Yoğun iş yaşamı, yüksek derecede oyundu şuydu buydu derken yazamadım, en yakın zamanda telafi edeyim dedim. Evimin önüne toplanan ve her akşam “Yaz yaz” diyen onlarca bayandan da bıkmıştım. İşleri yoluna koymalıydım… Böylece uzun zamandır pek de bayılmadan izlediğim “Tokyo Ghoul” ile ilgili yazayım dedim. Fena da etmedim diye düşünüyorum.
Dikkat: Hemen aşağıda Tokyo Ghoul adlı animenin konusunu, azcık özetini, hafiften de spoiler içeren yorumlarını bulacaksınız. Bu noktadan sonra ileri gitmeniz durumunda herhangi bir sorumluluk kabul edilmez. Lütfen kendinizi riske attığınızı unutmayınız.
Öncelikle animeden biraz bahsedeyim; Tokyo Ghoul, her sezonu 12 bölümden oluşan ve ghoul-insan ilişkilerini anlatan gore bir anime. Hala devam etmekte olan Tokyo Ghoul, nasıl desem, bir tülü beni kendisine bağlayamadı. Öncelikle şu 9. bölüme kadar inanılmayacak, “Aman yearappi” dedirtecek çok bir şey takılmadı gözüme. Hikayenin hem insanlar tarafından hem de ghoul’lar tarafından gösterilmesi, belki de animenin tek artısıydı. Ghoul’lar da insanlar gibi hissedebilen, düşünebilen, hatta bir çoğu insanların arasına karışabilen tipler olduğu için, öldürüldüklerinde ortaya farklı bir insanı problem çıkıyordu. Sonuçta beyinsiz bir zombiyi vurmak var, bir çocuğun (ghoul da olsa) ailesini katletmek var.
Ben böyle atıp tutarken işler biraz değişmeye başladı. 2. Sezon geldi.
Kaneki, gördüğü işkenceler sonrası kafadaki balatalarını yakmış, halen iyi bir kişi olmaya çalışmakla beraber çatur çutur ghoul yemeye başladı bu sezonda. Touka ve diğerlerinden uzak dururken bu sırada düşmana katıldı ve polis güçleriyle savaşmaya koyuldu. Benim için animenin açıldığı yer burası oldu işte; Gerçi Kaneki’nin sezonlar boyunca masum ve iyi kalamayacağını biliyordum ama biraz hızlı oldu, iyi de geldi. Diğer karakterler de hikaye ufaktan derinleşmeye başlarken geldik 9. bölüme…
Tam bu bölüm benim için “One Piece” efekti oldu: One Piece’e de zorla başlattırılmış ve ilk 29 bölümden nefret etmiştim. Ancak sonra yavaş yavaş olayın içine çekildiğimi hissetmiştim 30. bölümden sonra. Tokyo Ghoul’da One Piece kadar beni içine alabilecek mi bilmiyorum ama en azından doğru istikamette bir adım attığını hissediyorum. Anteiku’nun kısmen boşaltılması, geride kalanların hiçbirinin de göründükleri gibi olmamaları, gerçekten şaşırtıcı bulduğum güzellikler. Yeni bölüme göz atamamış olsam da kesinlikle sadece ghoul tarafından değil, aynı zamanda polislerin açısından da ilginç şeyler olacağını tahmin ediyorum.
Konunun hepsini bir kaç cümlede toplamak gerekirse; Tokyo Ghoul, uzun bir süre boyunca izleyicisine çok da farklı bir şey gösteremeyen, bol şiddet, kan ve yamyamlık üzerinden ilerleyen bir animeydi. Belki ilk izlediğiniz animelerden biri ise ilk sezonu size ilginç gelebilir ancak çoğu insanı pek tatmin edeceğini sanmıyorum. “Ama abi ben sonradan açılan çok güzel animeler var biliyorum, bu da onlardan biri olabilir, kesme hemen ümidi” diyenlere de haksızsınız diyemeyeceğim. Belki gerçekten de güzelleşebilir. Eğer sabredip 2. sezon 9. bölüme kadar gelebilirseniz kötü gidişat gerçekten de değişme emareleri gösteriyor.
Tabii bir de Kaneki var. Ne halt edecek, kime katılacak? Yoksa hiç bir şey yapmayacak mı hep beraber göreceğiz. Şimdilik Tokyo Ghoul, Kaneki’ye de bağlı bir kozanın içerisinde. Ya o kozadan bir kelebek olup çıkacak; ya da açıp bir bakacağız ki, koza yalanmış; içindeki şey tırtıl olarak kalmış…