamaz, yapanlara da alkış tutmaktan başka bir hakkınız yoktur. Zira şu andaki konumuyla Agent Carter ilerleyen bölümlerde ne olacağını delicesine merak eder bir vaziyette bırakıyor sizi. Merak ediyor ve kendi komplo teorilerinizi üretiyorsunuz. Rogers’ın kanının arkasında ne var? Finow savaşında ne oldu? Olay Leviathan’a nereden bağlanıyor? Peggy’nin komşusu olan kız kim?
İşin belki de en takdire şayan kısmı bunları yaparken Agent Carter’ın karakter etkileşimleri ve diyaloglar konusundaki hünerini de her bölüm katlanarak bize sunması. Howard ve Peggy arasındaki “You don’t get to climb the American ladder without picking up some bad habits along the way” diyaloğu o kadar zekice yazılmıştı ki neresinden tutup da övgülerimi sunsam bilmiyorum. Araya bıraktığı aforizmalara mı, Peggy ve Howard’ın karakterlerini tek sahnede böylesine net bir şekilde portreleyebilmiş olmasına mı yoksa Carter’ın şahsi mazisine yapılan göndermeler ve Cooper ile Atwell’in şahane oyunculuğu sayesinde sahip olduğu duygusal ağırlığa mı?
Uzun lafın kısası bu; Agent Carter S01E04 gösterdi ki Peggy’nin MCU bağlamı dışında da inanılmaz bir kıymeti var. Karşımızda duran şey gerçekten de kurnazlıkla yazılmış, his yoğunluğu çok yüksek, karakter portreleri zekice çizilmiş ve konusu incelikle işlenmiş bir dizi. Marvel Cinematic Universe’i falan koyun bir kenara. Agent Carter her şeyden bağımsız olarak izleyicinin ağzını açık bırakacak bir iş. İzleyin, izlettirin!
18 Comments
Bölümü daha izleyemedim ama kısa filmden beri altyapısının kalitesini biliyorum. Bu arada Marvel’s Agents of S.H.I.E.L.D. – 2. Sezon 11. Bölüm / Artçılar – Fragmanı yayınlandı.Merak edene duyurulur.Kaynak : https://www.youtube.com/watch?v=CwzDfbi9HYk
çok fazla dizi takip ediyorum özellikle son zamanlar süperhero dizilerinde artış var ama kaliteleri yerlerde.
Kalite açısından;
Arrow – ilk sezon ada sahnleri hariç şu an yerlerde sürünüyor dövüş kareografileri ise berbat
flash – çok sıkıcı ilerlerken ilk 8 bölüm için 9 ve 10 da baya heyecanı artırdı ama bı çıtayı koruyabilecekler mi orası meçhul 11 pek iyi değildi,yine dövüş kareografileri çok kötü (dc de favorimdir flash)
gotham – bu hafta ki bölümüyle birlikte bırarktım izlemiyorum artık fena halde sıktı,ayarının agent carter kadar olması gerek en azından ama olmuyor
agent of shield – ilk sezon ortasına kadar fazla hareket yok derken birden vites artıkdı ki sorma gitsin ,kendi içinde evren baglantıları ve göndermeleri olnuca tadından yenmiyor. dövüş kareografileri zaten başlı başına şaheser aksiyon sahneleri müthiş, agent 33 vs melinda may , agent 33 vs skye ve coulsunun dövüş sahnleri olsun wardın sahneleri olsun hepsi hakkını veriyor.
agent carter – sen zaten yazılacakları yazmışsın, eğer ki capın kan örneğini bruce bannera ve she-hulka kadar baglarlarsa süper olur,
dediklerinin her harfine katılıyorum. Agents of S.H.İ.E.L.D. öyle bi vites attırdı ki hala durmadı. Hele 2×10 süper ötesiydi her sahne nefessiz izlenecek kadar değerliydi
Arrow sezon arasından sonra çok iyi başladı bence küçümseme, dizi fazlalığı sıkıyor seni
Arrow – konusunda adanın verdiği havayı Hong Kong kesinlikle veremiyor. Kareografi konusunda çok haklısın.
Flash – Arrow’la aynı evreni paylaşması rahatsız edici. Herhangi bir acil durumda birbirlerine yardım etmemeleri mantıksız oluyor,olacak.
Gotham – Ağır Batman fanıyım. Ne kadar sıksa da izlerim.
Agents of Shield – Overrated. Kesinlikle olduğundan fazla beğeniyorsunuz. Coulson dışında kaliteli karakter yok. Dizinin kurgusunu kurtaran tek olay sinema evreniyle olan bağı.
Agent Carter – Sadece dizi olarak konuşursak kalitesiz. MCU evrenini bilmediğim için Marvel açısından eleştiremeyeceğim.
kardeşim sen bir kere çizgiroman okusan bunları söylemezdin özellikle flash arrow ortak evren olmasını saçma bulmussun ne alaka sen hic avengers cızgıromanı okumadınmı adamlar birleşiyorlar ama her birinin kendi ayrı bölgesi var orayı korurlar kahramanlar çok az avengers harıcınde bırlesırler ne dıyım bence ızleme sen
Gelecek olan justice league’de Arrow olmayacak biliyorsun dimi? Ayrıca o
biscolata kıvamındaki dizi karakterlerini koyarlarsa yerim Batman’ıda
der çıkarım evrenden.
metin kafan güzelmi bilmeyen varmı ki tv evreni ile sİnema evrenin farklı oldugunu ayrıca ben katıllsın dıye bı sey mı dedım sadece ustte yazdıgım sey tv evrenınde flash ıle arrow aynı olması bır avantaj dez avantaj degıl
Ben izlerken sıkılıyorum şu dediğiniz patlama ne zaman olacak 😀
dc fanlarının canı 2008 den beri fena sıkılıyor kardeş 😀
NOT: 2008 – demiradamın ilk filmi ile marvel evreni kuruldu.
Demi 😀
anaaa boardwalktaki eli thompson mı oynuyodu burda? çok sağlam oyuncu ha onun hatrına başlıyım bari
koyu bir marvel hayranı olmama rağmen ikisinide çok seviyorum ama geekyapar biraz haksızlık yapıyor eşit davranmanız lazım agent carter ve agents of shield her bölümü yorumluyorsunuz ama flash yada arrow bir haberi bile yayınlanmıyor bunun sebebi ne cidden izlemiyorsanız arrow ve flashı bir şey diyemem ama bence onlarında analizleri yapılması gerek
Açıkçası benim Agent Carter’dan beklentim çok yüksekti ve beklentilerimin karşılığını da misliyle alıyorum. Agents Of S.H.I.E.L.D çıtayı zaten yıldızlara taşımıştı. Agent Carter da aynı hızda ilerliyor.
Agents Of S.H.I.E.L.D.’in ilk sezonuna biraz haksızlık yapılıyor ama bence. Özellikle ilk sezonun ilk yarısıyla ilgili söylenenlere çok da katılmıyorum. Sonuçta Coulson’ı daha önceden tanıyor olsak da diğer karakterlerle yeni tanışıyorduk.Yeni bir ekip topluyordu. Ekip içindeki dinamiklerin oluşması, karakterler arasındaki duygusal bağların gelişmesi gerekiyordu. Fitz-Simmons, Skye-Ward, Skye-Coulson, May-Coulson ve dahası. Bütün bu ilişkilere ve çatışmalara bir zemin oluşturmak gerekiyordu. Dolayısıyla ilk sezonun ilk yarısı aksiyonun yanında karakterleri tanıtma amacı da taşıyordu. Haksızlık etmemek lazım.
Sonuç olarak bence Marvel şu ana kadar MCU’yu televizyona taşıma konusunda da büyük bir iş başardı. Agents Of S.H.I.E.L.D. ve Agent Carter televizyondan da taştı, dolu dizgin gidiyor zira.
Ben abarttığınızı düşünüyorum diziyi fazlasıyla. Tamam Marvel evrenini her zaman üstte tutuyorsunuz anladım ama sadece dizileri tek taraflı incelemeniz de yanlış bence. Agent Carter güzel bir dizi, gerçekten ben de severek izliyorum çünkü senaryoyu güzel oturtuyorlar ama bunu yaparken DC dizilerini yere gömmek inanılmaz yanlış. Ben de belki yüzlerce dizi izlemişimdir. Gayet açıkca söylüyorum ki DC’nin dizileri beni daha çok heyecanlandırıyor. Arrow’a gelelim. İlk sezon sonlarına kadar çerezlik bir diziyken ikinci sezon beraber öyle bir topladı ki nefessiz izlemeye başladım. Evrenin diğer üyelerine olan göndermeler her çizgi roman takipçisinin dikkatini çekmiştir zaten. Gerçi şuan yavaşladı dizi biraz son bölüm tatmin etmedi ama yine de izlemeye kesinlikle değer. Flash zaten ayrı bir segment. Ana karakteri oynayan çocuktan şüpheliydim ama güzel iş çıkarıyor ve senaryo olsun karakterler olsun çizgi romanlarla bağlantıları olsun bayılarak izliyorum. Gotham biraz daha zayıf bu iki diziye göre ama sırf içerdiği karakterlerden dolayı bile üç-dört sezon konu çıkarabilme potansiyeli var. Şuanki hali ile bile gayet izlenirken düşünün tam potansiyeline ulaştığında ne hale gelir. Agents of Shield’a sonra başladım bu yüzden ilk sezonu izlerken sıkıldım ve yarıda bıraktım. Bi ara tekrar başlamayı düşünüyorum. Ha bir de Constantine var. Karakteri çok sevsem de dizinin o Supernatural tarzı beni çok sarmadı açıkçası. Bir de Keanu Reeves’in Constantine’ini daha çok sevmişim ben onu farketmişim. Kısaca şu DC evrenini göz ardı etmeyi bırakmanız lazım bence artık çünkü son yıllarda sinematik evreni saymazsak DC daha iyi ilerliyor. New 52’nin mükemmel bir başarı olduğu açık, animasyon ve dizi evrenleri birbiriyle bağlantılı olması açısıyla çok daha başarılı, sadece sinematik evrende Marvel açık ara üstün ki onu da hakkıyla alıyor zaten. Adamların filmleri güzel şimdi. Ben Marvel ve DC’yi karşılaştırmam, ikisini de çok severim ama DC’yi göz ardı etmek şuan büyük bir yanlış olur diye düşünüyorum.
Şu yazıdan sonra artık inadına ARROW, inadına FLASH, inadına CONSTANTINE, inadına GOTHAM…
Marvel’ın televizyondaki en iyi işi şu ana kadar bence. Dönem dizisi olduğu kadar Marvel dünyasıyla kurduğu bağlar hakikaten çok başarılı. Kısa sürecek olması hakikaten üzücü ama diziyi bu kadar iyi kılan şeyin de bu olduğunu düşünüyorum. Başı sonu belli olduğu için Agents of Shield gibi uzatma-bağlama bölümleri olmuyor. Dolayısyla her bölüm belli bir kalitenin üstünde oluyo. Haley Atwell zaten inanılmaz diğer oyuncular da uygun ama Dominic Cooper hakikaten genç bir RD Jr izlenimi vermiyor mu, inanılır gibi değil. İnşallah sonunu da bu güzellikte bağlarlar.
PS: Abicim yazarlarla alıp veremediğiniz ne yaw? Yapılan işlerle ilgili konuşmak yerine yapmadıklarını sorgulamak nedir yaw? Ne istiyosunuz sırf sizin gönlünüz olsun diye sevmedikleri ya da izlemedikleri dizileri saçma sapan yazıp sitenin kalitesini mi düşürsünler? Bence de keşke Arrow-Flash bölümleri de incelense ama belli ki aktif yazarlar diziyi beğenmiyo ya da izlemiyo yada yazmaya değer bulmuyo. Her halükarda saçma sapan yazılmasındansa yazılmamasını tercih ederim ben. Bir de DC’yi sevmiyolar, Marvel’ı kolluyolar yorumlarına katılmıyorum. Genel medyaya baktığınızda Marvel’la ilgili daha çok haber çıktığını ya da Marvel haberlerinin daha sağlam altyapıları olduğunu görebilirsiniz. (Bide niye kollayacaklar lan, bu haberlerden para falan mı kazanıyolar anasını satıyım. Bu site dünyada öyle etkili bi yere mi sahip? Ne adamlarsınız yaw…)
Bu bölümde hoşuma giden tek olay Stan Lee’nin görünmesi oldu. Dizi genel anlamda çok ağır.